𝟺𝟷-) 𝚃𝚊𝚜𝚝𝚒𝚗𝚐 𝙳𝚎𝚊𝚝𝚑

143 16 32
                                    

•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

"Burası iğrenç bir yerdi. Her gelişimde nefret duygusunu iliklerime kadar hissedebiliyordum."

Kötüler Birliği sığınağına vardığımızda Niko yanımdan ayrılıp önüme geçti. Her seferinde kapıyı o açıyordu.

Nazik olması ne yazık ki beni etkilemiyordu.

İçeriye adım attığımda yine aynı his her tarafımı sardı. Karanlık gitgide içine hapsediyordu bizi.

Uzun ve geniş koridorda ilerlerken hemen sağ tarafımızda, bir koltuğa gelişigüzel bir şekilde oturmuş ve bıçağı ile oynayan Toga ile göz göze geldim.

Niko'nun yanında gölge gibi süzülürken ondan bakışlarımı kaçırmam zor oldu. Beni fark ettiğinde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirmişti.

Ayağa kalktığı gibi yanımıza zıpladı. "HOŞGELDİN AKİRA-CHAN!"

Toga, tam önümde durdu ve bıçağını çeneme yaslayarak başımı hafifçe yukarı kaldırdı. Ardından dudaklarını büzerek konuştu. "Ahh! Yüzündeki o ifade hiç değişmiyor değil mi? Yoksa hasta mısın?"

Ona her zamanki ifadesizliğimle bakmıştım. Boğazıma dayamış olduğu bıçak beni germemişti bile.

"Hayır."

Niko, çarpık bir gülüşle bana bir bakış gönderdi. Ardından da Toga'nın benim boğazıma dayadığı bıçağı kaptığı gibi kenara attı. "Şöyle ki Toga'cığım, Blood sevgilisi ile küçük bir olay yaşadı."

Mutlu musun şimdi?

Toga geriye çekilip şaşkın bir ifade ile bana baktı. "Haa? Sevgili mi?"

Göğsümdeki boşluk kendini hatırlatmak ister gibi kasıldı. Sanki daha da genişlemeye çalışıyordu. Acı çekiyordum.

Kırmızı gözlü Tanrı...

Nefes alamıyordum. Ondan bu kadar uzaklaşmanın verdiği his çekilmezdi. Onu hatırladığım her an ölecek gibi oluyordum.

Adım atamayacağımı hissettiğim an hızla Niko'nun kolunu tutup sıktım.

Işıklar titreşiyordu sanki. Zemin titreşiyor ve gözlerimin önünde silikleşiyordu.

Niko'nun bana seslenişini duyuyor ana herhangi bir tepki veremiyordum. Göğsümdeki sızı her geçen saniye artıyor, bedenimi yavaş yavaş ele geçiriyordu.

"Blood!"

"Akira-chan? Neler oluyor?! Shimura bir şeyler yap!"

Gözlerimi kırpıştırarak ikisine bakmaya çalıştım. Niko iki omzumu birden kavramıştı. Beyaz saçlarının gizlediği griye çalan mavi gözleri endişeye bürünmüştü.

Onu bu hâlde sayılı kere görmüştüm...

"Ben, iyiyim. Sıkıntı yok." diye mırıldandım Niko'dan uzaklaşmaya çalışırken.

Omuzlarımdaki ellerini daha fazla sıktı. "İyi görünmüyorsun ama!"

Kaşlarımı çattım ve kendime geldim. "O halde bakmayı bırak orospu çocuğu!"

Geriye doğru bir adım atarken hafifçe öksürdüm. Zayıflığa yer yoktu. İyi olmam gerekiyordu.

Toga ve Niko şaşkınlıkla bana bakarken fark ettiğim kişi ile başımı çevirdim.

Shigaraki gelmişti. Niko'dan biraz daha uzun olan beyaz saçları omuzlarından dökülüyordu. Kuru dudaklarında küçük bir tebessüm vardı.

"Hey, bakın kimler gelmiş? Dur tahmin edeyim..." Bana doğru yaklaşarak eldivensiz ellerini yüzüme yerleştirdi. "İkizin için geldin, öyle değil mi Yasu Akira?"

Gözlerimi kaçırıp başımı salladım. O sırada Shigaraki, Niko ve Toga'ya kaş göz işareti yaparak yanımızdan ayrılmalarını işaret etti.

Toga hemen gözden kayboldu ancak Niko kararsızdı. Bana son kez baktıktan sonra o da karanlığa karıştı.

Shigaraki, ellerini yüzümden çektikten sonra beni baştan aşağıya süzdü. "Neden sana yardım edeyim?"

Ben...

Başımı yere eğdim. Buna diyecek bir şeyim yoktu. Villain olmamayı ve onlara katılmamayı seçen kişi bendim.

"Lütfen, Shigaraki." Gri gözlerimi ona çevirdim. "Ne istersen yaparım."

Shigaraki başını yana eğdi. Gözlerinin önünden birkaç saniyeliğine şaşkın bir ifade geçmişti.

"İkizin senin için bu kadar değerli mi?"

"Evet."

Bana doğru bir adım atarak yavaşça yere çömeldi. Gözlerimin içine bakarken dudaklarında bir gülümseme oluşmuştu.

Gülümseyince aynı Niko'ya benziyordu.

"Tek bir şartla, Yasu Akira."

"Nedir?" diye sordum. Sonuçlar umurumda değildi.

Shigaraki bana doğru eğildi ve kulağıma fısıldadı. "Tüm bunlar bittiğinde, babanı ve anneni öldüreceksin."

Ne?

Kanım donmuştu adeta. Kıpırdayamıyordum. Söylediği şey kulaklarımda yankı yapıyordu.

Cidden bunu istemiş miydi benden? Ama neden? Bu onun ne işine yarayacaktı?

"Ah, sanırım neden böyle bir şeyi istediğimi düşünüyorsun." Ayağa kalktı. "Ailen All For One efendinin emirlerine karşı çıkıyor. Aslında onları öldürme görevini ben üstlenmiştim ancak seni görünce fikir değiştirdim."

Küçük bir kahkaha attı. "Aileni öldürme deneyimini kaçırmak istemezsin, öyle değil mi?!"

Diyebileceğim hiçbir şey yoktu. Konuşma yeteneğim elimden alınmış gibiydi. Shigaraki, yanımdan uzaklaşırken sadece arkasından bakabildim.

İkizimin kurtulmasına karşılık ailemin kanı.

"Kabul edecek misin cidden?"

Hemen arkamda Dabi'nin soğuk sesini duyduğumda irkildim.

Arkamı dönmeden onun sorusunu cevapladım. "Ölmeyi hak ediyorlar, ama benim tarafımdan değil..."

Omuz silktiğini hissettim. "Ölüm ölümdür, en nihayetinde biri bunu tadacak. Şu anda Shigaraki'nin kafesinin içindesin, dışarı çıkamaz ve kaçmaya çalışamazsın. Ya onun elleri arasında çırpınarak öleceksin ya da o kafesi kırmak için kendi aileni öldüreceksin."

Derin bir nefes aldı ve yanımdan uzaklaşmaya başladı. "Hangisini seçeceğini merak etmediğimi söyleyemem, küçük kız." Hafifçe sırıttı. "Cehenneme düşme yeter."

Haklıydı.

En nihayetinde biri ölümü tadacaktı...

❀•°•═════ஓ๑♡๑ஓ═════•°•❀

Bölüm sonu!

♥︎♥︎♥︎

𝐁𝐚𝐤𝐮𝐠𝐨𝐮 𝐱 𝐑𝐞𝐚𝐝𝐞𝐫 | 𝑩𝒏𝒉𝒂 𝒙 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓 |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin