Durmayacağım

80 12 3
                                    

Yaklaşık yarım saattir dışarıya çıkmamıştım. Felix hala pes etmemişt, kapının diğer tarafında oturmuş beni bekliyordu. Konuşmuyorsuk sadece bakliyorduk. Sadece on dakikada bir bana seslenip hayatta olduğumdan emin oluyordu. Kapının ardından derin bir iç çektiğini duydum.
"Biliyor musun," dedi. "Bunu Han'a yapmak istemiyordum. Onun seni böyle görmesine izin vermek istemiyordum. Ama eğer birimiz acı endişe ve korku duymazsa birimiz kendini kaybedecek." oturduğu yerden ayağa kalktığını duydum. Kısa bir sessizlik oldu. Neler olduğunu duyabilmek için sessizce beklerken Felix'in birisiyle konuştuğu duyuluyordu. Ne kınuştuğunu duyamıyordum. Sadece boğuk boğuk sesler geliyordu. Kısa bir süre sonra kapının önüne tekrara geldi ve bana açıkladı.
"Han'ı aradım. Eğer onu az olsun önemsiyorsan ve onu üzmek istemiyorsan oradan çık. Bana anlatmıyorsun. Tamam, peki. O halde Han'a anlat. Ne oluyorsa, kime istiyorsan ona anlat. Sadece birine anlat."
Tek düşündüğüm odama gidip Han beni bu kanlı tişörtle görmeden önce yaramı kapatacak uzun kollu bir şeyler giymekti. Ama yığılıp kalmıştım, kıpırdamaya gücüm yok gibi geliyordu.

Yere dmalayan birkaç damla kanı da temizledikten sonra odama gitmiştim. Bu esnadan Felix salona geçmiş, bana alan tanımıştı. Onu seviyordum. İnsanları anlıyordu.
Odama geçtiğimde üstümü değişmiş ve az olsun kendime gelmiştim. Han gelene kadar odamdan çıkmamıştım. Gerçi o geldiğinde de çıkmamıştım. O yanıma gelmişti. Birlikte çarşaflarını yeni değiştiğim yatağımda oturmuştuk. Anladığım kadarıyla Felix ona bir şey söylememişti. Sakindi. Mutlu değildi, ama üzgün de değildi. Sakindi.
Kolumu onun omzuna atmıştım. Bu pozisyonda otururken kolumdaki yara fazlasıyla varlığını hissettiriyordu.

Han başını göğüsüne yaslamış ve kollarını belime sarmıştı.
Belimdeki kolları bana dün akşam Hyunjin'in bana zorla dokunuşunu anımsattığında bunu aklımdan silmeye çalıştım. Ama bir şeyi ne kadar çık unutmaya çalışırsan o kadar aklında kalırdı. Aklından çıkmaz, bir an bile seni rahat bırakmazdı.
Han'ın yüzünü görebilmek için başımı eğdim. Bu ondna başkası olamazdı. Sadece benim Han'ımdı.
"Sanırım dün çok içtik." dedi belime daha sıkı tutunarak.
"Keşke ben de o kadar fazla içseydim." diye mırıldandım dalgın sesimle. Başını kaldırıp bana baktı. "Sen ayık mıydın?" Başımı onaylarcasına salladım. "Hiçbir şey hatırlamıyorum." diye ekledi. Başını öptüğümde tatlı gülümsemesini bana çevirdi ve uzanıp dudaklarımı öptü. Dudaklarımı bıraktığı sırada bana büyülenmiş gibi bakıyordu. Gözleri yalnızca dudaklarıma bakarken yerinde kıpırdanıp kucağıma yerleşti. Ellerimi kalçalarına yerleştirdiğimde dizlerinin üzerinde hafifçe yaylanır gibi oldu. Bana iyice sokulup kollarını boynuma dolarken emin oldum.
Bilmiyordu.
Bu beni rahatlattı.
Dudaklarımı tutkuyla öptüğünde tüm düşüncelerimin yok olduğunu hissettim. Dili hala ağzımın içindeyken ismimi söyleyerek inledi. Kalçalarını kendime doğru bastırırken onu fena halde istediğimi hissettim.
Pantolonunun fermuarını açtığım sırada kalçasını öne doğru, bana doğru kıvırarak inledi. Dudaklarımız ayrıldığında harika bir sırırışla alt dudağını ısırmıştı. Fena halde sıcak basmıştı. Onu da kendimle birlikte kaldırıp onu sırt üstüğü yatağa attım ve üzerine çıktım. İpeksi saçları yatağımda saçılmıştı çevresine. Bir an için duraksadım. Bunu acımı dindirmek için yapmıyordum değil mi? Onu kullanmak gibi bir niyetim yotu. Gerçi o benim sevgilimdi. Ama yine de kötü hissettim.
Gözlerim ondayken bunları düşünerek üzülmek zordu açıkçası.
Onu gerçekten istiyordum.
Boynunu çürütürken ellerimi göğüsünde gezdiriyordum. Göründüğünden çok daha kaslıydı.
Onun içinde boğulmak istiyordum.
Onunla bir olmak istiyor gibiydim. Sadece onu istiyordum.
Onun içine girmek için vücudumu onun altına doğru kaydırdım ve bir bacağını kaldırdığında titrek bir soluk verdi. Aletimi içine sokarken tüm vücudum heyecanla kasılmıştı. Yavaş hareketlerle içine doğru daha da derine inerken nefesi hızlanmış, elleriyle yorgana tutunmuştu.
"İyi misin?" diye sordum emin olmak için.
Hızlıca başını öne arkaya salladı. Daha derine indiğimde onu içeride hareket ettirdim. Han başını geriye atmış, gözlerinin beyazı hafifçe görünürken hem acıyla, hem de zevkle kıvranır gibiydi. Ani bir hareketle derine girdiğinde dudaklarını ısırırken inledi.
"Durma." dedi.
"Durmayacağım, bebeğim." diye fısıldadım.
Daha ne kadar derine girebilirdim merak ediyordum açıkçası...

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin