Caelan sırıtıyordu. Yapacak başka da bir şeyi yokmuş gibiydi. Tüm gece bahçede düşünmüş, sırıtmış, ağlamış, koşmuş oturmuş lakin ne yapacağına karar verememişti geç adam. Leydi Wallace kata asker yerleştirdiğinden adım atamamıştı.
"Manyak" Caelan kendi kendine hem söyledi hem güldü.
"Ağız yalak olunca laf nasıl çıkacağını bilemiyor..." Mila adama göz devirerek önüne döndü.
"Mila?" Karen gözlerini irice açarak kızına baktı. Çok sinirliydi Mila. Dönüp kendisine "ne var" bakışı attığında kadın ağzını kapatarak önüne döndü.
"Bana dedi..." Caelan kadına srıtarak el salladı.
"Yiyin Lord McNeil... Afiyet olsun..." Mila ayağa kalkıp çörek servisi yapması ardından adamın önüne elindekini atıp bakışlarını gülümseyerek kendisine bakan Lauraya çevirip omuz silkti.
Caelan toparlanmaya çalışarak doğrulup önüne konulan çöreği ağzına attı. "Tanrım bu çok lezzetli..." Genç adam dolgulu çörekten ikinci ısırığı alarak bakışlarını havaya kaldırdı. Caelan evvela terlemeye ardından kızarmaya başladı. Genç adam hayatında daha acı ne yemişti hatırlamıyordu lakin bu acı değil başka bir şeydi. "B-ben sanırım..." Genç adam kendini tutmak istedi lakin yapabilecekmiş gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Ficción histórica.Moire Mcleod, o gün en güzel günaydın ile gözlerini açtı ki gün onun için babasının gülen gözlerini görerek başlardı, en güzel yemekten yedi ki onu lezzetli yapan babasının elleriydi, en güzel şarkıları dinledi ki herkesin karga diye tabir ettiği o...