Gün boyu hiçbir şey yememiştim ve saatlerce pratik yapmıştım. Bacaklarım vücudumun ağrılığını kaldıramaz hale gelmişti ve titriyorlardı. Attığım her bir adımda yere çakılacakmışım gibi hissediyordum. Bu öğleden sonra sakatladığım ayak bileğime rağmen iki saat daha çalışmıştım ve artık acıyı hissedemeyecek kadar yorgundum. Yurda doğru ilerlerken artık düşüncelerim bulanmış, gözlerim kararmıştı.
Aniden tüm sırtıma vuran bir sertlikle bilincimi yitirdim."Hey, hey, uyanıyor."
Başımda dikilen üç kişiden yalnızca Hyunjin'i tanıyordum, diğerleri ise hemşire gibi görünüyordu.
"Minho, iyi misin?" diye sordu Hyunjin.
"Evet." diye mırıldandım. Konuşmaya gücüm yetmemişti.
"Kaç saattir mola vermeden çalışıyorsun sen? Yemek yedin mi?"
Basımı iki yana sallarken uzandığım sedyede oturur pozisyona geldim. Şirketin revirindeydim.
"Sen delirdin mi? Sabahtan beri hiçbir şey yemeden çalışamazsın."
Ben ayakkabımı giyerken o bana yardım etmek için kendine bir iş arıyordu. Ayakkabımı giyerken bileğimdeki burkuk dayanılmaz bir acı hissettirdi bana. Sıktığım dişlerimin arasından sessizce acılı bir ses çıkarınca Hyunjin eğilip ayak bileğimi tuttu ve ne olduğunu anlayabilirmiş gibi baktı. Bir kemiğime bastırınca yüzümü buruşturdum. "Sanırım bir kemik yerinden oynamış." dedi. Hemşirelerden birisi gelip bileğimi kontrol ederken Hyunjin'in aslında iyi birisi olabileceği düşüncesi zihnime akın etti.
Bileğime bir merhem sürdükten sonra bir sargı beziyle sıkıca sardılar. "Bay Kwak'tan izin isteyeceğim, senin bir süre istirahat etmen lazım." dedi hemşire.
"Ne? Hayatta olmaz!" diye karşı çıktım. "Yakında önemli bir şovumuz var. Hata yapma lüksüm yok."
"Minho, bilrğinin geçmesi için iki haftalık bir süre gerekli, eğer bu sürede dinlenmezsen durum ciddileşir, beni anladın mı?"
"İki hafta mı?"
"Şova üç haftadan fazla var, Minho." diye araya girdi Hyunjin.
"Bu yeterli değil." dedim.
"Ne olursa olsun bileğin iyileşmeden dans etmeyeceksin." dedi hemşire, ardından da masasına geçip benim için bir izin kağıdı yazdı. Hyunjin elini omzuma koyup bastırdı. "Bir haftada bu kareografiyi elli defa öğrenirsin sen."Yurda kadar Hyunjin'le birlikte yürürken sürekli topallıyordum. "Hey, seni sırtımda taşımamı ister misin?" diye sordu birden bire. Durup ona baktım, gayet ciddiydi. Alaycı bir tavırla güldüm. "Yürü." dedim ve ilerlemeye devam ettim.
"Niye güldün ki?" diye sordu. "Güçsüz olduğumu mu düşünüyorsun?"
"Hayır, sadece senin gibi birisine kendimi bırakamam." Peşimdeyen zıplayarak geldi.
"Bırakmaktan kastın nedir? Biraz daha açık konuş lütfen." dedi ve sırıttı.
"Sadece yürü." dedim bağırır gibi.
"Vücudunu bana emanet etmek seni korkutuyor mu, Minho-ya?"
İç çekerken tüm vücudum ürpermişti. "Hyunjin. Önüne dön. Ve sadece yürü."
"Neden bir kez denemiyoruz?" diye sorduğu an olduğum yere mıhlandım ve ona keskin bir bakış attım. "Hyunjin, aptal düşüncelerini kendine sakla, onlarla baş edebilecek gücüm şuanda yok. Beni anladın mı?" cevabını duymaya tahammül edemeden ilerlemeye devam ettim ve biran önce odama varıp Han'a mesaj atmayı umdum ancak telefon dağıtımına daha saatler vardı. Anlaşılan bir geceyi daha Han olmadan geçirecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanficBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...