Okuldan döndüğümde odamdan gelen ağlama sesiyle hızlandım. Annem yatağımda oturmuş elindeki küçük kurumuş kanımla kaplanmış falçatayı avucunda sıkıca kavramıştı. Elini o kadar sıkmıştı ki damarları seçilebilir hale gelmiş, eli kızarmıştı.
"Anne?"
Bana başını kaldırıp baktı. Hem üzgün, hem korkmuş, hem de sinirliydi. Gözünde biriken göz yaşı, bir damla halinde yanağından süzülüp akarken ayağa kalktı.
"Neden?" dedi haykırarak. "Neden yapıyorsun?"
"Odamı mı kurcaladın?" dedim elindeki falçataya bakarak.
"Evet!" dedi kollarını iki yana açıp. "Evet, baktım Minho. Ben senin annenim, ne olup bittiğini bilmem gerekiyor."
Hızlıca yanına gidip elindeki falçatayı çekip aldım ve bir kenara fırlattım.
"Artık çocuk değilim."
"Öylesin!" dedi. "Ne yaptığını farkında bile değilsin." iki eliyle ellerimi tuttu ve sağ kolumdaki gömleği sıvadı. Kolumdaki onlarca çizik ve kabuk bağlamış yaraları gördüğünde dudakları daha çok titredi.
Kolumu çektim ve yaralarımı örttüm.
"Bu senin suçun bile değilken neden üzülüyorsun ki?" dedim sert bir sesle.
Dudaklarını ısırıp başını iki yana salladı. "Kendine zarar vermen normal bir şeymiş gibi konuşma." dedi.
"Sence ben normal miyim anne?!" diye bağırdım bir anda. Sanki artık kontrol bende değildi, düşünemiyordum, sadece bağırıyordum. "Böyle olmayı ben mi seçtim sanıyorsun? Ben mi istedim? Ben mi istedim her gün bir hiçmişim gibi davranılmayı, umursanmamayı?" bir adım ona yaklaştım. Sesimi alçaltmayı başardım. "İnsanların o iğrenç bakışları hoşuma mı gidiyor sanıyorsun?"
"Yine de bunu yapamazsın!" diye bağırdı ağlamaya devam ederken.
"Anlamıyorsun. Anlamanı da istemiyorum çünkü yaşamadan anlayamazsın. Ama az olsun anlamayı denemeni isterdim."
"Kendine zarar vermenin anlaşılabilir bir yönü yok. Koluna -belki daha fazlasına- çizdiğin o çizikler sana hiçbir konuda, hiçbir şekilde yardımcı olmayacak!"
"Acımı hafifletiyor!" diye bağırdığımda gözümden bir damla yaş gelmişti. "Kalbimdeki yaraları bastırıyor. Fiziksel acıya odaklanıyorum ve sonra diğerlerini unutuyorum. Unutmaya çalışıyorum." hızlanan nabzım kulaklarımda atıyordu sanki. Annemin gözlerine daha fazla bakamayarak arkama döndüm ve derin bir nefes almak için kendimi zorladım.
"Bir psikoloğa gideceksin." dedi. "Madem bu kadar çok yaran var o halde daha fazla yara açmak yerine onları kapatacaksın. İyileştirecelsin. İtiraz istemiyorum. Hemen yarın başlayacaksın. Senin için bir yer bulurum." yere fırlattığım falçatayı aldı ve kapıya yöneldi, sonrs durdu ve masamda duran makası aldı.
"Baban gibi inatçısın." dedi. Odamdan çıktıktan sonra hafifçe kıkırdadım. Beni iyi tanıyordu. Eğer birisi beni kısıtlarsa onu pişman etmeyi severdim. Beni kısıtladığı şey her neyse bir çare bulur daha beterini yapardım. Aslında o an için aklım bu fikirdeydi. Masamın üzerinde duran cetvele bakıp duruyordum. Daha önce yapmadığım şey değildi sonuçta.
Cervelin kenarlarını gereken hızda ve baskıyla tenime sürtüştürdüğümde falçatanın verdiği acıdan daha sert ve daha kalıcı bir yara oluşabilirdi. Ama yapmadım. Çünkü iyileşmeye ihtiyacım olduğunu biliyordum. Ama yinede bunu içten içe inkar etmeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanfictionBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...