Han sahneden indiğinden beri doğru düzgün suratıma bakmamıştı. Neden bu kadar abartıyordu en ufak bir fikrim bile yok. Sesi oldukça güzel ve rap yaparken olağanüstü bir şekilde hiç duraksamıyordu. Şarkı sözlerini kendisi yazıyor, ve şarkıyı baştan sona derliyordu. Gerçekten harikaydı ancak suratıma niye bakmıyordu ki?
"Neden evi gezmiyoruz?" diye sordu Felix. "Henüz ona evi gezdirmedim de." diye açıkladı Changbin ve Han'a.
"Hala gezmediysen gidelim. Bir süre orada takılırız, ne dersin?" Changbin Felix'e döndü.
"E-evet, böylece daha iyi tanışırız."
Han, herhangi bir yorum yapmamaya yemin etmiş gibi kollarını göğüsünde birleştirmiş duruyordu.
"Bana uyar." dedim ve Han'ın suratında cevap yazıyormuş gibi ona baktım.
Derin bir nefes alırken göğüsünde bağladığı kollarını serbest bıraktı. "Bana da uyar." dedi. Önce Felix ayağa kalktı ve parmak uçlarına çıkıp kollarını gererek esnedi. Bunu fırsat bilen Changbin, hızlıca ayağa kalktı ve savunmasız haldeyken onu yakalayıp kucağına aldı. Han da çoktan ayaklanmıştı. Onlar önden çıktıkları sırada ise Han'la yalnız kalmıştım. Ayağa kalktıktan sonra hızlıca ona dönünce hafifçe irkildi.
"Sen mi yazdın?" diye sorduğumda neyden bahsettiğimi bile anlamamıştı.
"Şarkıyı." diye açıkladım.
"Changbin hyungla birlikte yazdık." dedi.
"Hımm." diye mırıldandım ve küçücük hareketlerle başımı salladım.
"Bence bayağı iyiydi."
"Sağol."
Kısa bir sessizlik oldu.
"Gerçekten hala benden utanıyor musun?"
"Senden falan utanmıyorum." diye çıkıştı birden bire.
"İyi." dedi ikna olmamış bir tavırla. Ardından "Hadi gidelim." diye ekledi.
Kafeden çıktığımız an Changbin'in kollarında döndürdüğü Felix'in kahkahalarını duydum. Changbin hızla kendi etrafında dönüp salak saçma hareketlerle eğleniyordu.
"Alışırsın." dedi Han. Yanımdan geçip arabasını açtı.
"Hyung, birazdan ikiniz de içtiğiniz kahveleri kusacaksınız." dedi Han.
"Tamam, tamam." dedi ve yavaşlayarak durup Felix'i indirdi. Felix dengesini şaşmış bir kedi gibi dururken Han bana kapıyı açtı.
"Hyung, sen de bizimle gelebilirsin." dedi Han Changbin'e.
"Ne yani, motorsikletimi burada mı bırakayım? Bu soğukta? Yapayalnız?"
"O bir canlı değil, yarın alırsın." dedi Han.
Chqngbin Felix'in bileğinden yakaladı. "Yongbok-ah, sen de benimle gelsene." dedi. Han bu sefer sesini çıkartmadı.
"Olur." dedi Felix heyecanla. İkisi Changbin'in siyah ve havalı motoruna bindi. "Evde görüşürüz." dedi Felix tereddütle Changbin'in beline sarılarak.
Onlar yola çıkarken Han gururlu bir baba gibi gülümseyerek onları seyretti. Hala açık tuttuğu kapıdan arabaya bindim.
"Hey, kapıyı kapatacak mısın, yoksa sonsuza dek orada dikilecek misin?" dedim ona.
"Ah, pislik heri-" kapıyı sertçe kapadığında sesi kesildi. Onu sinir etmek bağımlılık yapan bir şeydi. Durmadan ona laf atmak istiyordum.Çoktan Changbin ve Felix'e yetişmiştik. Hatta onlardan öndeydik. Bir şeyleri kaçırmamak için gözlerimi ikiliden ayırmadan onları seyrediyordum. Ve tabii ki Han'a durumu bildirmeyi de unutmuyordum.
"Neler oluyor?" diye sordu.
"Her şey normal, herhangi bir hareketlenme tespit etmedim."
"Tamamdır. Sakın bir şey kaçırma."
"O iş bende." dedim. Gözümü bile kırpmadan onları seyrederken gözlerim artık ağrıyordu.
"Hey, hey, hey!!" diye bağırdım. "Duruyorlar. Evet, duruyorlar. Lanet olası arabayı yavaşlat Han."
"Yolun ortasında nasıl durmamı bekliyorsun?" diye çıkıştı.
"Changbin motordan indi. Felix'te indi." dedim nefesimi turarak onları seyrederken. Görüş alanım kısıtlandığı sırada camı açıp başımı sarkıttım. Han ise arabayı olabildiğince yavaş sürüyordu.
"İşte oluyor!" diye bağırdım. "Changbin Felix'e doğru bir adım yaklaştı."
"Ve..."
"Siktir git lanet olası Mercedes!!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. "Çekil önümden!"
Felix ve Changbin'i görmemi engelleyen siyah Mercedes'in penceresi açılırken bana korna çaldı ve suratıma orta parmağını doğrulttu. Hiç tereddüt etmeden arabanın içine girip Han'ın tuttuğu direksiyona üç kez uzun uzun basarak korna çaldım. Tekrar pencereden uzandığımdaysa iki elimle orta parmağımı kaldırdım.
"Senin yüzünden dünyanın en tatlı anını kaçırdım pislik herif!"
"Siktir git!" diye bağırdı arabanın içinden.
Han elimi yakalayıp beni arabanın içine çekti. "Sakin ol Minho. Bugün karakola gitmek gibi bir planım yok, eminim ki seninde yoktur." ses tonu o adama en az benim kadar sinirli olduğunu gösteriyor olsa bile sakin konuşmak için çabalıyordu.
"İnanamıyorum, ilk öpüşmelerine tanık olacağımı düşünmüştüm." dedim hayal kırıklığına uğradığını belli eden bir sesle.
"Felix'le ne zamandan beri bu kadar yakın oldun sen?" diye sordu bana.
"Bilmiyorum." dedim.
Araba ötmeye başladı.
Dın dın, dın dın, dın dıın...
"Ne oldu buna?" diye sordum sinirimi bozan bu sese daha fazla katlanamayarak.
"Kemerini takmanı söylüyor sadece." dedi Han. Kemerimi öfkeyle çektim.
"Kapa artık çeneni!"
"Minho, neden bu kadar gerginsin?"
Ona bakakaldım. Alaycı bir tavırla güldüm.
"Neden mi? Neden mi gerginim? O pislik her şeyin içine etti. Sanki yıllardır shiplediğim iki anime karakteri tam birlikte olacakken dizinin bitmesi gibi saçma ve sinir bozucu bir şey. Bilmem anlatabildim mi?"
"Aahh, seni çok iyi anladım. İzlediğim bir animede deli gibi birlikte olsunlar istediğim iki karakter vardı. Son bölümde yakınlaştılar, ama asla birlikte olmadılar." derin bir nefes verirken kaşları çatılmıştı.
"Anime izlediğini bilmiyordum."
Güldü. "Benim hakkımda hiç bir bok bilmiyorsun." dedi ve kısacık bir süre için gözlerini yoldan ayırdı ve bana baktı. Gözlerimiz buluştuğunda haklı olduğunu fark ettim. Onun hakkında gerçektende hiç bir bok bilmiyordum.
Nitekim, artık Felix'le yaşayacağıma göre istesemde istemesemde her gün onu görmek zorunda kalacaktım. Onu tanımak zorundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanficBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...