Hyunjin iki gündür ortalıkta yoktu. Tüm öğretmenler gergin ve öfkeliydi. Onun bizzat kendi keyfinden dersleri astığını ve yurttan kaçtığını düşünüyorlardı. Elbette öğrenciler bu fikre hiç ama hiç ikna olmamıştı. Nasıl olsa telefonlarını açmıyor, mesajlarına bakmıyordu. Başına bir iş geldiği açıkça belliydi. Bu kargaşayı dindirmek için Hyunjin'in telefonundan bir mesaj atmayı düşünmüştüm, ancak bu ortalığı daha fazla karıştıracaktı. Eğer polise gitmeye kalkışan olursa onun en son mesaj attığı yerin konumunu -odamın konumunu- bulabilirlerdi. Ben de telefonu tamamen kapatıp sim kartını parçaladım.
Hyunjin'in ölümünden, ya da kaybolmasının üzerinden tam olarak beş gün geçmişti. Bugün polise başvurmuşlardı. Şehrin her yerine kayıp ilanları asılacağını ve araştırmaların başlayacağını söylemişlerdi. Bizimle yani Hyunjin'in yurt arkadaşlarıyla konuşmadıkları için içim rahatlamıştı. Gerçi onları yanlış yöne saptırabilir ve onu öldürdüğüm gerçeğinden uzaklaştırabilirdim. Ancak hazırlıklı değildim.
Bu beş gün içerisinde her gün odamın kapısını kilitliyor, devasa penceremi açıyor ve çekyatı her ne kadar onu görmeyi midem kaldırmasa bile kaldırıyordum. Şuana kadar fazla keskin bir koku olmadığı için memnundum ama gün boyu penceremin açık kalması şarttı. Tanrı aşkına, onu buradan çıkartmalıydım.Bir hafta dolduğunda polisler bizimle konuşmak için gelmişlerdi. En ufak bir gerginlik hissetyordum. Hatta fazlasıyla rahattım.
"Onu en son ne zaman, nerede gördün?" diye sordu sert bakışları olan polis üniformalı adam. Tabi bunları bir tercüman çeviriyordu.
"O gün yurttan hiç çıkmadım. Yani onu en son yurtta gördüm. Sabahtı. Ona nereye gittiğini sordum. Bana yabancı bir ülkede hiçbir dil bilmeden tek başına dolaşması saçma geldiği için sormuştum. O ise beni takmadı. Ya da duymadı, bilmiyorum. Müzik dinlemeyi severdi, sürekli kulaklıkla dolaşırdı. Beni duymamış olması muhtemel."
Geçmiş zaman eklerini kullandığım için kendimi içten içe azarlarken bunu fark etmemelerini umdum. Ya da tercümanın yanlış çevirmesini.
Tercüman onlara söylediklerimi çevirirken ki surat ifadelerini dikkatle seyrettim.
"Onu en son gören senmişsin. Yurttan çıkıpta kimseye görünmeden nereye gitmiş olabilir?"
"Bilmiyorum. Bana kalırsa mutlaka gören olmuştur, sadece dikkat çekmemiştir. Ancak bilemiyorum, kızlar arasında popüler birisi, kızların dikkatini mutlaka çekmiş olmalı. Açıkçası bu konuda hiçbir fikrim yok." diye yanıtladım rahat bir tavırla.
"Peki, Bay Hyunjin'in ilginç davranışlar sergileğini gördün mü? Örneğin; endişeli, korkmuş veya durgun."
"O ilginç birisi. Onunla uzun zamandır tanışıyorum ama onu yinede tanıdığımı sanmıyorum. Duyguları fazla değişken, her zaman böyleydi. Bazen bana harika bir dost gibi gelirken bazen..."
Aklıma lise zamanları geldi. Kızıl diye tanıdığım pisliğin aslında Hyunjin olduğu alklıma geldi.
"Bazen ne?" diye sorduğunda dalgınlıktan kurtuldum ve ona baktım.
"Bazen...bazen kötü olurdu."
"Bize bundan bahset." dedi.
"Bunun konumuzla bir ilgisi olduğunu hiç sanmıyorum." dedim.
"Bırak buna biz karar verelim, ufaklık. Nasıl davranıyordu?"
Nefes almak zorlaşırken her bir lise anım gözümde canlandı. Dişlerimi sıktım. Kalkıp defolup gitmek istedim, ama bu onların dikkatini üzerime toplardı.
"Pislik gibi davranırdı." dedim ben de.
"Bir örnek ver."
Derin bir iç çektim ve aklımdan yüzeysel bir anlatım düşündüm.
"Taciz."
"Taciz?"
Başımı salladım. "Bir kadını taciz ettiğini gördüm, yanına gittim ve orada onunla kavga ettim. Bu kadar."
Sonra da öldürdüm.
"Kore'de mi yaşanmıştı?"
Başımı bir kez daha onaylarcasına salladım.
"Uyuşturucu veya alkol bağımlılığı var mıydı?"
"Kore'de bir barda çalışıyordu. Muhtemelen vardır."
Adam dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı. "Tamamdır, bilgiler için sağol, evlat."
Başımı saygıyla eydikten sonra gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanficBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...