Akşam 11.30 gibi Felix eve geldi ve üstünü değiştikten hemen sonra yanıma geldi.
"Hey," dedi odamın kapısına yaslanıp. "İlk gün evde olmadığım için üzgünüm. Han seni satmadı değil mi?"
Omuz silktim. "Genel olarak odamı düzenledim, yani odamdan pek fazla dışarıya çıkmadım. Sorun olmadı."
"Hm.." diye mırıldandı. "Biraz takılmaya ne dersin?"
Başımı okuduğum çizgi romandan kaldırıp ona baktım. "Bana uyar."
Heyecanla gülümsedi. "O halde hemen kalk ve yanıma gel." dedi ve ardından içeriye geçti. Onun peşinden gittim ve oturduğu koltuğun diğer köşesine oturdum.
"Hadi anlat." dedi sadece.
Gözlerimi kırpıştırdım ve ona sorar gibi baktım. Ancak bana hala hevesle bakıyordu.
"Neyi?"
Gözlerini devirdi. "Han ve senin arada olan şeyi."
Tanrım.
"Neyi?"
"Anlat işte!" dedi tüm hevesini kaçırınca.
"Anlatılacak bir şey yok ki ortalıkta." dedim. Bu bir yalandı. Tanrım, bu büyük bir yalandı. Han beni öpmüş ve anlamını bilmesem bile beni sevdiğini söylemişti, ve şimdi beynim allak bullaktı.
"Ah, cidden..." diye homurdandı. "Her neyse. Peki Han hakkında ne düşünüyorsun?"
"Neden soruyorsun?" dedim şüpheci bakışlarımla.
"Neden bana cevap vermiyorsun?" diye karşılık verdi.
"Peki sen neden bana cevap vermiyorsun?"
"Bunu sonsuza kadar uzatırdım ancak bunu cevaptan kaçınmak için yaptığını biliyorum, yani söyle hadi. Onun hakkında ne düşünüyorsun?" dedi sert bakışlarla.
Bakışlarımı kaçırıp boş bakışlarla evi inceledim. "Ne bileyim..." diye geveledim. Nedense onu arkadaşım olarak gördüğümü söylersem bu bir yalan olurmuş gibi hissediyordum.
Felix heyecanla yerinden zıpladı.
"Lanet olsun, onu seviyorsun!"
"Hayır!"
"Evet, onu fena halde seviyorsun!!"
Kendime tanıdığım zaman işte bu kadardı.
Onu sevdiğimi biliyordum. Ancak onun beni öyle gördüğünü düşünmüyordum. Beni öpmesine ve o şeyleri söylemesine rağmen. O sözler ve öpüşmenin hata olduğunu düşünüyor olmalıydı ki telefonlarımı dahi açmıyordu.
"Peki ya o?" diye sordu Felix. "Ondan bir şeyler var mı?"
"Ben nereden bileyim be!?" dedim. Hala Felix'in gözlerine bakamamıştım.
Göz temasından kaçınmak zayıflıktır.
Gözlerine zorla baktım.
"İnanamıyorum! Çifte randevuya çıkabiliriz, bu müthiş olmaz mıydı?"
"Kapa çeneni, Lix. O sadece arkadaşım. Üstelik doğru düzgün anlaşabildiğimizi bile sanmıyorum." dedim ve saçlarımı geriye taradım.
"Onun da senden hoşlanıçdığına eminim. İkinizi ayarlayacağım. Üstelik Changbin hyung bu konuda çok iyidir, ondan yardım alabiliriz."
İç çektim ve gözlerimi devirdim. "Beni dinlemiyorsun bile."
"Onunla konuştun mu?" dedi bir kez daha beni duymazdan gelerek. Kafasına bir tane çarpmak istiyordum. Henüz ben bile bilmezken beni sorularına boğuyordu.
"Bak," dedim yüksek sesle. "Ben bile ne hissettiğimi veya ne olup bittiğini bilmiyorum, bu yüzden düşünmeme izin ver. Bugün Ham hakkında konuşmak istemiyorum. Sen anlat. Changbin'le nasıl gidiyor?"
En sonunda beni dinledi ve konuyu kapattı. "O harika." dedi suratında aptal bir sırıtışla.
"Ooo.. Onu gerçekten seviyorsun."
"Tabii ki. Onu çok seviyorum..." kendinden geçer gibi iç çekti. "Aah, onu fena halde seviyorum. Her şeyini seviyorum. Kokusunu, tenini, o tatlış kıvırcık saçlarını ve-"
"Agh, yeter atık. Gına geldi." dedim bıkkınlıkla. Gerçekten cıvık cıvık aşklar boğucuydu. Eğer Han ve ben böyle olursak kendimden sıkılırdım... İnanamıyorum Han'la bir gelecek varmış gibi konuştum.
"İnan bana o her şeyde harika." diye devam etti Felix. "Onunla birlikte olmadan önce de böyle düşünüyordum ama şimdi yaptığı her şey beni fena halde etkiliyor. Anlıyor musun?"
Başımı iki yana salladım.
"En yakın zamanda anlayacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanfictionBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...