KARDAN ADAM

19.7K 573 60
                                    

Güzel olacak, bundan sonra her şey çok güzel olacak. Böyle uyanmıştım bu sabah. Dün gece Yalçın'ın istekliliğini görmek ve üzerine Orhan'la konuşup hayatımı tamamen yoluna koymak böyle bir etki bırakmıştı üzerimde.
Şirket binasının içine girdiğimde de asansöre bindiğimde de böyleydim. Hatta öyle ki geç kalmış olmama rağmen moralimi bozmamaya çalışıyordum. Yalnızca beş dakika...

Asansörün kapıları açılıp yönetici katına geldiğimde dışarıya çıkar çıkmaz kemik ekibin bakışları bana dönmüştü. Birkaç kişinin bana bakarak aralarında konuştuğunu da gördüm. Böyle bir karşılama beklemiyordum.
Onların arasına yürürken Nilay ayağa kalkmış ve önüme geçmişti. Kollarını göğsünde bağlamıştı, hastalık izninden dönmüştü anlaşılan.

"Yavuz Bey seni odasına bekliyor, bol şans tatlım."

Birincisi tatlım? derken... Ve ikincisi neden bol şansa ihtiyacım vardı ki?

Gözlerimi kırpıştırarak yanından geçtim. Adımlarım hızlanmıştı. Diğerlerinin bakışları altında Yavuz abinin odasının kapısını çaldım ve içeriden gelen izinle birlikte içeriye girdim. Yalçın da buradaydı. Onunla ilgili bir mevzu muydu yoksa?

Korkmaya başlıyordum. Endişe içimde bir kurt olmuş beni kemirirken ellerimi birbirine sürterek odanın ortasına doğru yaklaştım.

"Yavuz Bey, beni çağırmışsınız."

Yani birazcık geç kaldım diyeyse bu, bugünden sonra buna daha çok dikkat ederdim. Zaten ilk defa geç kalıyordum ve kendimi bu konuda savunmak istemesem de henüz mesai saati başlayalı on dakika ancak olmuştu.

"Evet Ada..." Nefesini bıraktı. Yalçın'ın bakışları bana bir kez olsun dönmemişti. Sanki büyük bir hata etmişim gibi.

"Yanlış anlama ama önemli bir hususta önemli bir karar aldık. Geçen gün yaptığın sunumu hatırlıyorsun değil mi, büyük ölçekli ve büyük ortalıklar içerebilecek bir projeydi. Bu sabah duyduğumuza göre bunu rakip şirketlerden biri faaliyete çoktan geçirmiş bile. Tabi bunu ilk bizim yaptığımızı, resmi bir şekilde yayınlamadığımız için henüz hiçbir şekilde ispatlayamıyoruz. Yani çalışma o firmaya aitmiş gibi görünüyor."

Kaşlarımı çattım. Parmaklarım üşümeye başlamıştı. Ellerimin anlamsız hareketlerini kestim. "Bunların benimle ne ilgisi var?"

"Firmanın bunu yapabilmesi için, yani bu kadar hızlı bir şekilde bizden önce faaliyete geçebilmeleri için sunum gününden önce bundan haberleri olmaları gerekiyor. Sunumdan önce de sunumun içeriğini yalnızca ben ve Yalçın biliyorduk, tabi bir de sunumu yapacak olan sen."

Hakarete uğramış gibi hissetmiştim. "Hayır..." Bedenim kaskatı kesilirken zorla konuşmaya çalıştım. "Bunu yapmadım, neden yapayım ki böyle bir şeyi. Çok saçma, başka birinin daha eline geçmiş olmalı."

Yavuz abi masasına doğru eğildi. Bu konuşmayı yaptığı için canının sıkıldığı belliydi ama yine de beni korumak yerine buna inanmayı tercih ediyordu.

"Birkaç gün ara vermeni istiyoruz. Aldığımız karar bu çünkü bütün çalışanlar bundan sorumlu seni tutuyorlarken etrafta görünmen senin için pek iyi olmaz."

"Suçu kabul etmiş olurum."

"Önemli olan sana psikolojik zarar vermemeleri."

"Bana inanmıyorsunuz." diye çıkıştım. Bakışlarım Yalçın'a kaydı. Yerinde kıpırdanmıştı. Oturduğu koltuktan kalkarak odasının kapısına doğru yaklaştı. "Ada seninle özel konuşmak istiyorum, Yavuz'la konuşacakların bittiyse gel."

Yavuz abiye baktığımda eliyle bana Yalçın'ın odasını işaret ettiğini gördüm. Bitmişti demek. Bana inanmayı tercih etmiyorlardı. Çünkü gördüklerine inanmak daha basitti.

Hayal kırıklığı canımı sıkmıştı. Yavaş adımlarla birlikte Yalçın'ın odasına yöneldim. Bedenini geçerek açtığı kapıdan önce ben içeri girdim, ardından o da peşimden gelmiş ve kapıyı kapatmıştı. O an sadece onun sana inanıyorum demesine ihtiyacım vardı, gözlerinin içine bakarken bunu duymak istiyordum. Basit bir cümleydi. Ama söylemiyordu.

"Seni bu konuda suçlamıyorum." dedi nihayet sessizliğini bozarak. Masasının başına geçmemişti. Odanın ortasında tıpkı benim gibi ayakta durmuş karşımda bekliyordu. "Suçladığım kişi rakip firma, elbet bunu yapacaklarını onlardan beklemeliydik ama. Seni uyarmamız gerekirdi. Sen oldukça toysun, iş konusunda henüz çok yenisin Ada. Yani cazip bir teklifle senin aklını çelmiş olabilirler. Dediğim gibi seni suçlamıyorum."

"Aklımı çelmiş olabilirler he?" Şaşkınca yüzüne baktım. "Ne saçmalıyorsun sen Yalçın, dünkü çocuk muyum ben? Toy da ne demek oluyor? Beni küçük görmekten ne zaman vazgeçeceksin!?"

"Ada, yapıcı olmaya çalışıyorum." dedi yorgun bir sesle, bu olaya kafasını taktığı belliydi.

"Olma. Tamam mı, olma yapıcı falan! Ya karşıma çıkıp sen yaptın desen daha az kırılırdım. Ne demek toysun, seni kandırmış olabilirler!" Artık kendimi açıklamaya çalışmıyordum, kırılmış hissediyordum. "İlk defa bir şirket bünyesinde çalışıyor olabilirim ama neyin yanlış neyin doğru olduğunun farkındayım Yalçın ve sandığının aksine elinde şekerle beni kandırmaya çalışan adamlara inanacak beş yaşında bir kız çocuğu da değilim."

Susuyordu. Her zamanki gibi. Onun değiştiğini sanmıştım, benimle artık gerçekten ilgilendiğini ve benim hakkımdaki konularda mantığından çok kalbinin sesini dinleyeceğini...
Ama o hâlâ aklını kullanan o kardan adamdı.

"Yavuz abiye söylersin, bir süreliğine değil temelli gidiyorum. Burada kalmamı gerektiren bir şey yok artık."

Kapıya doğru adım atacakken önüme geçmişti. Yolumu kesti. Yanından geçmeye çalıştığımda ise kolumu tutmuştu.

"Bırak."

"Ada doğru düzgün konuşalım, sonra istiyorsan yine gidersin."

Kolumu çekerek ondan kurtardım. Bileğimden çekilerek parmaklarının boşluğu canımı yakmıştı. Ona bakmadan "Konuştuk." dedim. "Konuştuk ve bitti. Sen beni suçlamadığını ama bunu yaptığıma inandığını söyledin bende son söz olarak yüzümü bir daha öyle kolay kolay göremeyeceğini söylüyorum. Bu kadar."

Hâlâ aptal gibi hayır demesini bekliyordum, hayır tamam bunu sen yapmadın demesini. Ama konuşmak yerine susuyordu. Sanki hâlâ bunun ihtimalini düşünüyor gibi.

Arkamı dönerek kapısına yaklaştım. Gözlerim dolmuştu. Odasından çıktım ve yine üzerime dönen bakışlar eşliğinde asansöre yürüdüm. Herkese ne bakıyorsunuz diyerek bağırmak istesem de tek yaptığım şey bir suçluymuş gibi çekip gitmek olmuştu.
Oysaki burada olmayı seviyordum, burada çalışmayı, hergün yeni bir şeye adım atmayı... Sanki yürümeyi yeni öğreniyor gibi.
Ama bu yolun da sonu geldiyse eğer yapacak bir şeyim yoktu, seve seve başka bir yolun yolcusu olurdum.

Takipte kalın,
lasasella
instagram,
@yasamayankar

YERLE GÖK ARASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin