ÇİÇEK BUKETİ

24.4K 635 19
                                    

Asansörün kapıları açılır açılmaz dışarıya fırlamıştım. Sinirliydim ve sebebi Ogeday'dı! Zaten bu sabah heyheylerim üzerimdeydi. Bir de araya onun gitmesi hiç iyi olmamıştı.

Danışmaya yaklaşarak önündeki çiçek buketine ters ters baktım. Kadın beni görür görmez gülümsemişti. Ben ise yüzüne bakarken utanıyordum.
Hadi ama utanılacak bir şey değildi bu, alt tarafı beni işimin başındayken aramış ve sevgilimden geldiğini söylediği çiçeği almam için yanına çağırmıştı. Eski sevgilim detayını bilmiyordu tabi.

"Teşekkür ederim, kolay gelsin."

Karışık çiçek buketini alıp koşar adımlarla asansörün önüne döndüm. Aralanan kapıdan içeriye girer girmez üst katın tuşuna ard arda basmaya başlamıştım.
Gözlerimle çiçeğin içerisinde bir kart aradım ama aradığım kartı bulduğumda üzerinde yalnızca ismi yazıyordu. Onu arayıp teşekkür edeceğimi falan sanıyorsa büyük yanılıyordu. Bir çiçekle onu affetmemi bekleyemezdi, bunu yapamayacağımı söylemiştim.

Asansörden inip çalışanların olduğu ofisi bütün bakışları üzerimde toplayarak geçtim. Sıkıntıdan yerin dibine girecek gibiydim. Yavuz abinin odasının önüne gelip kapıya vurdum ve içeriye usulca girdim. Lütfen sen de başını bilgisayarından kaldırıp beni görme!

Gördü. Elimdeki bukete merakla bakarken oflayarak buketi önündeki deri koltuğun üzerine bıraktım. Bakışlarım istemsizce camdan diğer odaya kayıyordu ama Yalçın bugün yoktu. Gelmemişti. Yavuz abiye açık açık nedenini soramıyordum ama bunda dün ona dediklerimin payı fazlaydı, hissediyordum.
Onu istemediğimi söylemiştim ve açıkcası erkekler gurur meselelerini epey önemsiyordu. Muhtemelen ondan yaşça küçük bir kadın tarafından reddedilmek, üstelik böylesine açık bir teklif yapmışken suratına kapıların kapanması pek hoşuna gitmemişti. Onu elde etmeye çalışırken sanırım tamamen kaybetmiştim.

"Selam Ada ve onun kendinden büyük çiçeği."

Acıyla gülmeye çalışırken titreşen dudaklarımı birbirine bastırdım. "Lütfen alay etme."

Elindeki kalemi masaya bıraktı ve toparlanarak çiçeği işaret etti. "Pekala, kimden peki?"

"Ogeday'dan."

Kaşlarını kaldırdı. Gözlerini üzerime diktiğinde hemen araya girmiştim. "Ona bittiğini söyledim. Gerçekten açık bir şekilde devam etmeyeceğini anlattım ama hâlâ umut besliyor!"

Dudaklarını büktü. "Arkadaş kalalım demedin ya?"

"Hayır hayır hayır..." Kendimi deri koltuğa bıraktım ve yanımda kalan çiçeğe ters ters baktım. "Kesinlikle arkadaş kalmak istemediğimi söyledim."

Yüzümü ekşitmiştim. Bana karşı umut beslesin istemiyordum. Ona karşı olan hislerim eskisi gibi değildi. Hatta şimdi soruyordum kendime de eskiden ne hissediyordum ondan bile emin değildim.
İster istemez tüm bunları Yalçın'la olanlarla kıyaslıyordum ama ikisi çok farklıydı. Gerçi artık Yalçın'la olan bir şey kalmamıştı. Sanırım onu tamamen kaybetmiştim. Hiç kazandın mı ki?

Tek düşündüğü benimle takılmak mıydı yani? Öylesine takılmak hoşuna mı gidiyordu? Bir kere de ciddi olamaz mıydık!? Of.

"Kafanı epey kurcalıyor gibi görünüyor."

"Ne?"

"Ogeday meselesi yani."

Ah evet. Dışarıdan tek derdim oymuş gibi görünüyordu.

"Yani, biraz. Bittiğini fark etsin istiyorum. Yoluna bakmalı, tıpkı benim gibi."

"Senin de yoluna bakabildiğinden pek emin değilim."

Evet dışarıdan biraz düşünceli ve durgun görünüyor olabilirdim ama bunun sebebi kesinlikle Ogeday değildi. Acaba dün söylediklerimle Yalçın'ı kırmış olabilir miydim?

"Haftasonu boş musun?"

Başımı sallayarak aklımda gezinen düşüncelerden uzaklaştım. "Evet, neden?"

"Benimle Muğla'ya gelsene. Kafan dağılır biraz."

Gözlerimi kıstım. Ettiği teklifin sebebini ve olmayan mantığını düşünürken neyseki bunda mantık aradığımı fark etmiş olacak ki açıklama yapmaya çalıştı. "Toplantılarım var. Sekreterim gelemeyecek, bana yardımcı olursun. Hem de küçük bir tatil geçirirsin. Ayrılık sonrası bir şeyler yapmak iyi gelir diye diyorum."

Elimi göğsüme koyup şaşkınca "Ben mi?" dedim, "Yani sonuçta sekreterin olmayacak ve toplantılarda seni iyi asiste edebileceğimden emin misin gerçekten?" Bana nasıl oluyor da bu kadar güveniyordu, şaşıyordum doğrusu.

"Yapılması gereken çok bir şey yok, senin eksiklerini kapatabilirim. Hem birinci elden yapınca öğrenme şansın artar."

Etrafa bakındım. İyi bir fırsattı, kabul ediyordum. Hem dediği gibi tatil yapma fırsatım da olacaktı. Deniz olmasa bile otelin havuzuna girsem de bana yeterdi. Yine de tüm bu olumlu ihtimallerin yanında aklımda dolanıp duran daha büyük bir düşünce vardı.

"Şirketten başkaları katılacak mı?"

Lütfen Yalçın da gelecek de. Lütfen Yalçın da gelecek de.

"Başka çalışan olmayacak."

Yalçın'ın çalışan başlığı altında kabul edildiğini sanmıyordum. İlla özel isim mi vermem gerekiyordu yani?!

"Peki Yalçın?" Bakışlarımı yüzüne çevirerek "Yalçın abi?" diye düzelttim hemen. "O da gelecek mi?"

"Bugün bile ona ulaşabildiğim söylenemez. En son geleceğini söylemişti ama iki gündür işlerle pek düzgün ilgilenmiyor, kafası dağınık. Muhtemelen gelmez."

Haftaya dek onunla konuşamayacak mıydım yani?
O zamana dek hayatına bensiz devam etmenin kitabını yazardı. Beni çoktan kapı dışarı eder ve ben daha onun hayatına giremeden kapı ağzından kovulan ilk kadın olurdum. Hiç şansım yoktu.
Onu öyle kesin bir dille reddettiğim için pişman değildim elbet. Beni cinsel hayatından farklı olarak görsün istiyordum ama sonuç olarak görmüyordu ve ben ona bu konuda çok kızıyordum! Keşke aklı biraz normal çalışsaydı, şimdi çok farklı bir halde olabilirdik!

"Ee gelecek misin?"

Önceden, şirkette kalıp Yalçın'ı görme umuduyla ofiste sürünmek mi yoksa işin başına geçip Muğla'da toplantı aralarında şezlongta güneşlenmek mi? deseler bu kadar düşüneceğimi sanmazdım. Sanırım ikinci seçenek kulağa daha cazip geliyordu.

"Olur, gelirim. Annemlerle konuşup ayarlarım. Karşı çıkacaklarını sanmam."

"O halde rezervasyonu şimdiden ona göre yaptırıyorum."

Başımı salladım. Çılgınlık mı? Sanırım biraz kaptırmaya başlıyordum.

Takipte kalın,
lasasella
instagram,
@yasamayankar

YERLE GÖK ARASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin