Felix Ve İnatçılığı

52 8 2
                                    

Piksel piksel ekranda ne gördüğümü bile bilmiyordum. Cızırtılar ve anlam veremediğim sesler vardı. Ekran nihayet görülebilir bir açıyla yukarıya yükseldiğinde kalbim deli gibi atıyordu. Ekranda görünen iki kişiden birisi duvara yaslanmış, diğer ise onu köşeye sıkıştırmıştı. İkisinin de suratı görünmezken iyice ekrana sokuldum. El eleydiler. Duvara yaslı olan çocuğun boynunu geriye artmasıyla yüzünü gördüm. Çocuk bağırır gibi inlediğinde telefonumu hızla kapattım ve yere fırlattım.
"Siktir."
Sağ yanağımdan akan bir damla yaş yanağımı ıslatırken güldüm. Deli gibi güldüm.
"Siktir lan."
Dişlerimi sıktım ve ne kadar aptal olduğumu düşündüm.
Güvenmekle hata etmiştim.

Telefonumu yerden aldım ve önce sesi kısıp sonra videoyu tekrar açıp tekrar Han'a baktım. Bu oydu. Lanet olsun ki kesinlikle oydu. Onu sesinden bile rahatlıkla tanıyabilmiştim. İnleyişinden.

Sabaha kadar uyumamıştım. Ya da uyuyamamıştım. Her neyse işte. Yine de yatağımdan çıkmadım. Ona ne demem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini, hiçbir şeyi bilmiyordum.

Birisi kapımı çalıp içeriye girene kadar orada öylece uzandım.
Sırtım kapıya dönük olduğu için gelenin kim olduğunu bilmiyordum ama Han olmamasını umuyordum. Sinirlerimi ve tüm bu duygu saçmalıklarını sindirene kadar onu görmem benim için de, onun için de kötü olurdu.
"Hey, saat 12.00 kalk ve kendine gel." neyse ki bu ses Felix'e aitti.
"Uyuyacağım. Yine de geldiğin için sağol." diye mırıldandım. Yanıma oturdu ve belimden sarıldı. "Kalk artık." dedi ve beni yataktan aşağıya doğru çekti.
"Hayır." diye homurdandım.
"Evet!" diye bağırdı sevinçle.
"Ciddiyim. Yalnız kalmaya ihtiyacım var." dedim ve yatağa doğru kendimi çektim. Beni bırakıp düzgünce oturdu.
"Ne? Ne oldu anlat bakalım." dedi ciddileşip.
"Bir şey olduğu yok. Sadece yorgunum. Dün sınav adı altında seçmelere katıldım resmen. Yorucuydu." içimde olup biten savaşı bastırarak sakince konuştum. Ayağa kalkıp kapıyı kapattı ve tam karşıma oturdu. "Dinliyorum."
Gözlerimi devirdim. "Bir şey yo-"
"Var biliyorum. Bir şeyler olmuş. Suratından belli. Gözlerinden anlaşılıyor."
Tüm kasılmış kaslarımı gevşettim ve arkama yaşlandım. "Konuşmak istemiyorum." dedim, ona olabildiğince kibar olmaya çalışsam bile sesim sert çıkmıştı.
"O halde sen anlatmaya hazır olana dek burada beklerim."
Felix ve inatçılığı.
"Yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım var." dedim bu sefer de.
"Birlikte düşünelim. Söyle hadi. Ne düşünüyorsun anlat ve bir çözüm bulalım birlikte."
İç çektim ve telefonumu açıp ona verdim. "Kendin bak." dedim ve o telefona merakla bakarken ben ayağa kalktım ve üstüme bir sweatshirt geçirdim.
"Lan!" diye bağırdı birden.
Bana döndü. "Bu şey ne be? Burdaki... şey.. Kim lan o?" diye geveledi.
"Han ve birisinin videosu." dedim.
"Onunla konuştun mu peki?"
Başımı iki yana sallarken gözleri hala şok içindeydi. "Bunun o olduğuna emin misin?" dedi bu seferde.
"Sence o değil mi? Bana Han gibi geldi."
"Tanrım." diye mırıldandı. "Onunla konuş. Hemde hemen." bir süre öylece telefona baktı.
"Onunla konuşacak bir şeyim yok." dedim sertçe.
"Elbette var." dedi hala telefona bakarken.
"Ne sormam gerekiyor? O pislikle öpüşmesinin nasıl geçtiğini mi sorayım?" sesim gitgide öfkeyle yükselirken derin bir nefes aldım.
"Ama... Han böyle birisi değil. Bunu yapacağını hiç sanmıyorum. Ciddiyim. O asla böyle birisi değil. Hayır. Onu sende tanıyorsun, biliyorsun o böyle bir şeyi sana asla ama asla yapmaz. O seni seviyor. Bu Han olamaz. Güven bana o Han değil. Olamaz. Onu iyi tanıyorum ve o-"
"Felix, tamam." diye böldüm onu sertçe.
"İzninle yalnız kalmak istiyorum."

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin