İNANÇ

6.7K 468 66
                                    

O an anlamıştım. İyi şeyler olmayacaktı. İyi şeyler hissetmiyordum. Gökçe de sanki neler hissettiğimi anlamış gibi ağlamaya başlamıştı. Huzursuzluk yayılıyordu.
Gökçe'nin çığlıkları bir süre sonra pusetin içindeki bebeği de uyandırdı. İkisi karşılıklı ağlamaya başladığında silkelenmem gerektiğini biliyordum. Ayakta kalmalıydım. Bir yol bulmalıydım.

"Jess?" dedim kısık bir sesle. Geri çekildim. O da bebeğiyle ilgileniyordu. Bir annenin en zor anı olabilirdi. Bu yüzden onu ayakta öyle tutmaya devam etmek istemedim. Bir yandan kollarımın arasındaki Gökçe'yi sallamaya başlamışken bir yandan da onu içeriye davet etmiştim.

Neyseki Türkçe'yi çat pat anlıyordu. Onun için açtığım yoldan içeri girdi ve puseti doğruca kapının kenarına bırakarak bebeğini kucağına aldı. Çocuklar susmuştu. Gökçe'nin sakinleştiğini görünce bende biraz yatışmış sayılırdım. Rahat bir nefes alarak dudaklarımı ıslattım.

"Konuşmak için geldi ben."

Başımı salladım. Söyleyeceklerinden ödüm kopuyordu ama madem Yalçın'a değil de bana gelmişti, onu dinleyecektim. "Buyur, salona geçelim."

Etrafa bakınmaya başladı. Bizim evimizde, bizim koridorlarımızda yürürken gözlerini çevreden alamıyordu. Salona geçtik. Sessizliğini bozdu.

"Yalçın'ı çıkarken gördüm."

"Evet, onunla mı konuşmak istiyordun yoksa?"

Başını iki yana salladı. "Yok, seninle."

"Dinliyorum."

Bakışları Gökçe'yi buldu. "Senin mi?"

Gökçe'ye değen gözlerinden bile rahatsızdım. Ona bakmasını istemiyordum, bakışları kötüydü sanki. İçimi karartıyordu. Yine de zoraki bir şekilde gülümseyerek "Evet." dedim. "Benim kızım."

Gözleri bu sefer kendi kucağındaki bebeğe düştü. Gülümsedi. Hayran hayran bakıyordu. "Bu da bizim oğlumuz." Duraksadı. Başını kaldırmadı ama gözleri beni buldu. Tehlikeli bir şekilde kıstığı bakışları arasından göz göze gelmiştik. Avına kilitlenmiş onu sarsacak hamlesini yapmayı bekliyor gibiydi daha çok.

"Yalçın'la benim."

Yalçın'la benim.

Yalçın'la benim.

Yalçın'la benim. Yalçın'la benim...

Kulaklarımda yankılanan bu cümle zihnimde bir süre hiç dinmeyecek gibi tekrar edip duruyordu. Doğru mu duymuştum? Doğru mu anlıyordum?

O geceyi düşündüm. Aylar önceki o geceyi hatırlamaya çalıştım. İnsan unutuyordu ama şimdi öylece karşıma çıkan bu gerçeklik hafızama bile sinirlenmeme neden olacak güçteydi. Böyle bir şey olmuş olabilir miydi? Bu bebek Yalçın'a ait olabilir miydi?

O gece Jess'e dokunmadığını İddia etmişti. Yalan söylediğini düşünmek istemiyordum. Ama o gece Jess'i almaya gittiğini tesadüfen öğrenen kişi ben olmasaydım bana bunu anlatır mıydı bilmiyordum. Benden habersiz gitmişti ve benden habersiz Jess'le bir araya gelmişti.

"O geceyi hatırlıyorsun." dedi gözlerime bakmaya devam ederken. "Ben çok sarhoş olmak." Durdu. Ne diyeceğini seçiyor gibiydi, kelimelere pek hakim olmadığı için bu biraz zaman almıştı. "Öptüm onu."
Elini havada öylece salladı. Sanki önemsiz bir hikaye anlatıyormuş gibi gülerek... "Erkekler böyle hani. Imm... Seks seviyorlar. You know. Yalçın beni hiç reddetmez."

Yutkundum. Söyledikleri iğrençti. Bununla övünüyormuş gibi olması ise midemi bulandırıyordu. Onu hemen şimdi evimden kovmak istiyordum ama tam da bunu aklımdan geçiriyorken yerinde kıpırdandı. Hevesle öne doğru geldi. Cebinden telefonunu çıkardı. Ekrana birkaç kez dokundu ve sonra bana doğru çevirip açtığı fotoğrafı gösterdi.

YERLE GÖK ARASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin