Birkaç Saniye

32 6 2
                                    

Kore'ye iniş yaptığımız an bir polis arabasına bindirildim, ne ayaklarımı ne de ellerimi çözdüler. Seul'e dönmek tuhaf bir şekilde gerici hissettirdi. Polis arabasının siyah camlarından etrafı seyrederken Han'ın beni asla affetmeyeceğini düşündüm. Onu bir daha göremeyeceğim.
Belki mahkemeye bile gelmezdi. Üç dakikalık arama hakkı verdiklerinde onu arasam bile açmazdı belki. Ya da çoktan beni unutmuştu kim bilir.
"Birisini aramam lazım." dedim ön koltuklarda oturan iki polise. Şoför koltuğunun yanında oturan kadın polis bana dönüp baktı. "Karakola gittiğimizde her kimi arayacaksan arayabilirsin. Ancak şuanda buna iznin yok." dedi.
"Sadece bir dakika." dedim.
"Bu hiçbir şeyi değiştirmez, telefon etmen şuanda katiyen yasaklı." dedi şoför koltuğundaki adam.
"Birkaç saniye."
"Sana olmaz dedim. Sen gerçekten tam bir veletsin ha. Sözden anlamıyor musun?"
"Birkaç saniye." dedim ısrarla. Adam iç çekti. "5 saniye." dedim.
"4,"
"3,"
"2,"
"1?"
"Kapa çeneni yoksa..." adam derin bir nefes alarak sinirlerine hâkim oldu.
"Sıfır saniye pek yeterli olmaz ama."
"Bayan Yon, şu herifin ağzına bir bant yapıştırabilir misiniz acaba?" dedi adam.
Kadın onu duymazdan geldi.
"Pekala, sizden çok bir şey istemiyorum, tamam mı? Bir konuşma altı üstü."
Adam arabayı kenara çekti ve hışımla arabadan inip kapımı açtı. Yakamdan tutarak beni indirdi ve Suratımı hemen yan taraftaki açık hava bir kafetaryanın masalarından birine çarptı. Bir kahve bardağının düşüp kırıldığını işittim.
"Bak evlat, karakola varmamız için sadece 15 dakikalık bir yol var ve bu kısa zaman diliminde seni gebertmeden durmam gerekiyor. İşimi biraz olsun kolaylaştır ve çeneni kapat."
"O halde telefonunu ver." dedim. Saçlarımdan tuttu ve başımı kaldırdı. "Saçlarımdan ne istiyorsunuz ulan?"
"Bayan Yon, lütfen topidodaki koli bandını getirin."
Kadın bu sefer dediğini yaptı ve gerçekten ağzımı bantladılar.

Karakola vardığımız  anda -ve ağzımdaki bandı çıkardıkları anda- onlara telefonla konuşmak istediğimi söyledim. Bayan Yon ve şu şoför polis beni başka bir polise bırakmışlardı, gerçi etrafta bir sürü polis vardı. Adam masasında oturmuş evrakları karıştırırken oturmamı işaret etti, bende oturdum. Adam oldukça yavaş hareket ediyordu, oysa fazla yaşlı görünmüyor kırklarında gösteriyordu.
"Lee Minho." dedi aradığı kağıdı bulunca. "Hwang Hyunjin'i öldürdün. Değil mi?"
"Hayır desem inanır mıydınız?"
Adam bana donuk bakışlarla öylece baktı. Sözleri bile yavaştı. "Hayır." dedi en sonunda.
"Benim bir arama yapmam lazım ve.."
"Şuanda bunun için izniniz yok." dedi yavaş yavaş sözümü keserek.
"Ama acil..."
"Yinede yapamazsınız."
"Çok kısa konuşacağım. Yemin ederim..."
"Hayır."
"Yapabileceğimi söylediler." dedim.
"Sizi kandırmışlar."
Tanrı aşkına, neden sıradan polis yok burada?
"Hayır, yani..gerçekten karakola vardığımızda arayabilirsiniz dediler."
"Yanılıyorlar." adam ağır ağır gözlerini kırpıştırdı. O sırada yanımızdan geçen bir polis konuştu. "Bay Kim, her suçlunun bir arama yapma hakkı vardır. İzin verin konuşsun."
O adama teşekkür edercesine gülümsedim. Karşımda oturan adamsa iç geçirdi ve kablolu telefonu bana uzattı.
Aldığım an hızla Han'ın numarasını girdim. Üç kez çaldıktan sonra açtı.
"Kimsiniz?" dedi, ses öylesine solgundu ki öğrendiğinden neredeyse emindim. Konuşmaya korktum. Vereceği tepkiden ve benden nefret ettiğini anlamaktan fena korktum. Zorlukla yutkunduğum sırada Bay Kim "Yalnızca beş dakikan var." dedi.
"Minho?" dedi Han. "Sen misin?"
Biliyordu.
Katil olduğumu ve tutuklandığımı biliyordu.
Şimdi konuşmak daha zor geldi.
"Alo?" dedi Han.
"Selam..." diye mırıldandım. Cevap gelmedi, ama hat hala açıktı. "Aa, sadece sesini duymak için aradım..." cevap hala yoktu. "Biliyorum saçma bir soru ama... nasıl gidiyor?"
Sessizlik oldu.
"Orada mısın?"
"Hı-hıı."
"İyi misin?"
"Hayır."
"B-ben üzgünüm.."
"Siktir git Minho." dedi ağlamaklı bir sesle.
"Ciddiyim. Yemin ederim böyle bir şey yapmak istemedim. Aklımdan bile geçmedi. Sadece oldu. Yemin ederim.."
"Sen iyi değilsin!" diye bağırdı hattın diğer ucundan. "Kafayı sıyırmışsın! Orada ne oldu bilmiyorum, aklından ne geçiyordu bilmiyorum ama sen benim sevdiğim Minho değilsin. Ben böyle birisine aşık olmadım."
Ağlamaya başladı.
Bense yaşanacakları bilmiyormuşum gibi paramparça oldum. Sanki beni sevmeye devam etmesi için bir ihtimal varmış gibi.
Ben böyle birisine aşık olmadım.
Zihnim beni daha çok kırmak ister gibiydi. Sürekli bu sözü tekrar ediyordu.
"Beni anlıyorsun değil mi? Ben sana hiçbir zaman aşık olmadım. Ben sana aşık olmadım. Ben benim Minho'ma aşık oldum ve sen o değilsin. O iyi birisiydi, insanları önemserdi. Duygularına değer verirdi. Bazen belli etmek istemese bile insanlar için üzülür ve onlara yardım etmek isterdi. Onları üzmezdi. Canlarını yakmazdı. O asla birisini.. birisine asla bunu yapmazdı.."
Daha fazla dinleyemedi. Telefonu kapattım.
Ellerim titrerken gözümden yaş süzüldüğünü hissettim.
Ve kendime sadece şunu dedim:
Ne bekliyordum ki?

END-O | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin