Birinci Sınıf Öğrencisi

39 6 0
                                    

20 Temmuz Sabahı

Uçağımız Japonya'ya iniş yaptığında saat sabah 05.30 falandı. Kulaklarım oluşan basınç yüzünden ağrırken yanımda oturan Hyunjin bir şeyler söyledi. Ancak onu duymazdan geldim, gerçi pek duymamıştım da. Hyunjin kolumu dürttüğünde dalgınlıktan uyandım ve ona sorar gibi baktım.
"İniyoruz, kalk hadi." dedi. Yüksekten korktuğum için koridor tarafında oturuyordum, yani ben kalkmadan geçemeyecekti.
"Ah, üzgünüm." diye geveledim ve hızlıca ayağa kalkıp onun geçmesi için kenara çekildim. Çantalarımızı aldık ve uçaktaki kargaşa içinde kendimizi dışarıya attık.
Etrafımuzdaki neredeyse herkes Japondu, bu şimdiden gerilmeme neden olmuştu. İlk defa yurtdışına çıkıyordum sonuçta. Hyunjin'in elini omzunda hissedince irkildim. Kolunu omzuma attı ve omzumusıkıca kavradı. "Gergin gibisin, iyi misin?"
Ona garip bir bakış attım ve kolunda yavaşça kurtulurken "Evet, gayet iyiyim. Sağol." dedim. İç çekti ve bir şey söylemeden çantasını omzuna atıp Yeji'yle birlikte bavullarını almak için havaalanına doğru gittiler.
Etrafıma bakınıp tanıdık bir surat aradım. Birinci sınıflardan bir çocukla göz göze gelince bana gülümsedi. Gülümsediğinde kısılan gözleri ve hafifçe kendini gösteren gamzeleriyle tatlı bir gülüşe sahipti. Ben de ona gülümsedim ve yanıma gelen hocalardan birine döndüm.
"Direkt yurda mı geçeceğiz?" diye sordum.
"Öyle planlıyoruz." dedi ve iç çekip elindeki çantaları yere bıraktı. "Sadece kafanıza göre takılıp kaybolmayın. Hwanglar nerede?"
"Sanırım bavullarını almak için önden gittiler." dedi birinci sınıf öğrencisi.
"Peki Ryujin nerede?"
"Muhtemelen, Hwanglarla birliktedir." diye yanıtladı bir kez daha.
"Emin olmadan gidemeyiz. Siz ikiniz havaalanına gidin ve bavullarınızı alın, ben de şu baş belası kızı bulayım."
Öğretmenimiz Bay Kang her zamanki o huysuz yüz ifadesiyle çantaları tekrar eline aldı ve etrafına bakınmaya başladı.
Bay Kang uzaklaşırken birinci sınıftaki çocuk, esen bir rüzgarla suratına gelen kızıl saç tutamlarını yüzünden beceriksizce çekmeye çalışıyordu. En sonunda saçlarını geriye attı ve bana döndü. Hızlıca elimi uzattım "Ben Minho." dedim. Uzattığım elimi iki eliyle tuttu ve sıktı. "Ah, biliyorum. Okulda oldukça popülersin. Seni tanımayan pek yok. Ben Yang Jeongin. Seninle tanışmak düşündüğümden daha havalı hissettirdi." suratında utangaç bir gülümsemeyle ellerimi bıraktı.
"Herkes senin çok havalı olduğunu düşünüyor." dedi.
"Ee...sağol." diye mırıldandım. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Birisi sizi övdüğünde ne demeniz gerekirdi ki?

"Aslında dans konusunda pek iyi değilim." dedi havaalanına doğru ilerlerken. "Bu sınavda şansım yaver gitti. Bazen neden dans bölümünü seçtiğimi soruyorum kendime. Ben şarkı söylemeyi daha çok seviyorum. Küçüklüğümden beri hayalim şarkıcı falan olmaktı, ama dans etmeyi sevmiyor değilim."
"O zaman neden müzikle ilgili bir bölüm seçmedim?" diye sordum.
"Ahh," diye iç geçirdi. "Bu üniversitede bu tarz yarışmalar olduğunu daha önce duymuştum. Yani burs kazanabileceğim türden sınavlar. Kazandım da. Ama sıkı çalışmam gerekti elbette. Her neyse, bu bursla sadece dansçı olunmuyor, istediğin her şey olabiliyorsun. Seçtiğin bir şirketin seçmelerine katılıp onay alman yeterli. Aktör bile olabilirsin. Bu bana saçma geliyor ama işime de geliyor. Yani neden dans bölümünde okuyan birisini aktör yaparsın ki? Bunun için eğitim almamış." iç çekti ve devam etti. "Sonuç olarak, katılacağım seçmelerle şarkıcı olmam daha kolay. Hatta belki idol olurum. Ama bunun için çok ama çok sıkı çalıştıklarını duymuştum, hatta bir kızın bu baskı yüzünden intihar ettiğini bile duydum. Bu biraz ürkütücü değil mi? Sıradan bir şarkıcı olmayı tercih ederim."
Havaalanına vardığımızda ancak konuşması bitmişti, ben pek konuşmamıştım, onu dinlemiştim. Eğlenceli birisine benziyordu.

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin