Nefsimden mütebaki bu müptezellik bana. Aldanma sefilliğime, acizliğime. O yüceler yücesinden bir iz taşıyorum, ben de dil_efgar ile ağlıyorum. Bakma sen günahlarımın ağırlığına. Gönlün giriftarına uymaz akıl, sır, ilim, bilim. Gidecek gitmesi gerekene... Kendime değil ondan olana inanıyorum... Bilir misin sen? Taşlı tarlayı, bulutların dansını, peki çaresizliği bilir misin? Aşkı bilir misin peki sen? Nasıl da işler insanın içine... Bilir misin sen varlığı yokluğu. Yalnızlığın hırçın, uçsuz bucaksız uçurumunu. Hepsinin sorumlusu o...Temiz ağza yalan, yalana teslim olanın eline kan bulaştırır o... Üç harf, tek heceden ötesi... Cehenneme gözü kapalı gittin mi sen? Ben oradan geliyorum....
Artık uyandırıldım kör, yok edici uykumdan. Şimdi bütün o sefilliğin arasından sıyrılıp kurtulacağım. Bu defa o beklediğim kurtarıcı geldi. En umutsuz olduğum anda. Puslu, karanlık ve keskin kayalıkların tepesinde ben rüzgarla savaşırken. Kanımın son damlasına kadar hayata karşı nefretle dolmuşken, ölümlerin dindiremediği çaresizliğim sonzuz sanırken çıkageldi.
Uzun yeşil elbisesi rüzgarda çıldırmışçasına savruluyor. Haraketsiz dikiliyordu. Kara gözlerinde tanıdık korkutucu çekim beni ona doğru bir adım atmaya zorlamıştı. Onun kim olduğunu sonradan anlayacaktım. O an için bana adını bile söylemek istememişti. Kara büyünün üstadı bu kadın sayesinde şimdi buradaydım. Başı boş dolanırken geldiğim yeri anmak işime gelmiyordu şimdi. Hiç olmadığım kadar özgürüm. Ruhum ilk defa tatlı bir sarhoşlukla hafif. Bedenin sefil ağırlığından kurtulmuşum. Bir ürkek ceylanın korkak çelimsiz adımlarını takip ediyorum. Kendine güvensiz ama mutlu görünüyor. Kendi gibi değil, ama yinede tanıyıp bildiğim gibi. Tanıdığım ilk insan... Onu hayal meyal anımsıyorum. Dina'nın ziyaretinde yaptığı her ne ise bazı şeyleri anında hatırladım.
Bu kadındı beni Abaddona mahkum eden... Yakıcı nefret duygularıyla gelmiştim buraya. Onun yaşam döngüsünü tıpkı bana yaptığı gibi cehennem yönüne çevirmeye gelmiştim. Ama gülümsüyor. Bir sebep gerekmiyor gözlerinin ışıldaması için. Başının üzerinde uzanan koyu gölgeleri ve heybetiyle gökyüzüne bakması yeterli. Onu gördüğüm an haklı nefretim hafifledi, anlamsızlaştı.
Neden? Neden beni mahvetmeyi seçti. Beni kocasını öldürmem için kışkırtan kendisiydi oysaki. Eski dostumun katili olmuştum onun için. Ve O hâlâ dünya denen bu yerde zevk içinde yaşarken, ben bir çamur kuyusunda insanlık haysiyetinden kalma kalıntılardan bir medeniyet kurma çabasındaydım. İşin ilginç yanı hatırladığım o küçük ayrıntılar da gerçekten beni seviyor gibi davranmasıydı. Şu an bile o masum güzelliğiyle büyülendiğimi hissediyordum. Keşke beni de koyu gölgelerim ve gök gürültülerimle gerçekten sevmiş olsaydı...
Her zaman kavgacı, karmaşık bir adam olmuştum. Kavga çıkarmak benim için istemsizce gelişen doğal bir olaydı. Ama bu salt benim suçum değildi. Yaşadığım yerlerin doğasında vardı bu... Eğer gücünü göstermezsen bir başkası erken davranıp güç gösterisinde bulunduğun da her şeyi tepetaklak değişmesinin kaçınılmaz olduğu batakhanelerde yaşıyordum. Yine ona baktım... Çok zararsız ve çelimsiz görünüyordu. Hayatımı mahveden kadın olmasına inanmak tüm anımsadıklarıma rağmen zordu. Şimdi bile onu kolaylıkla kabullenebileceğimi hissettiğimde bunca zaman sonra bana yardım elini uzatan Dina'ya ihanet ettiğim kanısına vardım. Ama elimde değildi, onu kendime istesem de Abaddonda ki sefil hayata ayak uyduramazdı. Eğer mümkün olsaydı... Mümkün olsaydı taş olup yağdığımda dahi ona değmezdim. Belki de en çok onu incittim ben. En sevdiğimi incitmenin can acısıyla daha yabani oldum ve hiç olmadığım kadar yırtıcı. Kurtuluşa olan inancımı yitirmiştim. Duygu adı verilen insan zenginlikleri ölüp gitmişlerdi algılarımdan.
Onca zaman sonra, tamda bedenimden ayrıldığımda, unutmayı asla dilemeyeceğim bir sızı hissettim. Acıtan ama vazgeçemeyeceğim bir sızı. Onun yokluğunun verdiği acıydı bu. Kendimle beraber unuttuğum en büyük kaybım. Bana hislerimi geri vermişlerdi adeta. Onun yakınlarındayken yeniden hissetmeye başlıyorum. Biliyorum ki sadece o çekip çıkarabilir beni karanlığımdan.
Espila, bilge, genç, güzel ve gaddar kadın. Şimdiyse toy ve soluk. Tıpkı Eymen ve Babür'ün onunla tanıştıkları zamanlarında oldukları gibi. Bir beni adem... Ötesi yok. Bu haliyle o kadar sıradan ki... Küçük adımlarının, kalp atışlarının sesini duyuyorum. Saçlarının rüzgarda uçuşurken çıkardığı ses. Kimse bilmez ipeksi bir saç telinin rüzgarla çarpıştığında çıkardığı sesi. Ben bilirim.
Boşlukta dolanıp duran avare bir ruhken tüm sesleri duydum. Kalbinde yer bulamadığım bir kadını sevmekmiş suçum. Beni öldüren de yaşatan da bu aşktır, topraklarımdan ayıran, insani duygularımdan uzaklaştıran da. Öyle uzun zaman oldu ki onu görmeyeli. Yaşananların sadece benim hayal gücüm olduğuna inanmak üzereydim. Ama vazgeçmedim. Eymen'in beni ona götüreceğini biliyordum. Şimdi buradayım. Espila'nın onun adımlarını takip eden genç adamdan. O genç adamınsa peşinde ki bu avare ruhtan haberi yok.
Küçük adımlarıyla vapura doğru koşturdu. Düşmek üzere olan beresini eline aldı koşarken. Telaş. Dünyevi bir telaş. Zaman öyle önemli ki etrafta koşanlara baktığım da. Hey gidi Dünya... Hey gidi toprak... Hey gidi. Vapurda yanına oturdum. Hissedemesem de soğuk olduğunu görebiliyordum. Bütün insanlar içerilerdeyken o dışarıyı seçmişti. Solgun teni soğuktan daha da solgunlaşmıştı. Merakla genç adamın ona kendini göstermesini bekliyordum. Bir gölge gibi dolanıyordu kızın peşinde. Korku salıyordum onun kalbine... Sevilmeme korkusunu hiç tatmamış bir ruha, yeni ufuklar açıyordum. Korkuların en büyüğüdür o. Sevgisizlik. O da biliyor. Sonunda fark etti adamı Espila. Gözlerini kaçırmadan ona baktı. Beni kıvrandıran bir hayranlık vardı bakışlarında. Genç adam kıpırdanmadan çelik gibi duruyordu oracıkta arkası dönüktü. Oda aşinası olduğu, binlerce hâlin içinden, bin birincisine bürünmüş şehri seyrediyordu. Belki de hiçbir şey görmüyordu. Sanki oda benim gibi hissiz. Merakla yüzünü dönmesini bekliyorum Eymen'nin. Bu yakıcı buluşma anı için sabırsızlık gösteren yine bendim. Espila... Aynı güzellikle zuhur etmiş hayata.
Ruh olup uçmak istediğim çok olmuştur. Şimdiyse bedenimi istiyorum. Bu toy bakışlarla buluşmak. Onların gözlerime baktıklarında verdiği o eşsiz duyguları yeniden yaşamak. Sızı yine acıttı. Adem olmak öyle eşsizdir ki, kaybettiğiniz vakit acılarınızı dahi özlersiniz. Bir süre şehrin cazibesine kapıldım. Küskündüm bu topraklara. Bu topraklara doğmadan insan olunmuyordu. Benim yaşamım komple intizardı. Bu topraklara... Espilama... Ona ilk temasımda geçmişle ilgili daha net bilgiler üşüşmeye başladılar ruhuma. İlk hatırladığım sözler onun gaddarlığından çok uzaktaydı.
"Elimden tut Espila, sen benim iyiliğimsin... Ancak sen yanımdayken iyi olabilirim. Sen benim mutluluğumsun."demiştim.
Gözleri ağlamaklıydı. Bana nefretle bakması gerekirken içlerinde hâlâ sevgi ve şefkat vardı. Zorlukla gülümsemişti, can acısının içinde nasıl gülümserse insan aynen öyle. Acı dolu. O an gülümsemesi bir fedakarlıktı sanki. Espila fedakardı, Espila benim olamadığım her şeydi.
" Senin elini tutmam hiçbir şeyi değiştirmez Babür."demişti. Donup kalmıştı gülümsemesi yüzünde" ben seni daha iyi bir insan yapamam, buna gücüm yok. Sen mutluluğu benim cehennem saydıklarımda bulanlardansın. İçimde fırtınalar kopmuştu, ama izin vermedim onu incitmelerine." Sen benim için her şeysin. Mutluluğumsun."dedim tekrar. Bir çocuğu avutur gibi gülümsedi bu defa. Kaşları kalktı, alnında belli belirsiz çizgileri göründü." Hayır Babür benim huzurlu, sakin dünyam sana zindan olur. "demişti.
Sonrasında arkasını dönüp çekip gidişini izledim. Belinden aşağı süzülen saçlarında bukleler vardı. Kahverenginin arasında güneşten bal rengi şeritler parladılar. Yutkundum. İstemesemde arzuyla baktım ona. Çok güzeldi. Onunda anladığı gün gelecekti. Elbette beni kabullenecekti. Yeryüzünde hiçbir kadın onun kadar sevilmemişti. Asırlarca içimde biriktirdiğim nefret sönükleşir gibi oldu.
Benim hala çözemediğimse kaç Espila vardı. Biri esilalı zarafetinin temsilcisi fedakar naif Espila... Biri kara büyüye başvuran, kocasının ölümüne sebep olan, aşk yeminleri ettiği hırçın adamı; beni cehennemin dibine yollayan gaddar Espila... İkisi de fazlasıyla sahici duruyordu hatıralarda. Bildiğim tek bir şey vardı ki birinden birisi yalandı. Onun kadar iyi melek taklidi yapan biri daha yoktu kainatta.
Hakkındaki her şeyi bilmeme rağmen şu an rüzgarda titrerken yeniden aşık oluyormuş gibi yapan kadın fazlasıyla sahiciydi. Fazlasıyla gerçek... Eymen de benim gibi uslanmayacaktı anlaşılan. Acaba onun Espila'nın yaptıklarının ne kadarından haberi vardı. Her şeyi bildiği halde onun için bu köhne dünyaya gelmiş olabilir miydi? Şüphesiz yüzleşeceğimiz günde gelecekti. Ben Dina'dan öğrendikleriyle Espila'nın kalkanını aşılabilir hale getirdiğimde... Bir şeylerin değişme vakti gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Science Fiction"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...