48-Ruhun Dirilişi

38 3 0
                                    

(ZEYNEP  Espila) 

          Ruhun uyanışı sancılı bir doğumu andırıyordu. Tüm bu acının için de muhteşem bir zevkle aslıma dönüyordum.  Fiziksel acıyı ve tanımsız bir zevki aynı anda tecrübe ediyordum. Geçmiş hayatlarımın yükü biniyordu omuzlarıma. Yanıyor, pişiyor, kavruluyorum. Zeynebin aciz ve boş hülyaları zavallılaşıp küçülüp yok oluyordu içim de. Böyle miymiş  yer  ve  gök.  Böyle  miymiş  hayat. Mavi  gök  yüzünün altında  saklananların  sırrı  hikmeti... Kainatın raksı... Emre  uydum  ve  bedene  geri  döndüm.  Geri  dönmekten  korksam  da  dönmek  zorundaydım. Çalacağım  kapı  belliydi. Her  daim  orada beni  bekliyordu. Bedene  dönüşle sancılar dayanılmaz oldu.  Başım  dönse  de  yavaşça  kalktım.  Hala  perdelenmiş  sırlarlaydım. Bugün  melekler  etrafım  da....  Bir  tanesi  var  ki  kanayan  kalbimi  avuçlamış  sıkmakta...  Melekler uçuşur  durmaz.  Bir  tanesi  var  ki  düğüm  olmuş  boğazımda.  Bugün  nurdan  elbiselerini  gördüm alemin.  Salınıyorlardı   etrafımda.  Bugün  uyanma  günüdür.  Bugün  benim  doğum  günümdür.  Bugün  dönüş vaktidir  aslımıza. Yavaşça  doğruldum.  Elim  kalbimin  üzerindeydi,  gözlerim  kapalıydı.  Karanlığım  da  ışıklıydı. Kapadım  gözlerimi  yine  görüyorum.  Zaman  doldu.  Herkes  selam  verip  çekiliyor  huzurdan.  Tüm ruhlar  görev  yerine  geri  dönüyor.  Her  gülümsemeye  başımı  eğip  selamlıyorum.  Ruhlar,  bedenler, cinler,  kuşlar  çekiliyorlar  bir  bir.  Bedenimin  ağırlığını  hissetmiyorum  bile.  Zaman  kavramı  da  uçmuş zihnimden.  Dermansızlığı mızın  içinden  çırpınan  bir  kalp  var.  Öyle  ki  telaşlı  ama  korkusuz.  Şimdi  o kalp  biliyor  kime  ait  olduğunu.  Sessizce  bekledim  insanların  çekilmesini.  Onlar  benim  için  burada değillerdi  biliyordum.  Ben  hiç  kimseydim.  Bilmem  gerekeni  öğrenmiştim.  Dudaklarım  büküldü. Ruhum  titreşiyordu  uyanmanın  sevincinden.  Son  insana  kadar  açılmadı  gözler.  Hiçbir  isim,  hiçbir şey  yoktu.  Ama  ben  orada  ki  herkesi  kendimi  bildiğim  gibi  biliyordum.  Söze  gerek  yoktu.  Yolcular çekildi  gölün  etrafından.  Tek  bir  ruh  kaldı.  Usulca  açtım  gözlerimi.  Babür  orada  öylece  dikiliyordu. Ayrılmak  istemiyordu  yanımdan.  Korkusunun  kokusunu  duyuyordum.  Henüz  yolun  başındaydı.  O da  benim  gibiydi.  Bakışlarıma  cevap  verdi,  korkularına  rağmen  bedenine  döndü.  Kara  büyünün mahvettiği  beden  ruhuyla  buluşunca  hareketlendi.  Zorlukla  doğruldu  Babür.  İçim  ona  karşı  minnet ve  hayranlıkla  doluydu.  Benimle  birlikte  atladığı  karanlık  kuyuda  neden  yaşadığını  dahi hatırlamıyordu. 





_"O  ne  olacak  ?"diyerek  Eymen'in  bedenini  gösterdi.  Usulca  eğildim.  Eymenin  sandala uzanmış  bedenin  yanına  oturdum.  Nefes  almıyordu.  Başını  kaldırıp  dizlerime  yatırdım.  Fazlasıyla hareketsizdi. Nefesini  daha  büyük  dikkatle kontrol  ettim. Hayır  nefes almıyordu. Nefessiz  kaldım. ___" Öldü mü?"diye sordu  Babür. Ona  baktım. Sorusunu yanıtlamadım. ___"  Şimdi  ne  yapacaksın?"diye  sordu  sonra.  Bir  gölün  orta  yerinde,  Eymenin  bedeni  ve Babür  ile  yalnızdım.  Tek  bir  kuş  sesi  bile  duyulmuyordu.  Etrafa  göz  gezdirdim.  Sonra  Babür'e dönüp fısıldadım  gecenin  ayazına karışan  sesimin kuvvetine şaşarak.   ___"  Eymen'in dönmesini  bekleyeceğim." Güneşin  dönmesini,  gidenin  gelmesini  bekleyeceğim.  Ölüme  koşar  gibi  seveceğim  seni, elimde  olmadan.  Her  nefeste  ölüme  koşmaz  mı  insan.  İşte  bir  nefes  daha,  bir  nefes  daha  ve  bir  nefes daha.  Öylece  güneşimin  doğmasını  bekleyeceğim  bu  bedenden,  o  gözlerden.  Bu  beden  bir  güneşin konakladığı  tendir  ne  de  olsa.  Espila'nın  güneşi.  Benim  güneşim.  Ondan  başka  bir  şeye  ihtiyaç yoktu. Saatlerce  bekledim.  Açmıyordu  gözlerimi.  Gece  inmişti  gönlüme...  Ölüm  gelmişti  bu göle...  Bekliyorduk  gelmesini.  Nefesten  çok  dua  ederek.  Kendimden  çok  severek.  Ve  inanarak. Korkusuzca  bekledim.  Endişe  etmeden.  Umutsuzluğa  düşmeden.  Göz  yaşlarıma  engel  olamadan. Gece  karanlıktı.  Güneş  gibi  her  türlü  nurda  çekilmişti  bu  yerden.  Ay  bile  yoktu,  bulutların  arkasına saklanmış  yıldızlar.  Sanki  varlık  kaçıyor  benim  olduğum  yerden.  Sanki  kabullenmemi  bekliyor Eymen'in  gidişini.  Bu  gidişin  dönüşü  yok  diye  kulağıma  fısıldıyor  rüzgar.  Ağaçların  arkasına saklanmış  ne  yapacağımı  merak  ediyorlar.  Gülümsüyorum.  Şimdi  bende  Eymen'imi  bekliyorum.  Onun  bana  gelmeyi  bekleyişi  gibi,  hatırlamamı  beklemesi  gibi.  Eymen'imi  bekliyorum.  Bilinen  en ıssız  gecedeyim.  Onun  beni  beklediği  gibi  bekliyorum.  Her  dakika  bin  yıl  gibi  yakarak  geçiyor ciğerlerimden.  Her  nefeste  soğur  sanıyorum  içimin  ateşi  korkarak  nefes  alıyorum.  Her  nefesle yangınımı  besleyerek  bekliyorum  Eymen'i.  Aşkın  sırrına  ermek  için  bekliyorum  onu.  Elimde olmadan  bekliyorum.  Ben  bu  dünyaya  onu  sevmeye  gelmişim  ve  beklemeye,  hasretini  çekmeye. Ağlamaya gelmişim... Yokluğunda ki  fakirliğimin derdini  çekmeye...   ___" Espila... O öldü..."dedi  Babür. ___"O  ölmedi  Babür.  Geri  gelecek.  Aslında  ona  hiç  ihanet  etmediğini  öğrenmek  için  geri dönecek.  Sana  teşekkür  etmek  için  dönecek..."dedim.  Bedenleri  güçsüz  iki  eski  dost  birlikte  onu bekledik. Karanlığa  bir  ışık  doğdu...  Önce  göğe,  sonra  yere  baktım.  Bulamadım  kaynağını.  Gölün derininden geliyordu ışık.  Gölün içinden doğuyordu güneş.  

ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin