Otoparkın en ufak bir sesi dahi yankıya çevirecek haline rağmen etrafta derin bir sessizlik vardı. Yavuz abi tam vaktinde gelmişti. Yalçın'ı zar zor Orhan'ın üzerinden alabilmiş onu ancak ayırmayı başarabilmişti. Orhan ise darmadağın olmuş bir halde Yavuz abiyle birlikte ayrılmıştı. Yavuz abi gitmeden onunla ben konuşurum, rahat olun dese de Yalçın arkasından bir süre daha küfretmişti. Kendini kaybettiği kesindi ve ben bu halini ilk defa görüyordum.
Arabasının ön koltuğunda oturuyordu. Kapısı açıktı. Bacakları dışarıdaydı. Bende dışarıda, karşısında durmuş kaşının kenarındaki yarayı temizlemeye çalışıyordum. Neyseki arabasında küçük de olsa bir ilk yardım çantası vardı.
Belli belirsiz bir şekilde kaşının kenarına yaptığım temasların sonuncusunda yüzünü ekşitmişti. Elimi hızla çektim. "İyi misin?"
"Hayır, o şerefsizi burnundan kan gelene kadar dövmem gerekiyordu."
Hâlâ düşündüğü Orhan mıydı? Sinirle soludum.
"Ah merak etme, en son kesinlikle burnundan kan geliyordu! Emin olabilirsin!"Sinirli çıkan sesime karşılık kaşlarını çattı. Sonra yarası daha çok acımış olmalı ki yüzünü buruşturarak konuştu. "Bundan rahatsız mısın, o herifin neler dediğini duydun!? Bunu hak etti!"
Evet dediğinde haklıydı, onu duymuştum. Onu kışkırtacak şeyler söylemişti. Çoğu oldukça çirkindi ama tüm bunlara rağmen onu böyle dövmesi kesinlikle bir çözüm yolu değildi.
"Şiddet hiçbir şeyi çözmez."
"Aslında Yavuz bıraksa çok güzel çözüyordum. Dua etsin o Yavuz'un geldiğine!"
Ofladım. "Sen hep böyle kavgacı mıydın yoksa bu bugüne özel bir durum falan mı?"
Oturduğu yerden yavaşça kalktı. "Bak güzelim..." Dip dibe gelmiştik şimdi. Elleri kollarımı tuttuğunda nazik tutuşu beni kendisine biraz daha yaklaştırdı. Nefes almayı bırakmıştım. "Kavgacı olmamın olumsuz bir sonucu ancak şu olabilir." Bekledi. Düşünüyor gibiydi. Gözlerini kıstı ve "Eğer olur da bir gün oğlumuz olursa onun da bana benzeyip kavgacı olması..." dedi.
Dudaklarım aralandı. Oğlumuz mu demişti o? Bu adam böyle şeyler söyledikçe kalbim tekliyordu. Şaşkınca açılan dudaklarıma eğilip minik bir öpücük bıraktığında kendime geldim. Geriye kaçmaya çalışarak göğsüne vurdum. "Yalçın, otoparktayız, biri görecek."
"Gizlimiz saklımız mı var bizim?"
Kollarını etrafıma sarmıştı. Ondan kaçamıyordum.
"Hadi otur da merhem sürüp yaranı kapatalım artık.""Benim ilacım senin dudakların..." Bakışları dudaklarıma indiğinde başımı geriye çekerek kıkırdadım. "Ağzın çok iyi laf yapıyor Yalçın Taşkıran."
"Başka şeyler de yapabilir, biliyorsun."
Kısa bir kahkaha attım. "Pisliksin."
Kollarını sıkılaştırmıştı. "Yalçın biri görecek."
"Önce öpeyim."
Omuzlarımı düşürdüm. Kollarının arasından çıkmama imkan yoktu. Ellerimi göğsüne indirerek dudaklarıma uzanmasına izin verdiğimde öncekinden daha uzun sayılacak bir öpücük bırakmıştı.
Geri çekildiğinde kalbinin üstündeki elimin hissettiği kalp atışları oldukça netti. Ona bakakalmıştım. "Yalçın, kalbin..."
Gülümsedi. "Marifetinle övünüyor musun birde?"
Kolları gevşemişti. Beni bırakıp kalktığı koltuğa yeniden oturduğunda kendime gelmeye çalıştım. Ona yaklaşarak ilk yardım çantasındaki merheme uzandım. Kapağını açtım ve küçük bir miktarını kaşındaki yaraya sıkarak dağıttım. Sanırım yakıyordu. Yüzünü ekşitmişti. Onun canının yandığını bilmek sanki benimde canımı yakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERLE GÖK ARASINDA
RomanceEğildi. Dans pistinde yarım bıraktığımız işi bitirmek ister gibi burnunu şakağıma yasladığında tenimi takip ederek doğruca boynuma kaydırmıştı. "Saçların başımı döndürüyor." Burnunu boynuma sürttüğünü hissediyordum. Duraksadı. "Kokun..." Boynuma uza...