KIZIL

18.7K 541 122
                                    

YAVUZ TAŞKIRAN'DAN,

Arabayı park ettiğimde kısa bir an için önüne geldiğim eve bakmak zorunda hissetmiştim. Güç toplamak istiyordum sanki. Bu konuşmayı yapacak gücüm var mıydı pek emin değildim, aptallık etmiştik. Üzerinden bir hafta geçmişti ve biz ancak şimdi bazı şeyleri öğreniyorduk.

Büyük hatalar yapılmıştı. Bundan tek zarar gören de Ada olmuştu. Şirketin gördüğü zararı ona verdiğimiz zararın yanında bir hiç sayıyordum. Bu suçu ona yüklemeden önce araştırmam gerekirdi. Ama bundan zarar görmesini istememiştim, şirkete bir süre devam etmemesi onun için daha iyi olacaktı.

Emniyet kemerimi çözdüm. Nefesimi dışarıya sesli bir şekilde verirken kapıya doğru yaklaşmıştım. Zile bastım. Saatimi kontrol etme gereği duymuştum. Öğleden önce ona geliyordu.
Herhangi bir karşılık alamadığımda bir kere daha zile bastım. Bekledim. İçeriden gelen sesleri duyduğumda kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Geç kalmış da olsam Ada'dan güzel bir özür dileyecektim.

Kapı açıldı. Karşımda Ada'yı bulmayı beklerken karşılaştığım kadın kesinlikle Ada değildi. Kızıl saçlarını tepede toplamış ama bir o kadar dağınık görünen tutamları yüzünün etrafına saçılmıştı. Beyaz tenini tamamlayan kahverengi iri gözleri merakla bana bakarken beni tanımaya çalışıyormuş gibi dikkatle süzüyordu.
Gözlerim öylesine dalmıştı ki yavaşça aşağıya kayan bakışlarımın gittiği yolu, saten pijama takımını görünce fark edebilmiştim. Onu süzdüğümü anladığında tuttuğu kapıyı bırakarak kollarını göğsünde bağladı.

"Günaydınlar, buyrun kime bakmıştınız?"

Yutkundum. Afallamış olduğumu görünce en az saçları kadar canlı bir renge sahip olan dudaklarını birbirine bastırarak nefesini bıraktı.

"Size diyorum?"

"Şey..." Gözlerimi kaçırdım. Elim otomatik olarak saçlarımın arasına girmişti. Başımı kaşıyarak "Ada evde değil mi?" dedim. Yoksa ben mi adresi karıştırmıştım?

"Kimsiniz?"

"Yavuz ben, Yavuz Taşkıran."

Soyadımı neden söylediğimi bilmiyordum, beni tanımayan birinin böyle söyleyince tanıyacağını sanmıyordum.

"Yavuz?" dedi sorarak, o an ağzından çıkan adımı düşünmeye başlamıştım. Sanki tanıyormuş gibi bilmiş bir ifadeyle başını salladı.

"Ada'nın seninle konuşacak hiçbir şeyi yok, patron müsveddesi." Kapıyı tutup kapatacakken elimi koyarak onu durdurdum. Neler oluyordu şimdi birdenbire?

"Benim onunla konuşmam gerekiyor, en azından haber veremez misiniz?"

"Aracı mıyım ben? Ara sor kendisine. Benim şimdi onunla görüşmene izin veresim gelmedi."

"Hanımefendi..-" diye araya girdiğimde "Eylül." diye düzeltti beni ve sanki konuşan oymuş gibi devam etti. "Siz bu kızı kendi düşüncelerinize göre yargılayıp şirketten kovmadınız mı? Şimdi de ben sizi kendi düşüncelerime göre yargılayıp kapımdan kovuyorum, hadi!"

Ağzım açık kalmıştı. "Bir yanlış anlaşılma olmuş, konuşmak için geldim eğer izin verirseniz... Telafi edeceğim."

"Git önce bir kadını daha kırmadan nezaketini telafi ederek başla işe!" Kolumu iterek kapıyı kapatmaya çalıştığında bu sefer de araya ayağımı koyarak ona engel oldum. Sabah sabah kamera şakası falan mıydı bu kadın?

"Ya bir dursana!"

"Çekilsene be!"

"Eylül?" Arkadan gelen sesle ikimizde duraksadık. Ada'yı görür görmez rahat bir nefes almıştım.

YERLE GÖK ARASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin