Uyandığımda tüm geceyi, Han'ı ve dün olanları düşünerek geçirdiğime az biraz pişman olmuştum. Saatim 12.05 olmasına rağmen hala deliler gibi uykum vardı. Yinede salondan gelen patırtı seslerinin kaynağını bulup onu gebertmek için ayağa kalktım ve uyumaya devam ediyormuş gibi mayışık bir şekilde odamdan çıktım. Odamdan çıkmamla tüm patırtı kesildi ve sesin kaynağı durup bana masum gözlerle baktı.
"Üzgünüm. Seni uyandırdım mı?"
"Aslında hala uyuyorum, Lix."
"Kusura bakma. Sadece yeni bir tarif deniyordum." kollarının arasında duran karıştırma kabını zorlukla karıştırmayı deniyordu.
"Sanırım fazla un kattım." dedi. "Ya da hiç katmadım." kaşlarını çatıp tezgahta duran devasa un çuvalına baktı.
"Neden bu saatte yeni bir tarif denemeye kalkıştın?" diye sordum dolaptan çıkardığım bir kutu sütü ağzıma dikerken.
"Saat 12." dedi bana ters ters bakarak.
"Haklısın. Peki neden durduk yere yeni bir tarif denemeye kalkıştın?" diye sordum düzelterek. İç çekerken gözlerini devirdi ve kabın içindeki yapışkan şeyi karıştırmak için tüm gücünü kullandı.
Avcumu kafasına bastırarak saçlarını karıştırdım. "Sürat asma Lix."
Elimdeki süt kutusunu alıp dolaba geri koydu. Bu esnada tezgaha bıraktığı kabı alıp içindeki şeye baktım.
"Bu ne?" diye sordum ve burnumu yaklaştırıp kokladım.
"Harika bir cookie hamuru olması gerekiyordu ama..." diye homurdandı. "Ama pek iyi görünmüyor sanırım."
Küçük bir tatlı kaşığı alıp cıvık şeyin tadına baktım. Lix suratını buruşturdu. "Ne var?" dedim ona.
"Onun bir kurabiye olması gerekirdi, pişirilmesi gerekirdi." dedi kelimeleri vurgulayarak.
"Tadını bilmeden yapamazsın." dedim. Sesim inatçı çıkmış olsa bile umursamadım.
"Yinede iğrenç." dedi ve omuz silkti.
"Her neyse." dedim. Un çuvalından iki ölçü un eklerken Felix sesini çıkarmadan beni seyretti.
"Unun eksik olduğunu biliyordum zaten." diye homurdanırken dudak büktü.
"O halde ekleseydin." dedim ona.
"Ekleyecektim zaten." dedi daha yüksek sesle.
"Ama eklemedin."
"Seninle tartışmayacağum, hyung."
Hyung.
Nedense hoşuma gitti.Ben kurabiye hamurunu hallederken Felix kenara oturup beni seyretmeye başladı. Uzun bir sessizlik olduğu için dikkatimi çekmek adına bana seslendi. "Hey, hyung."
Hyung demesine bayılmıştım.
"Hı?"
"Bu akşam da ben yokum." dedi.
"Yine mi?"
"Evet. Ve yine Han burada olacak." diye ekledi. Onun ismini duyduğumda bile kalp atışlarım düzensiz hale geliyordu.
"Biliyorum." dedim.
"Onunla aran iyi değil mi?" diye sorduğunda bir şeyler bilip bilmediğini sorgulamaya başladım.
"Evet. Neden ki?" göz ucuyla ona baktım.
"Bilmem. Son zamanlarda aranız soğuk gibi." dedi.
"Hıım.. Onu dün hallettik. Artık iyiyiz."
"Güzel." dedi sadece. Ve ardından uzun bir sessizlik geldi.
Aramızda olan şeyi bilmiyordu. Ondan neden sakladığımı bile bilmiyordum ama doğru olan buymuş gibi hissediyordum. Sessizliği bozmak için aklımda bahaneler bulmaya çalıştım.
"Sen...ve Changbin nasılsınız?" diye sordum ve ona baktım. Anında gülücüklerle dolmuş, güneş gibi parlamaya başlamıştı suratı.
"Harikayız." dedi. "Olabileceğini daha önce tahmin bile edemediğim kadar harikayız."
Onun mutluluğu bana bulaştı ve onun gibi gülümsedim. "Sevindim. Herhangi bir sorun yok öyle değil mi? Yani... ne bileyim, garip bir durum?"
Kaşlarını çatıp bana baktığında gözlerimi düzelmeye başlayan kurabiye hamuruna çevirdim. "Gayet iyiyiz. Yani öyle sanıyorum. Sana bir şey mi söyledi yoksa?" dedi endişeyle.
"Ne? Hayır. Hayır, sadece soruyorum..."
"Ah, peki.." diye mırıldandı.
"Bu akşam ne yapıyorsun anlat hadi." dedim ona pis pis sırıtıp. Suratı hafifçe kızardı ve gülümsedi.
"Hiç," dedi uzatarak. "Takılıyoruz işte."
"Hııım..Anladım..."
"Ciddiyim. Sadece takılıyoruz." dedi ellerini kızarmış yanaklarına bastırıp.
"Evet, evet, öyledir kesin."
"Hyung!" dedi ısrarla.
"Nee? Yalan mı?"
"Hayır. Ama yine de...öyle deme."
Biliyordum.
"Changbin'le sevişmende yanlış bir şey yok. O senin sevgilin."
İyice büzüştü ve sandalyeden eriyen bir dondurma gibi kayıp gitti. Masanın altından konuştu. "Hadi ama, kapa çeneni."
"Tamam, tamam." dedim ve ellerimi yıkayıp kendimi kanepeye attım. Rahatlamanın keyfiyle inledim. Ve tam o anda dün akşam Han'la birlikte bu koltukta öpüştüğümüzü hatırladım. Anında fırına atılmış kurabiyeler gibi sıcakladım. Bunu Felix fark ettiği an gülümseyip yanıma geldi. "Ne oldu? Niye bir anda donup kaldın."
"Hiç." dedim kısaca.
"Han'la aranızda bir şeyler mi oluyor yoksa?" dedi sırıtıp.
Önce ona dik dik baktım. Şaşkın şaşkın.
Sonra başımı iki yana salladım.
"Bir şeyler oluyor öyle değil mi?" diye bağırdı sevinçle.
"Hayır! Sadece gözümün önüne senin ve Changbin'in seviştiği geldi." dedim. "Bayağı iğrenç."
Suratı anında asıldı ve o sinirlenirken ben gülmeye başladım. Yandan aldığı yastıkla kafama vurdu. "Bugün Han'la başbaşa kaldığında seni göreceğiz."
Ağzım açık kaldı ve bir yastıkta ben ona attım. "Çeneni kapa ve biraz mantıklı düşün Lix."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanfictionBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...