43. Bölüm

64 2 0
                                    

Evvvet yeni bir bölümle karşınızdayım.

Bölüm şarkısını medyaya ekliyorum.

İnstagram:_arikubra

43. Bölüm

Aylardan ocaktı. Ocağı sevmezdim çünkü yeni yılın başlangıcıydı ve bu bir şeyleri geride bırakmak demekti. Geride bırakılan insanlar geride bırakmayı asla sevmezler. Ben de onlardan biriyim. Ocağın yirmi yedisiydi. Hava çok soğuktu. Bu ayda kar yağması gerekiyordu ancak Ankara bu yıl bir türlü kar yağdıramamıştı. Kar da yağmamanın intikamını bizi daha keskin bir soğuğa maruz bırakarak ödetiyordu. Yirmi yediyle eskiden hiçbir problemim yoktu ancak bugünden sonra yirmi yediyi de sevmiyordum. Günlerden pazartesiydi. Pazartesileri okulun ilk günü olduğu için sevmezdim. İki günlük mis gibi tatilin ardından sabahın köründe kalkmak bence Çinlilerin işkencelerinin ülkemize uyarlanmasıydı. Saat gecenin üçüydü. Geceyi sevmezdim. Çünkü yalnızlığımı en net şekilde gece hissederdim. Kaybettiklerimi en yoğun şekilde gece hissederdim ve bu his çok boğucu bir his olurdu. Gecenin üçüydü. Gecenin üçünü sevmezdim çünkü gecenin üçü aslında gecenin en korkunç zaman dilimiydi. O saatin diliminde uyanıksam hayatım gecenin üçünden daha korkunç bir durumda demekti.

Bir hastanedeyim. Bir hastanenin odasındayım. Yalnız değilim ancak yanımda kimin olduğunu merak edecek kadar da canlı hissetmiyorum. Gözlerim tavanı izliyordu. Hastane odası aydınlıktı. Korkacağım bir şey yok gibiydi ancak korkacağım çok şey vardı. Poyraz'la bir hastane odasında tanışmıştım. O farklıydı. O iyi bir insandı. Çok iyi bir polisti. Mesleğine yürekten bağlıydı. Bundan hiçbir zaman şüphe etmedim. Ama o iyi bir koca değilmiş. Öyle olduğunu sanmıştım ancak değilmiş.

İçimde müthiş bir ağlama hissi vardı ancak ben içimdekileri dökemiyordum. Canım yanıyordu ancak ben bunu bir şekilde dile getiremiyordum. Gözlerim yeniden bulanıklaşırken son ana gitmeye çalıştım. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Sadece en son Poyraz'ın vuruluşunu hatırlıyorum. Oraya gelen ambulansı, ambulansın sokak ortasında Poyraz'a kalp masajı uyguladığını ve...

Gözlerim yavaşça karnıma indi. Mırıldandım.

"Bebeğim..."

Karnım düz bir şekilde iniyordu. Şişkinlik yoktu. Kalbim keskin bir sızının tesirinde atışlarını yavaşlatırken ruhum bedenimi terk etmek için can atıyordu. Poyraz'ın yaşayıp yaşamadığını bilmiyordum. Bebeğime ne olduğunu bilmiyordum. Soluğum boğazımı bir zehir gibi yakıyordu. Sanki bir kafesin içinde gibiydim. Hareket edemiyordum.

"Bebeğim..."

Ruhum hıçkıra hıçkıra dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordu ancak benim gözlerimden tek yaş düşmüyordu. Güçlü olmak istiyordum ancak bu bebeğimi de kaybetmiştim. Ben ölmek istiyorum. Ben yalnızca ölmek istiyorum. Bakış açım bulanıklaşırken koluma bağlanmış serumun iğnesini sertçe çektim. Kanım birazcık aksa da umursamadım. Benim ruhum ölüyordu. Bedenim yaşasa ne olacaktı? Artık gitmemin zamanı geldiğini biliyorum.

Yavaşça hastanenin yatağından doğrulduğumda ayaklarımın izinin verdiği kadarıyla zemine bastım. Başım çıldırmışçasına dönerken ağlayamamak en büyük gazabımdı. Nefes alamıyordum. Ne düşüneceğimi kestiremiyordum. Ben sadece her şeyi bitirmek istiyordum. Bebeğimi kaybetmiştim. Ben yine yanılmıştım. Alaz'ın uyuyan bedenini es geçerek, yavaş adımlar atarak cama doğru ilerledim. Tek yapmak istediğimi şu soluklarımı kesmekti. Kalbimin artık atmasını istemiyordum. Ben lanetliydim. Ben iki bebeğinin de ölümüne neden olmuş aşağılık bir kadındım. Tamamen cama yaklaştığımda tüm vücudumdaki dikişlere rağmen komodini yavaşça camın önüne çektim. Camı sessizce açarken arkamda uyuyan Alaz'ı kontrol ederek komodinin üzerine çıktım ve oradan da pencerenin pervazına doğru adımımı kaldırdığımda belimdeki ellerle ayağım havada asılı kalmıştı.

TAN DÜĞÜMÜ (Tamamlandı)(+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin