Hayatı Terk Etmek

76 11 2
                                    

"Sana daha ne kadar yalvarmam gerekiyor?" diye bağırdı gözlerinde yaş akarken. Abartıyor. Neden zarar gören kendileri değilken bu kadar umursuyorlardı benim kan akıtmamı?
Yataktan kalkıp pantolonunu beline çekti ve odadan hızla çıktı. Kapıyı açık bırakmıştı, bu yüzden Felix'in söylediklerini duyabiliyordum.
"Han sen iyi misin? Onunla konuştun mu?" diye sormuştu Felix. Han cevap verdiyse bile duymadım.
Fazla sürmeden Han elinde küçük bir ilk yardım kitiyle gelmişti. Yanıma oturduğu sırada elinin tersiyle burnunu sildi ve kutudan iplik ve pamuk gibi içimi ürperten şeyler çıkardı. Yaramı dikmeyeceğini umuyordum. O sırada Felix ve Changbin kapıya doluştu ve ikisi de bize baktı. Changbin kaşlarını çatmış neler döndüğünü çözmeye çalışıyordu. "Ne oluyor lan bu-" Felix dirseğiyle Changbin'e vurdu ve kolundan tutup onunla birlikte uzaklaştı. Ben onların gidişine bakarken yarama batan iğneyi hissederek dişlerimi sıktım.
"Bunu neden yapıyorsun ki?" diye mırıldandı ağlamaya devam ederken. Cevap vermedim. Sadece yutkundum ve yarayı temizlemek için kullandığı alkollü pamuğun yakıcı hissine odaklandım. Her bir dikiş için en baştan alkollü pamuğu sürüyor ve enfeksiyon kapmaması için elinden geleni yapıyordu.
"Dikiş atmalık bir şey yoktu." diye mırıldandığımda başını kaldırıp bana baktı.
"Sen delisin." dedi. "Daha ne kadar kolunu deşmeyi düşünüyordun?"
Yine cevap vermedim.

Dikişi tamamladığında üstünü temiz bir sargı beziyle sardı ve sıkıca bağladı.
"Abartıyorsun." dedim. "Göründüğü kadar can yakıcı değil."
"Yalan söylüyorsun." dedi fısıldar gibi. Ayağa kalkıp kapıyı kapadı ve yatakta tam karşıma geçip bağdaş kurdu.
"Birbirimizi tanıyalım demiştim, hatırlıyorsun değil mi? Şimdi, bana kendinden bahset."
Kolumu deşmemden bu konuya nasıl gelmiştik bilmiyorum ama eninde sonunda bir şeyler anlatacaktım. Ona döndüm ve onun gibi bağdaş kurdum.
"Ne anlatacağım?" dedim. Nereden başlayıp, nereye kadar ve ne anlatmamı bekliyordu bilmiyorum.
"Kendini anlat." dedi. "Ne yaşadın onu anlat. Canını yakan şey yaraların değilse ne, bana bunu anlat. Seni üzgün ve acı çekerken görmeye dayanamıyorum. Bu yüzden sadece anlat. Ne istersen onu anlat."
Anılarımı gözden geçirdim. Ona anlatabileceğim mutlu bir anı aradım. Ancak mutlu olduğum anılar zaten onunla olduğum anılardı. Bir de sevdiğim bir müzik grubu yıllar sonra ilk kez yeni bir albüm yayımladığında sevinmiştim...
"Nereden başlamalıyım?" diye gevelediğimde uzanıp ellerimi tuttu ve hafifçe yakınlaştı. "Minho." dedi. "Kötü anılar aslında seni daha güçlü kılan şeylerdir. Seni sen yapandır. Ben seni bu anılarınla sevdim, seveceğim de. Bana anlatırken gerilmeni istemiyorum..." duraksadığında gözleri yaşlarla parıldadı. "Rahatça konuşaleceğin birisi olmak istiyorum." dedi. "Konuşmaya ihtiyacın olduğunda ilk yanına gideceğin kişi olmak istiyorum. Ama benim yanıma gelmeyi reddediyorsun ve bu... bu gerçekten üzülmeme neden oluyor."
Ellerimle güzel yüzünü kavradım ve dudağını hafifçe öptüm. Ondan hoşlanmıyordum, ona feci halde aşık olmuştum sadece.
Bileklerimi tutup suratını tutan ellerimi aşağı indirdi.
"Ben ciddiyim, Minho." dedi.
"Ben de gayet ciddiyim, Han." diye karşılık verdim. "Sadece sana sarılarak anlatsam..?"
Gözü daha da fazla parladı. Bana burkuk bir gülümsemeyle baktı. "Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

Yatakta yan yana uzanmıltık, ona arkasından sarılmıştım böylece yüzüne bakarak anlatmak zorunda kalmayacaktım. Ama ne anlatacaktım?
Fareleri mi?
Babamı mı?
Korkaklığımı mı?
Tacizi mi?
Yoksa benim varlığımın yarattığı kaosu mu?
Belki de en yakın arkadaşım olarak gördüğüm kişinin bana attığı iftira yüzünden bir yıldan fazla hapishanede kaldığımı mı?

Ona daha sıkı sarıldım ve dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Lise bire giderken," diye başladım. "Bir kız benden hoşlandığını söylemişti. Onu kibarca reddetmiştim. Birkaç gün sonra okuldan çıktığımda devasa bir adam karşıma çıkmış ve önce paramı almış sonrasında kız kardeşini üzdüğüm için beni...bana kızmıştı."
Beline sardığım ellerimi sıkıca tuttu. "Kızmış mıydı?"
"Hı-hı."
"Peki."
Hafifçe güldüm. "Lise bire giderken devasa bir adamı pataklayamazdım tamam mı?"
"Biliyorum. Sadece sansürlemişsin gibi hissettiriyor."
"Her neyse." dedim iç çekip. "Sonrasında kardeşiyle birlikte olmam için beni zorlamıştı. Yaklaşık bir ay birlikte olduktan sonra benden ayrıldı. Sanırım zorla onunla olduğumu anlamıştı. Ama kızı suçlamıyorum. Sadece ağabeyi biraz..."
"Salak." diye sansürledi benim yerime.
"Piç." diye doğrusunu söyledim.
"Evet." dedi.
Boynunu öptüm ve kokusunu içime çektim.
"İnsanların hepsi piç." dedi.
"Biz?"
"İkimiz hariç." dedi.
"Lix ve Changbin seni duymasın."
"Hımm... Onlar 'salak' kategorisinde." dedi ve kıkırdadı. Ben de güldüm ve onu iyice kendime çekip daha sıkı sarıldım.
"Devam et lütfen." dedi.
"Bu kadardı." dedim. Bu kadardı. Fazla büyük ve yaralayıcı değildi, ama bir ay boyunca tanımadığın bir kızın elini tutmak zorunda olmak ve istemeden olsa bile onun duygularıyla oynamak pek iyi hissettirmiyordu.
"Başka bir şey anlat o halde." dedi.
"Hımm..."
Aralarından en hafif olanı bulmaya çalışıyordum ancak bir olayı anlatmam başka bir olayı daha anlatmamı gerektiriyordu. Bir zincir gibi birbirine bağlıydılar. Ve bu zincir de bana bağlıydı.
"Bugünlük yeterli gibi." dedim.
"Nasıl rahat edersen." dedi anlayışla.

Ona sarılırken yağmurun şarkısı eşliğinde ikimizde uyuduk ve kısa bir süreliğine de olsa hayatı terk ettik.

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin