Evvvet yine ben geldimmmm.
Hemen bölüm şarkısını medyaya ekliyorum.
Keyifli okumalar...
İnstagram: _arikubra
49. Bölüm
Hayatta her şeyin yapılması gereken bir zamanının olduğunu öğrenmiştim. Gitmeniz gereken zaman geldiyse gitmeliydiniz. Yeniden kendinize gelebilmeniz için... Susmanız gereken zamanlarda susmalıydınız. Konuştuklarınızın bir anlamı olması için... Konuşmanız gereken zamanlarda konuşmalıydınız. Sustuklarınızı değerli kılabilmek için... Acıyı çekmeniz gereken zamanda çekmeliydiniz. Ertelemeden, öncelemeden... Güçlenebilmeniz için...
Hayatta her şeyin bir zamanı olduğunu öğrenmiştim. Aslında ben hiçbir şeyi doğru zamanında yapmadığım için yanlışlar silsilesinde hiç olmuştum. Gitmem gereken zamanı hiçbir zaman bilemedim. Susmam gereken zamanı hiçbir zaman bilemedim. Konuşmam gereken zamanı bilemedim. Ben hep konuşmam gereken zamanlarda susup susmam gereken zamanlarda konuştum. Tam da bu sebepten düzeni bozdum.
Ağaçlar sararmış yapraklarını daha önce dalında büyütmemiş gibi bir çırpıda yerlere döküyordu. Güneş yeryüzüyle olan münasebetini daha kısa tutarken soğuk evrene dost oluyordu. Takvim yaprakları hızlı hızlı koparken zaman eylülün sonlarını gösteriyordu. Akrep ve yelkovan aralarında imzaladıkları anlaşmayı feshetmiş olmalılar ki zalimce hızlanıyorlardı. Zaman takip edemeyeceğim kadar hızlı ilerliyordu. Zaman insanlardan da acımasızdı. Zira bir acımasızı ancak başka bir acımasız alt edebilirdi.
Yatak odamdaydım. Kızımın altını temizleyip yeni bez takmıştım. Karnı tok, gazını çıkarmış, altı alınmıştı. Şimdi ise gözlerini bana dikmiş benden oyun bekliyordu. Elinde tuttuğu dişlikle kaşınan diş etlerini kendi çapında kaşıyordu.
"Prensesim daha bu yaşlarda iş hayatına mı atılmış?"
Ben ne zaman Banu'yla konuşsam pürdikkat beni dinliyordu. Kızımın tavşanlı bebek takımını giydirdikten sonra önündeki üç çıtçıtı sırasıyla birleştirdim. O hala ağzından sesler çıkararak bana bakarken sıfır kollu, küçük, şişme yeleğini giydirdim. Hemen dolaptan kendim için dün hazırladığım takımı çıkardım.
Lila rengi kumaş pantolon ve üzerine lila rengi bir ceket giymiştim. Ceketin önü kapanıyordu. Kadın takım elbisesi diyebilirdim. Sarı, dalgalı saçlarımı açık bırakmayı tercih ederken buklelerim belimden iki karış yukarıda bitiyordu. Kendime aldığım diz üstü bilgisayarımı ve not tutmak için kullandığım defteri de iş çantama koyduktan sonra kızımı da kucağıma aldım.
Bugün Alaz evdeydi. Evden ondan habersiz çıkamazdım. O varken çıkacaktım ancak ona nasıl bir yalan uyduracağımı bilmiyordum. Bugün ilk defa ben de dergideki toplantıya katılacaktım. Alaz'la evlilik anlaşmamızın bitmesine yalnızca dört ay kalmıştı. Bu dört ayda kendimi ne kadar garantiye alırsam o kadar kardayım. Dergideki okuyucu sayım gün geçtikçe artıyordu. Beni ana kadroya almaktan bahsediyorlardı. Eğer, Alaz'dan ayrılmadan önce ana kadroya geçersem onun bile parasına gerek kalmadan kendime bir ev tutabilirdim. Şu anda da zaten belli bir birikim yapmıştım. Dış kapıya geldiğimde Alaz salonda televizyon izliyordu. Banu'yu kucağımda tutmaya devam ederek bebek arabasını çıkarırken sesini duydum.
"Hayırdır, boşanmamıza az kaldığı için koca avına mı çıkıyorsun?"
Dalgayla çıkan sesini duymazdan geldim. Onu duymamalıydım. Çok az kalmıştı. Biraz daha sabredersem muradıma erecektim. Çelikten yapılmış dış kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz hafif soğuk bedenimi ürpertirken kızımı kalın giydirdiğim için sevinmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAN DÜĞÜMÜ (Tamamlandı)(+18)
Novela JuvenilKitapların içinde yaşayan Ayşin Birce, bir gün kitapların içinden çıkmış gibi davranan bir mafyayla karşılaşır. Ve Ayşin Birce hep hayal ettiği gibi bir aşk romanın baş kahramanı olduğunu sanır. Peki hayat... Gerçekten kitapların içindeki gibi midi...