KURABİYE

19.5K 540 65
                                    

Yapmayı istediğim kurabiyenin malzemelerini bir kabın içinde bir araya getirmiş ve hamurun kıvamını yakalamayı başarmıştım. Yarısını tezgaha alıp hamuru alana iyice açtığımda ellerimin arasındaki yumuşaklığı hissetmek sahiden de iyi geliyordu.
Eylül'ün dediğine göre mutfağa girmek insanlara iyi gelirmiş ve bu konuda bana yaptığı yaklaşık yarım saatlik konuşmadan sonra buradaydım işte. Bulduğu bir kurabiye tarifini deniyordum. Belki de sadece canı kurabiye çekmişti ve beni bunun için kullanıyordu.

Bu düşünceye kendi kendime gülerken zilin çaldığını duymuştum. Ellerim temiz değildi, Eylül'e seslendim. "Eylül! Kapıya bakar mısın?"

"Bakıyoruuum!"

Bugün odasından pek çıktığı söylenemezdi. Genelde yanımda olur benimle uğraşırdı ama dün geceden beri kaçacak delik arıyor gibiydi. Yüzüme bakamıyor gibi.

Tezgahın üzerindeki hamuru biraz daha yoğurdum. Henüz birbirinden ayrılmaya hazır olan hamuru sıkılaştırmam gerekiyordu. Odaklanmış bir şekilde hamura adeta işkence ediyorken mutfak kapısındaki hareketlilik dikkatimi çekti. Yalçın gelmişti, hemen arkasında olan Eylül ise omuz silkerek dudaklarını kıpırdattı. "Özür dilerim." dediğini anlamıştım.

"Beyefendi biraz kabaymış, içeri girme konusunda ısrar etti."

Gözlerimi Yalçın'a çevirerek "Öyledir." dedim. Bir kadına nasıl davranması gerektiğini pek bilmiyordu.

Eylül bizi yalnız bırakıp bırakmama konusunda kararsız kalmış gibi bugün içerisinde hiç olmadığı kadar uzun bir süre boyunca gözlerimin içine baktığında "Sen gidebilirsin Eylül." dedim, "Zaten Yalçın da uzun durmaz."

Eylül kararsız bakışlarını içeriye giren Yalçın'da tutmaya devam etti. "Bir şey olursa seslenirsin."

"Hı-hı."

"Ruh hastası bir sapık katil değilim, rahat olun."

Eylül sahte bir oyunculukla elini kalbine koydu. "Oh şükür, değilmiş." Gözlerini devirdi ve kapıdan uzaklaşarak bizi yalnız bıraktı. Yalçın ise arkasından bakakalmıştı.

"Kim bu kadın?" dedi bana dönerek.

"Kuzenim."

"Ailen nerde?"

"İş için şehir dışına çıkmak zorunda kaldılar." Durakladım. "Bir dakika ya, ben niye sana hesap veriyorum şu an? Neden geldin?"

Olduğum yere doğru yaklaştı. Gözleri merakla ilgilendiğim şeye bakıyordu. Ellerimin arasındaki hamuru izlerken ben de onu inceleme fırsatı bulmuştum. Takım elbiseliydi, işten gelmiş olmalıydı. Bu kadar erken çıktığını bilmiyordum, ben oradayken uzun mesai yaptığı dahi oluyordu.

"Dün geceki konuşmamız pek hoşuma gitmedi."

"Ve daha kötü bir konuşma yapmak için geldin, öyle değil mi?" Onu incelemeyi kesmiştim. Çünkü bakışları bana dönmüştü ve ben onu izlerken yakalanmak istemiyordum. Hamuruma baktım. Selam canım. Çok güzel oldun, çünkü seni ben yaptım. Sanırım çocuğum olduğunda da diyeceğim ilk şey buydu.

"Biz barışacağız değil mi?"

"Böyle giderse pek sanmıyorum." diye mırıldandım. Duymuştu. Tezgaha yaslandı.

"Neden?"

"Çünkü egoistsin Yalçın. Emir vermek ve istediklerini almak istiyorsun, tek bildiğin bunlar. Burnun kaf dağında, istediğini elde etmeye o kadar alışmışsın ki onu kazanmak için ne yapman gerektiğini bilmiyorsun."

"Beş yaşında bir çocuk değilim Ada, emek vermenin ne olduğunu da bilecek kadar yöneticilik yaptım ve inan bana bunun içinde kaybetmek de vardı."

YERLE GÖK ARASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin