"Yalçın?"
Nefesim yetmedi sanki. Konuşamadım daha fazla. Gökçe kendini bana bırakıp başını sakince göğsüme yasladığında kaçacak bir sebebim de kalmamıştı. Karşısında kalakalmıştım. Dönmüştü. Neden dönmüştü ki?
Ensesindeki saçlarıyla oynamaya başladı. Kapının dışını işaret etti. "Anahtarı değiştirmemişsin." dedi kısık bir sesle. Sesini duymayalı gerçekten uzun zaman olduğunu o konuşunca fark etmiştim.
"Gerek duymamıştım."
Onu kesintisiz seyrediyordum. Değişmemişti. Sanki daha dün görmüşüm gibiydi. Ya da aklımdan çıkarmayı başaramadığım için bana öyle geliyordu. Yaptığı tek değişiklik sakallarını tamamen kesmek olmuştu. Kirli sakalları gitmişti.
Gökçe başını kaldırıp bana baktığında elleri çenemi yakalamıştı. Uzanmaya çalıştı. Hareketlendi. Huzursuzlaşmaya başladığını hissedince etrafa bakındım. "Şey... Gökçe'nin biraz ateşi vardı da duşa girecektik."
Başını salladı. "Anladım." Gözleri kucağımdaki Gökçe'yi buldu. "Çok büyümüş. Fotoğraftakiler gibi değil sanki."
Hiçbir şey diyemedim. Büyümüştü ve o tüm bu süreç boyunca onun yanında olmak yerine onu uzaktan takip etmeyi tercih etmişti.
"Yardımcı olabilir miyim?"
Omuz silktim. "Sen bilirsin."
Sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi hemen üzerindeki ceketi çıkarmıştı. Yatağın üzerine bıraktı ve kollarını sıvayarak bana doğru yaklaştı. Onun üzerime attığı adımları fark edince kaçar gibi kendimi banyoya atmıştım. Burada Gökçe için olduğunu kendime hatırlatmaya çalışıyordum. Gökçe'nin öncelik olması ve özellikle de şu an hasta olması her şeyden daha önemliydi. Ateşini düşürmemiz gerekiyordu.
Banyoya girdiğimizde Gökçe'yi kucağımdan bırakmadan suyu hazırlamaya çalıştım. Küvetin başında durmuş aynı zamanda onu ıslatmadan suyu ısıtmaya çalışırken bir kenarda durmaktan vazgeçerek yanımıza geldi. "Suyu ben hallederim, sen Gökçe'yi hazırla."
Yalnızca böyle kurtarıcı bir cümleyi duymak bile bir anneyi rahatlatırdı, bence her anne bu konuda beni çok iyi anlardı.
Geri çekilerek Gökçe'nin minik bornozunu kenara bıraktım ve üzerindeki bütün kıyafetleri dikkatli bir şekilde çıkardım. Bezini açtım ve onu da çöpe atarak Yalçın'a döndüm. Suyu hazırlamış görünüyordu. Gökçe'yi ona doğru uzattım. Bunu beklemiyordu. Başta emin değilmiş gibi suratıma bakakalmıştı.
"Yalnızca kucağına alacaksın Yalçın, hadi. Bir aksilik olmasın diye suya onunla bende giriyorum. Küvetin dışından uzanmak daha zor oluyor."
"Tamam." Başını salladı ve tekrar "Tamam." diyerek Gökçe'yi kucağına aldı. Yüzündeki ifade yumuşamıştı. Onu yeniden hissetmek iyi gelmiş olmalıydı. Kolları sıkılaşarak ona sarıldığını gördüğümde ise bakışlarımı kaçırarak küvetin içine girdim. Altımdaki pijama takımının paçalarını yukarıya doğru katladım ve suyun ısısını kontrol ettim. İyiydi.
"Hadi."
Kollarımı açıp Gökçe'yi vermesini işaret ettiğimde Gökçe suya gireceğini anlamış ve dudaklarını büzmüştü. "Ağlama güzelim." dedim hemen. Gülmeye çalıştım. Sanki çok eğlenceli bir şeymiş gibi küvetin dibindeki suyla oynamaya başladığımda burnunu çekti. Yalçın onu bana vermişti. "Bak bir şey yok. Soğuk değil, değil mi?" Önce alışması için bacaklarını değdirdim. Ayak parmaklarını açarak sudan çıkmaya çalıştı. Bacaklarını sağa sola salladı.
"Hayır annecim, çıkamayız. Ateşini düşürmem lazım."
Ağlamaya başlamıştı işte. Onu dikkatli bir şekilde kollarımın arasına alarak üstünü ıslatmaya başladım. Ağlıyordu ama bunu bir an önce bitirmek istiyordum. "Sorun yok, sorun yok. Hepsi geçecek prenses."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERLE GÖK ARASINDA
RomanceEğildi. Dans pistinde yarım bıraktığımız işi bitirmek ister gibi burnunu şakağıma yasladığında tenimi takip ederek doğruca boynuma kaydırmıştı. "Saçların başımı döndürüyor." Burnunu boynuma sürttüğünü hissediyordum. Duraksadı. "Kokun..." Boynuma uza...