Eylül'de Olduğunu Biliyorum

47 8 0
                                    

"Yongbok-ahh~"
"Ne?" dedi uykulu sesiyle.
"Sana bir haberim var." dedim heyecanla. Uykulu gözlerini ovuşturdu ve gözlerini açmayı başarınca bana baktı. "Neymiş seni bu kadar heyecanlandıran haber?" dedi yatağından çıkıp gerinirken.
"Japonya'ya gidiyorum." dedim büyük bir heyecanla. Bana öyle bakakaldı.
"Ülke olana mı?"
Başına vurdum. "Başka Japonya mı var lan?"
"Ben hiç yurtdışına çıkmadım." dedi dudak büzüp. Sarı saçlarını karıştırdım. "Aptal. Sen Avusturya'dan geldin zaten."
"Aa, doğru." dedi. "Uykum var tamam mı? Beynim sabah sabah çalışmıyor."
"Saat 9.30 falan. Saat kaçta uyuyorsun sen ya?" o tuvalete, elini yüzünü yıkamaya giderken ben de peşinden gittim.
"Üç aylık bir kamp için burs gibi bişi kazandım." Elindeki diş fırçasına macun koyarken bana devasa gözlerle baktı. "Üç ay mı?"
Basımı salladım. "Evet. Üç aylık bir eğitim. Dans konusunda profesyonel bir eğitim verecekler. Üstelik öğretmenlerimizden birisi Kwak Saota. Ondan ders alacağıma inanamıyorum. Bu çok havalı değil mi?"
"O kim tanımıyorum." dedi ve dişlerini fırçalamaya başladı.
"Hadi ama... Kwak Saota Japonya'da çok ünlü bir dansçı."
"Biz Kore'de yaşıyoruz. Yani onu tanımamam gayet doğal gibi duruyor." dedi ağzındaki diş fırçasıyla.
Gözlerimi devirdim ve tüm hevesimi kaçırdığı için ona sinirle baktım.
"Ne, Japon bir dansçıyı tanımıyorum diye bana göz devirme."
"Agh. Her neyse. Üç ay boyunca bensiz olacaksın Lix."
"Changbin'i çağıracağım." dedi ve şeytan gibi sırıttı.
"Ben yokken Han'ı dışlamaya kalkışmayın sakın."
"Emin ol arasında kimse dışlanmaz." dedi emin bir şekilde.
"Evet, siz yiyişirken sizi seyretmek grupça yapılabilecek en harika şey." diye homurdanınca bana tip tip baktı.
"Kapa çeneni Hyung."
"Hyung'unla böyle konuşma." dedim gururla sırıtarak. Yüzünü buruşturarak bana baktı ve ağzındaki köpüğü lavaboya tükürüp ağzını sildi.
"Han, üç ay boyunca seni görmemeyi nasıl karşılayacak merak ediyorum." dedi bilmiş bir tavırla.
"Görüntülü konuşabiliriz."
"Hı-hı, hı-hı... Öyledir tabii." diye mırıldandı ve mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlamak için malzemeleri çıkardı.
"Sence kötü mü karşılar?" diye sordum emin olamayarak. Han sakin birisiydi -genel olarak- yani sorun çıkarmazdı. Ayrıca neden sorun çıkaracaktı ki zaten?
"Hayır. İyi karşılar, sorun orada değil zaten. Sen gidince arkandan sövecek. Buna eminim."
"Hayır sövmeyecek." dedim. "Neden sövsün ki?"
"Çünkü senin gidişin onun doğum gününe denk geliyor. Eylül'de. Ve-"
"Eylül'de olduğunu biliyorum." diye araya girdim.
"Peki, tamam. Her neyse. Ve Han nedenini bilmesem bile doğum günlerine gereksiz bir önem yükler."
"Öyleyse gitmeyeyim mi?" diye sordum endişeyle. Güldü.
"Tabiki de gideceksin. Bu fırsat kaçmaz. Üstelik Han bu durumu büyütmez. Sadece arkandan sövecek. Bil diye dedim." çıkardığı kaba üç yumurta kırdı ve çırpmaya başladı.
"O halde o bana söverken ses kaydına al." dedim. Onun sinirli sesiyle bana sövüşünü duymak istiyordum. Bu biraz tuhaftı ama isyordum. Ne kadar tatlı olacağını düşününce bile ister istemez gülümsedim.
"Olur." dedi Felix. "Ama ona dönüşte bir şeyler getir. Modunu yerine getirir. Bir de benim modumu da yerine getir olur mu?"
"Senin modun zaten yerinde lan." dedim ona. "Fazla harcama yapabileceğimi sanmıyorum."
O kabın içine kakao koyarken yanına gittim. "Çok açım, ve sen browni mi yapıyorsun? Kahvaltılık bir şeyler hazırlıyorsun sanmıştım."
"Her zaman kahvaltıyı ben hazırlayamam Hyung. Üstelik browni kahvaltı için müthiş bir şey."


END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin