Denemek İster Misin?

70 12 0
                                    

O gün Han'dan kurtulmayı başarmıştım ancak artık çok daha dikkatli davranıyordum. Ya öğrenirse diye ödüm kopuyordu.
Son iki gündür Felix Changbin'le birlikte kaldığı için Han benimle aynı evde kalıyordu. O ikisi her bir şeyler yapmalarında Han ve ben başbaşa kalıyorduk ki bu sürekli oluyordu. Aramız artık soğuk değildi ancak iyi de değildi. Hala gariptik. Ancak bu garipliğin nedeni artık geçen hafta yaşadığımız kavga değildi. Sanırım ikimiz de aramızda bir şeylerin döndüğünü biliyorduk. Bu bana cesaret verse bile bir şey yapmıyordum. Belki de ondan bekliyordum.

Bugün derslerim vardı. Han'la başbaşa kalmaktan kurtulduğum için her ne kadar üzgün olsam da rahatlamıştım. Omuzlarından bir yük kalkmış gibiydi.
Üstüme her zaman giydiğim köyü yeşil sweatshirtü giydim ve hazırlanıp kapıya yöneldim. Han mutfakta, kahve makinesinin önünde sabırla bekliyordu. Gözlerim her zaman olduğu gibi ona bakmaya doyamadı.
"Seni bırakmamı ister misin?" dedi sıkılmış bakışlarını kahve makinesinden ayırıp bana bakarak.
"Hayır, ben kendim giderin."
Başıyla pencereyi işaret etti. Yağmur damlaları camı parçalamak ister gibi hızlı ver sert vuruşlarla cama çarpıyordu
"Bu sağanak yağmurda mı?" dedi meydan okur gibi bana bakıp. O haklıydı. Taksi için para verecek durumda da değildim. Derin bir nefes verdim. "İyi. Bırak o zaman." dedim.
Bana öylece baktı. Kahve makinesi nihayet ötünce kocaman gülümsedi ve bardağına kahvesini doldurdu. Kokusunu iyice içine çekerken omzundaki çantayı düzelttim.
"Ee?" dedim. "Gidiyor muyuz?"
"Ama..." dedi bir kahvesine bir bana bakıp. "Kahvem daha yeni oldu."
"Ahh, bırakacak mısın, bırakmayacak mısın?"
Başını masum bir surat ifadesiyle yana eğdi. "Kahveden sonra çıkmaya ne dersin?"
Çantamı çıkarıp yere bıraktım ve kanepeye geçip oturdum. Koltuğun diğer tarafına oturdu ve ellerini sıcak kahve dolu bardağına sıkıca doladı.
"Hızlı ol lütfen." diye homurdanırken o kahvesini yudumladı. Zevkle inledi. "Bu şeye bayılıyorum." dedi. "Denemek ister misin?" Bardağı bana uzattığında özellikle ellerinden tutarak bardağı elime aldım. Sadece iki saniyelik bu temas bile o kadar güzeldi ki.
O an için kendimi tutmam imkânsızdı. Bardağı sehpaya koydum ve seri bir hareketle üzerine atılıp dudaklarını öptüm. Kahvenin tadını alana kadar onu öpmeye devam ettim. Yumuşacık dudaklarını kendime bastırdım ve ona daha da yakınlaştım. Bu beklediğimden çok daha müthiş bir şeydi. Dilimle dilini okşadığımda canı yanıyormuş gibi bir ses çıkardı. Geri çekilmeye davrandığımda ellerini boynuma dolayıp beni kendisine çekti. Üstün körü aldığım pozisyonu değiştirip kucağına oturur gibi durdum. Ensemdeki ellerini kuş tüyü misali tenimde dolaştırarak boynumdan yüzüme, yanaklarıma çıktı. İkimiz de geri çekilmeyi onayladığımızda üstünden inip kendimi yanına bıraktım. Nefes nefese kalmıştım. Göz ucuyla ona baktığımda onun da nefesleri en az benimki kadar hızlıydı. Kırılgan ve nazik bir şekilde ikimizin arasında duran eline baktım. Önce elimi onun elinin yanına kaydım ve bir karıncanın küçük adımları kadar yavaş hareketlerle ona yaklaştım. Elinin sıcaklığını hissedebildiğim kadar yakınımdaydı şimdi. Serçe parmağımla onun serçe parmağına dokundum ve yumuşak dokunuşlarımı koruyarak yavaşça tüm elini tuttum. Bana dönüp baktığında gülümsüyordu. Ağzını açtı ve bir şey söyleyecek gibi oldu. Ancak bir şey söylemeden önüne geri döndü.
"Ne oldu?" diye sordum gülümsememi durduramayarak.
"Hiçbir şey olmadı." dedi imalı bir sesle.
"Bu hiçbir şeydi yani, öyle mi?"
"Sen dersine gecikmiyor muydun?" dedi gülerek. Ona döndüm ve diğer elini de tuttum. "Ne dersi?" diye sordum ona iyice sokulup. Henüz düzgün bir cevap almamıştım, hatta sormamıştım bile ancak artık elimden kurtulamazdı. Bir kere karşılık vermişti, artık onu bırakamazdım.
"Bilmemki..." diye mırıldandı. Bana o aşık olduğum bakışlarıyla bakıyordu işte. Gözleri binlerce yıldıza ev sahipliği yapıyormuş gibi parlıyor, dudaklarının bir köşesi yukarı kıvrılıyordu.

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin