17. Bölüm

131 9 0
                                    

Selam bebekler:))

Yine bennn

Uzatmadan bölüm şarkısını ekliyorum. 

Bölüm sonunda görüşürüzzz.
İnstagram: _arikubra

17. Bölüm

 Gecenin karanlığı üzerime devrilmiş, bende altında kalmış gibi hissediyorum. Yalnızlıktan nefret ediyorum. Sessizlikten nefret ediyorum. Odamın içinde bulunan çalışma masamın üzerinde açtığım kitabın sayfalarına boş gözlerle bakıyorum. En yakın arkadaşım gitmişti. Evsa gitmişti. Malkoç yine kaybolmuştu. İşlerinin olduğunu biliyordum ve açıkçası onun için endişeliydim. Her gün bana şiir yollamaya devam ediyordu ve bir şekilde telefonla görüşüyorduk. Şimdi ise önümde açılmış sayfaya bakıyordum. Bana gönderdiği şiirlerden biriydi.

Teslimiyet
...
Ağlamak deva değil ervahlarımın sahibi olmuşken
Zerreler önüne diz çöküp adını zikrederken
Mahkum oldum çoktan gözlerine çekilirken
Kendimden vazgeçtim, acizce varlığına müptelayken
...
Kübra Arı
Ve sana aşık Malkoç...

Elimdeki kağıdı göğsüme bastırarak bir süre öylece durdum. Bana ümit vermesini seviyordum. Bu hayata karşı benimle savaşmasını seviyordum. Beni her şeye rağmen hayata değil de masallara inandırmasını seviyordum. Çünkü ben kitaplara inanıyordum. Böyle kalmak istiyordum. Hayatın ve hayata dair hiçbir şeyin inanmaya layık olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hayata inanırsam acı çekerim. Ben çekeceğim tüm acıları zamanla çekip bitirmiştim. Çalışma masamdan kalktıktan sonra elimdeki şiir yazılı kağıdı da diğerlerinin yanına ekledim. Yalnız olmama rağmen Malkoç'un bana kendimi asla yalnız hissettirmeyişiyle yatağıma uzandım ve gözlerimi yumdum.

Sabahın ışıklarıyla gözlerimi açtıktan sonra hızla yatağımdan kalkıp üzerimi giyinmiştim. Kahvaltımı ettikten sonra ise okul çantamla beraber okula yürümüştüm. Ve dersin başlama zilinden sadece bir dakika önce sınıftaki en arkaya sıraya oturmuştum. Çantamdan çıkardığım Anna Karanina romanını açıp okumaya başladım. Çok etkileyici bir roman olduğunu bildiğim için okuyordum. Gözlerim sayfalardaki cümlelerin içinde dolanırken aynı zamanda ruhunu da ruhuma dahil ediyordum. Hoca sınıfa girmiş, ders anlatmış ve çıkmıştı. Bütün günü bu kitabı okuyarak geçirdikten sonra çıkış ziliyle beraber tekrar yurda döndüm. Günlerdir yaptığım şeyleri tekrar etmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Öğlen arasında Malkoç'un gönderdiği ekmek arasını yemiştim.

Onu göremiyordum. Çünkü beni tehlikeye atmak istemiyordu. Tekrar yurduma döndüğümde direkt olarak odama geçtim. Artık on ikinci sınıf öğrencisiydim. Aylardan Kasımdı. Malkoç'u tanıyalı tam iki yıl olmuştu. Ben onunla beraber büyümüş, onunla beraber var olduğumu hissetmiştim. Şimdi ise odamda oturuyordum. Çalışma masamın önünde oturuyordum. Gözlerim sabit bir şekilde önümdeki romana bakarken artık okumak istemediğimi fark ederek gözlerimi yumdum. Çünkü fazla duygusal bir kitaptı. Ve sonra düşünmeye başladım.

Odamın içinde tek başıma kalıyordum. Yalnızlığı seviyordum ancak onsuzluğu sevmiyordum. Onunla güzel bir geleceğimiz olacaktı. Bunu biliyordum. Çünkü tam iki yıldır benimleydi. Evet, çok sık görüşemiyorduk ama kalbinin bana ait olduğunu hissettiriyordu. Ona ihtiyacım olduğu her an yanımda oluyordu. Bunun bendeki anlamını size anlatsam anlatamazdım ama siz zaten bilirsiniz. Takvimden bir yaprağı daha koparırken onu da çöp kutusuna attım. Malkoç'un yanımda olduğu günlerin yapraklarını saklıyordum ancak olmadığı günleri bu şekilde çöpe atıyordum. Pijamalarımı giyindikten sonra sarı dalgalı saçlarımı ev topuzu yaptım ve yorganımın altına girdim. Odamın ışığı kapalıydı. Gözlerimi yumdum. Sessizlik benim için yapılmış bir besteydi. Yalnızlık bana özel dikilmiş bir kıyafetti. Giyindim ve dinledim. Gözlerimi yumarken beni hayata bağlayan tek şeye sığındım. Hayallerime... Malkoç'la kuracağım o güzel aileye... Hayatım boyunca tek istediğim şey sımsıcak bir ailemin olmasıydı ve bunu da biliyordum ki Malkoç'la kuracaktım. Dudaklarım iki yana kıvrılırken penceremden gelen tıkırtıyla kalbimin atışları hızlandı. O gelmişti.

TAN DÜĞÜMÜ (Tamamlandı)(+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin