Telefonumun sinir bozucu zil sesi yüksek sesle tüm odada duyulunca yorganımı kafama kadar çekip kulaklarıma bastırdım. Alarm kurduğumu hatırlamıyordum.
Birisi arıyor olmalıydı. Sabahın köründe.
Uzanıp telefonumu aldım ekranda yazan isme yüzümü buruşturarak baktım. Neden beni arıyordu bu pislik?
Hwang.
Telefonu açmak yerine öylece isme bakarken aramayı bıraktı. Telefonumu yatağımın yanındaki komidine koydum ve uyumak üzere gözlerimi kapadım.
Bir dakika dahi geçmeden tekrar telefonum çalmaya başladığında sinirle yatağımda doğrulup telefonu açtım.
"Ne istiyorsun?"
"Günaydın." dedi neşeli bir sesle.
"Ne istiyorsun?" diye tekrarladım.
"Yeni mi uyandın?" diye sordu beni takmadan.
"Ne istiyorsun?" dedim tekrar üstüne basa basa.
"Sanırım bugün gerginsin. Yoksa uykundan mı uyandırdım?" sesi alay eder gibi tiz çıkıyordu. Gözlerimi devirdim ve sinirle soludum.
"Ne. İstiyorsun."
"Sanırım geçen haftaki sözde sınavın sonuçlarını görmedin. Doğru muyum?"
"Umrumda değil. En iyi olmayabilirim, ama okulun en iyilerinden biriyim. Sınıfta kalacak halim yok." dedim umursamaz bir tavırla.
"Yinede bir bak bence." diyince içime bir kurt düştü.
O kadar kötü müydüm?
Sınıfta mı kalmıştım yoksa?
"Ne? Niye ki, ne oldu?"
"Git bak." dedi.
Telefonu yüzüne kapattım ve bildirimlerime bakmaya başladım. Okuldan gelen bir gmail vardı. Tırnaklarımı kemirmeye başlamıştım ama hala mesaja tıklamıyordum. Derin bir nefes aldım ve mesaja tıkladım.
Saçma görselleri ve selamlaşma rutinlerini hızla kaydırıp sonucumu aradım. Süslü bir kutucuğun içinde yazan imzalı bir belgeyi andıran yazıyı görünce durdum. Bu olmalıydı.
Sevgili öğrencimiz Lee Minho, aradan geçen birkaç günün ardından okulumuzda düzenlenen sınva-seçme programının sonuçlarını bildirmekten onur duyarız. Sergilediğiniz renkli ve bir o kadar da gösterişli performansınız jüri tarafından zevkle seyredildi.
"Ne uzattın lan." diye homurdandım kendi kendime.
Ancak...
"Siktir." dedim telefonumu yatağa bırakıp.
"Ancaklardan nefret ediyorum. Fakatlardan da. Siktir."
Telefonu elime aldım kaldığım yerden devam ettim.Ancak jüri üyeleri ve okul hocalarımız dahilinde sizin 'Çaylak Yıldız' olduğunuz kanısına varıldı.
Çaylak Yıldız ne anlama geliyordu bilmiyorum ama 'Çaylak' sözcüğü pek iç açıcı değildi.
Kararımız, sizin de onayınız üzerine Japonya'da gerçekleşecek olan üç ay süreli bir Dans Pratik Kampı'na katılım göstermeniz üzerinedir. Bu kampta, okulumuzda düzenlenen sınav-seçme programından jürilerimizin seçtiği beş farklı dansçımız bulunacaktır. Buna siz de dahilsiniz.Daha fazla bilgi için tıklayın.
Gözlerim büyümüş, şaşkınlıkla ekrana bakıyordum. Bu Hyunjin'in bahsettiği şu 'at yarışı' olayı olmalıydı. Yani bizim üzerimize para yatıracak ve ünlü olmamız için çabalayacaklardı. Bu gözümü az buçuk korkutsa bile heyrcan tüm bedenimi ele geçirmişti. Mavi yazıya tıkladım ve detaylı bilgilere ulaştım.
•Masraflar (barınma, beslenme, ulaşım ve temel ihtiyaç vb.) şirket tarafından karşılanacaktır
•Sıkı çalışma programına uymayan öğrenciler şirketimizin ödeyeceği uçak bileti ile Kore'ye geri dönecek, bu imkanı kaçıracaktır.
•Dil öğrenimi için haftalık toplam on saat ders görülecek, bunun haricinde herkesin özel bir çevirmeni bulunacaktır.
•Haftada iki kez yalnız başına gezme hakkı tanınacaktır. Belirlenen saatte yurda dönülecektir. (Ek masraflar karşılanmayacaktır.)
•Sosyal medya hesaplarında gönderiler ve paylaşımlar azaltılacak, mümkünse tamamen kaldırılacaktır.
•Yurt içinde, dışında fark etmeksizin herhangi bir cinsel ilişki kabul edilemez.
•Alkol kullanımı yasaklıdır.
•Sigaranın yurt içinde kullanılması yasaktır.
•Gün içerisinde gerçekleşecek derslerimiz boyunca dikkatinizi dağıtmaması adına telefon veya teknolojik cihazlar toplanır ve derslerin bitiminde verilir.
•Sizin için özel olarak ayarlanan hafif diyete dikkat edilmesi sağlığınız açısından şarttır.
•Herhangi bir sağlık sorunu gerçekleşirse sorumluluğunu şirketimiz üstlenecektir.Boş boş ekrana bakarken son madde içimi ürpertmişti. Kendimi şimdiden denek gibi hissetmiş olsam da üç aylık bir kamptı sonuçta. Eğitim kampı olarak düşündüğümde o kadar da kötü gelmiyordu kulağa.
Hyunjin'e mesaj attım.
Ben: Sen kabul edecek misin?
Bunun ne önemi vardı bilmiyorum ama kabul etmesini umuyordum. Ondan nefret ediyordum, evet bu doğru, ama en azından tanıdık biriydi işte.
Hwang: Manyak mısın, tabi ki de kabul edeceğim. Tamamen ücretsiz. Üstelik kuralları ihlal etsek ruhları bile duymaz. Başımıza nöbetçi dikemezler öyle değil mi?
Ben: Haklısın.
Hwang: Biliyorum. Ee, sen katılacak mısın?
Gözlerimi devirdim ve bir süre düşündüm.
Ben: Elbette.
Bu fırsatı kaçırmak aptallık olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanfictionBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...