𝟹𝟼-) 𝙼𝚞𝚛𝚍𝚎𝚛𝚜

207 20 31
                                    

•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

"Onu kurtararak ne elde etmiştim? Hayır hayır... Asıl soru şu; Neden onu kurtarmıştım?"

Son zamanlarda aldığım kararların doğruluğundan emin olamıyordum. Bunun sebebini ise bir türlü çözememiştim.

İçimde bir ses vardı ve bu ses kulaklarıma sürekli Zero'yu o hapisten çıkararak aptallık ettiğimi söylüyordu...

Sanırım haklıydı.

Şu anda Bakugou, Midoriya ve Todoroki'yle dışarıda küçük bir kafede oturuyorduk. Marketten çıkmıştık.

Hiçbirinden ses soluk çıkmıyordu. Benim Zero'nun hapisten kaçtığı haberini vermemden sonra, kimse tek kelime dahi etmemişti.

Oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Sessizlik artık beni huzursuz etmeye başlamıştı.

"Öylece oturacak mısınız?" diye sordum.

Midoriya'dan anında cevap geldi. "Evet."

Bakugou ona ters bir bakış attı. Ardından elleri ile alnını ovuşturdu. "Kendilerine villain diyen taşşaksızlarla uğraşmaktan bıktım usandım. Canları cehenneme!"

Bakugou'nun sözlerine kulak misafiri olan garson hanım elleriyle ağzını kapatıp derhâl masamızı terk etti.

Todoroki, o sırada kaldırımlarda yürüyen insanları izliyordu. Konuşmaya dahil olmak gibi bir niyeti yok gibiydi.

Midoriya, eliyle Todoroki'nin omzuna dokundu. "Ne düşünüyorsun?"

Todoroki'nin düşünceli bakışları Midoriya'yı buldu. Her zamankinden iki kat daha sessizdi. "Akira'nın bahsettiği villainin nasıl hapisten kaçtığını düşünüyordum."

Kafasının içinde bir kasırga varmış gibiydi. Karmakarışık düşüncelerin ve yanıtsız soru işaretlerinin oluşturduğu bir kasırga...

"Peki, ne yapacağız o halde?"

Todoroki, Midoriya'nın aniden gelen sorunu çözüme kavuşturma isteği karşısında kaşlarını şaşkınlıkla yukarı kaldırdı.

"Onu yakalamamız gerekecek-"

"AAAHHHH! İMDAT! BİRİ YARDIM ÇAĞIRSIN! AMBULANSI ARAYIN!"

Aniden, oturduğumuz kafenin iç tarafından gelen bir kadın çığlığı bütün dikkatimizi dağıttı.

Hızla ayağa kalkarak içeriye girdik ve sesin geldiği tarafa doğru koştuk. Etraf öyle kalabalık olmuştu ki kadının çığlık atma sebebini öğrenmemiz için bayağı bir süre geçmesi gerekti.

Aslında kokudan anlamam gerekirdi. Kan kokusu. Ölüm kokusu...

Onca insanın arasından Bakugou beni bularak elimi kavradı ve beni kendisine çekti. Böylece herkesin dehşetle nereye baktığını görmemi sağladı.

5 garson... Mutfağa giriş kapısının önünde, yerde kanlar içinde yatıyorlardı. Her birinin derisi yüzülmüştü. Saçları kandan dolayı birbirlerine yapışmıştı. Gözlerinin olması gereken yerlerde sadece iki siyah karaltı duruyordu...

Ölümlerinin ardından bayağı bir zaman geçmiş olmalıydı çünkü cesetler buram buram kokuyordu. Bazı insanlar vahşete dayanamayarak hızla kafeden ayrıldı. Midoriya kusmamak için elini ağzına bastırmıştı.

Gözlerimi cesetlerden ayıramıyordum. Hayır... Cesetlerden değil, kandan. Kafenin loş aydınlatmalarının altında öyle bir ışıldıyordu ki ne yaptığımın farkında bile değildim.

Kan...

Tam ölülere doğru bir adım atıyordum ki, güçlü bir el beni engelledi. Kim olduğunu az çok tahmin edebiliyordum ancak şu an odağım o değildi. Sadece kan ve ben vardık.

Dudaklarımı aralayınca bembeyaz iki sivri dişim gözler önüne serildi. Debelenerek beni tutan elden kurtulmaya çalıştım.

"Yasu, hay sikeyim! Kendine gel! Şimdi sırası değil!"

Tanıdık bir ses... Bakugou.

"Bırak beni be!"

Tam da o sırada cesetlerin üzerinde fark ettiğim şeyle beraber olduğum yerde dondum. Geriye sendelediğimde Bakugou'nun beni yakalamasına izin verdim.

Endişeyle açılan gözleri beni buldu. Kolları düşmemem için belimi sardı. "Sorun ne?"

Gözlerimi fark ettiğim şeyden ayıramıyordum. İnsanların bağırışları birbirlerine karışırken onların hiçbirini duyamıyordum...

Elimi kaldırarak cesetlerin yüzülen derilerini işaret ettim. Her bir cesede farklı bir kelime kazınmıştı.

Keşke beni hiç tanımamış olsaydın.

Bu korkunç.

Görüş alanım hızla siyaha boyandığında irkildim. Bakugou eliyle gözlerimi kapatmıştı.

"Yeter, bu lanet yerden çıkıyoruz. Hemen!"

Daha kendime bile gelemeden tekrardan kafenin önüne çıkmıştık. Hemen ardından da Todoroki, Midoriya'yı çıkartmıştı.

"O da ne-neydi?!"

Midoriya'nın rengi atmıştı. Bir yandan boğazını tutup öksürüyor, bir yandan da dehşetle dolmuş gözlerini bizden bir cevap beklercesine kırpıştırıyordu.

Derin bir nefes alarak içerideki o iğrenç kokuyu üzerinden atmaya çalıştım. Ardından içimden geçen o cümleyi dudaklarıma döktüm. "Bir seri katille baş başayız."

Midoriya soluğunu tutarken, Todoroki onun kolunu kavradı ve yanımızdan ayrıldılar. Midoriya'nın doktora görünmesi gerekiyordu ve Todoroki bunu anlamış olmalıydı.

"Zero mu?"

Bakugou'nun ani sorusuna karşılık olduğum yerde kalakaldım.

Olabilir miydi?

Bu kadar vahşi bir cinayeti işleyebilecek tek kişi oydu.

Lanet... Hepsi benim yüzümden!

Ellerimi simsiyah saçlarıma geçirdim ve gergin bir şekilde koridorlarda volta atmaya başladım. Polis siren sesleri uzaktan yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı.

"Hey, sakin ol."

Bakugou'ya döndüm. Gözlerim yaşarmıştı ancak onun karşısında bir kere daha ağlamak istemiyordum. Ellerimi gözlerime bastırdım.

Suçluluk duygusu o kadar pis bir şeydi ki insanın kendisini öldüresi geliyordu.

Ve ben kendimi öldüremeyecek kadar acizdim.

Ayaklarımı sürüye sürüye kırmızı gözlü Tanrı'mın yanına gittim. Ben ona sarılmak için daha kollarımı kaldıramadan o beni sıkıca sardı. Güven verircesine...

"Az önce olanları görmedin, duymadın ve bilmiyorsun. Tamam mı? Hiçbiriyle bir alakan yok, sivri dişli."

Elleri saçlarımı okşarken beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Eğilerek nazikçe alnını alnıma yasladı ve bana gülümsedi.

Sadece buruk bir tebessümle karşılık verebildim. Elimden başka hiçbir şey gelmiyordu.

Çünkü suçluluk duygusu, insanın varını yoğunu tüketiyordu...

Çok üzüyordu.

❀•°•═════ஓ๑♡๑ஓ═════•°•❀

Bölüm sonu!

♥︎♥︎♥︎

𝐁𝐚𝐤𝐮𝐠𝐨𝐮 𝐱 𝐑𝐞𝐚𝐝𝐞𝐫 | 𝑩𝒏𝒉𝒂 𝒙 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓 |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin