Yıkım

40 5 1
                                    

Han Jisung

Gitmeyi planlamadığım görüş için hazırlandım. Minho'ya karşı her seferinde daha da yumuşak davranıyordum. Elimde değildi. Onu hala seviyordum sonuçta. Onu fena özlemiştim ve artık zihnim onun katil olmasını bile umursamıyordu. Tamam, diyordu sadece, ben bir katile aşığım.
Tamamen kabullenmiştim.

Changbin nereye gittiğimi sordu.
"Minho'nun yanına gidiyorum. Bugün açık görüş var."
"Ahh, hala ona aşıksın değil mi?" dedi.
"Sadece iyi mi merak ediyorum."
"Yani aşıksın."
"Evet." diye itiraf ettim.
"Onu unutmaya çalıştığını sanıyordum."
"Başaramadım."
"Çabalamadın."
"Onu unutmamam gerektiğini söyleyen sen değil miydin?"
Oydu. Onun birisini öldürdüğünü öğrendiğimde ona fena halde kızmış ve unutmaya karar vermiştim, Changbin ise bunu saçma olduğunu söylemişti. O zaman ona katılmıyordum ama şimdi haklı buluyordum. İstesem bile unutamazdım ki zaten.
"Evet. Ama onun için çok fazla üzülüyorsun. Böyle olacaksa eğer unutman senin için iyi olabilir."
"Onunla sevgili değiliz. Sadece konuşuyoruz. Bu unutma sürecinin bir parçası." dedim sırıtarak.
"Evet, evet. Kesin öyledir." dedi alay eder gibi.



Minho'nun içeri girmesinin üzerinden yalnızca üç ay geçmişti ve ben ilk kez onu görmeye gidiyordum. Gergindim çünkü ona karşı kaba söylemlerde bulunmuştum. Tek nedeni bu değildi, onun değiştiğini görmekten korkuyordum. Çünkü o artık..bir katildi...
Onu unutmaya çalıştığımı biliyorum ama ondan az bile olsa soğuduğumu hissettiğimde aklıma Joker'i getiriyordum. Joker en sevdiğim kötü kahramandı ve yaşadığı şeyler üzerine kötü birisine dönüşmüştü. Bu biraz saçma gelse bile Minho için de aynı şey geçerli diyebilirdim sanırım. Yaşadıklarını pek anlatmazdı ama bilirdim yaşadığının kötü olduğunu. Bizim ilişkimiz böyle yürüyordu zaten. Ben onun suskunluğunu bir yazı gibi okurdum. O söylemese bile anlardım. Bu bizim için hep böyle olmuştu ve şimdi de biliyordum ki o yalnızca yaşadıklarının bir kurbanıydı. Onun tümüyle masum olduğunu söyleyemezdim ama tek suçlu o değildi.
Fazla tecrübeli bir psikolog değildim ama anlardım insanları. Bir insanın yaşadığı onca şey arasında güçlü, sağlam ve iyi kalpli birisi olarak kalması zordu. Kötü insanları savunmuyorum ama her kötülük yapan insanın kötü bir travması oluyordu nedense.
Bazıları güçsüz kalır ve kendini kötülüğe bırakırken bazıları dayanırdı, unuturdu ve affederdi. Bunu yapmak güç isterdi. Ancak bir insanın görevi de buydu. Dayanıp dayanamayacağını Tanrı'ya ispatlamak.
Yalnızca bazılarımızın görevi katbekat daha zorlayıcı bir hayata karşı direnmek olurdu. Çünkü Tanrı onların gücüne güvenirdi. Ben de Minho'ya güveniyordum, güçlü ve sağlam kalması için. Ancak bazen insan haddinden fazla yük taşır ve en sonunda yıkılırdı. Minho bu yüklerin altında kalmıştı. Tanrı ona haddinden fazla yük yüklemiş, ve insanlar onun yıkımı için onu suçlamıştı. İşin aslı buradaki gerçek suçlu ben oluyordum. Yardıma ihtiyacı olduğu halde ona elimi dahi uzatmamıştım. Üstelik bu konuda bilgili sayılırdım.
Minho'nun yıkımı benim yıkımım olmuştu.
Hayır.
Benim yıkımım onun yıkımı olmuştu.
Benim yüzümden gerçekleşmişti bunlar. O gözlerimin içine bakarak gülümserken derinlerdeki yardım çağrılarını görmemiştim bile. Onu bizzat kendim yıkmıştım.

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin