Abaddonun çamurlu sokaklarındayken geri dönmüş olmam daha da katlanılmaz bir hal alıyordu. Müptezellik ihtiva eden bu yer tüm benliğimi müphem bir karanlığa çekiyor, kurtuluş umudumu benden aldığı yetmediği gibi ademliğimden kalma son kırıntıları da yok ediyordu.
Varlığına yeniden şahit olmak gömüldüğüm cehennemim de toprak, toprağım da onun çiçeklenmesine sebebiyet vermişti. Bedenim kara büyünün ağır yaralarını kaldıracak kadar güçlü görünse de bitkindim. Riyakar, garabet, insanlıktan çıkıp mahlukatlığa meyletmiş topluluğum gözümü korkutmaya başlamıştı. Mücadelem cevapsız kalıyor, insanlık çizgisine yaklaşmalarını arzu ettiğim bu insan müsveddeleri adaletsiz çarklarının içinde yaşamanın dışında bir düzeni hayal dahi edemiyorlardı. Köleler ve zenginler diye ikiye bölünmüştü halk. Ezenler de ezilenler gibi düşkün bir hayat yaşıyorlardı. Hiçbir şeyin kıymetinin olmadığı bu alemde adem kalmak cesaretten, mücadeleden, iyi bir hafızadan çok daha büyük bir şey gerektiriyordu. Bir an onun da burada yanımda olduğunu aklımdan geçirdim. O zaman mümkün olur muydu bu garabete teslim olmamam? Hemen kovdum bu saçma hayali kafamdan. Bütün bu saçma sapan karanlık kadar korkutuyordu onun varlığının aklımda dolaşıp durması. Öyle dayanılmaz bir boşluk... Boşluğun içinde sancılar ki adı koyulmaz unutulmuş duygularla yoğrulmuşlar. Müsaade edemezdim. Bu kötülüğü kendime yapamazdım. Sokaklar kötü şaraplarına en yakın dostlarıymışçasına sarılmış, pis kokan dilencilerle doluydu. Her an bir içki parası cinayetinin maktulü olabilirdiniz. Derme çatma kulübeler, sudan ve temizlikten haberi olmayan insanlar. Zenginler için çalışıp evlerine geldiklerinde insan gibi yaşayamayan, aslında insan gibi yaşamanın ne olduğunu pekte bilmeyenler... İşte Espila'nın beni mahkum ettiği hayat... Eymen Zeynep'i terk ettiğinde bende onlarla uğraşmayı bırakmaya karar verdim. Son bıraktığımda Espila perişan haldeydi. Ve bedenime döndüğümde nasıl bir ıstırapla yaşamaya çalıştığını ve aslında göründüğünden katbekat daha güçlü olduğunu anlamam uzun sürmedi. Kara büyünün onmaz şeametiydi bu... Oysaki nasılda kırılgan görünüyordu. Onu görmek, geçmişi tüm çıplaklığıyla hatırlamaya başlamak, hayatıma olan nefretimi dayanılmaz kılmaktan, hatıraların mutedil havasında ıstırabımın katlanıp harmanlamasında başka ne işe yaramıştı? Tuhaf bir şekilde hayali, beni görmeyen gözlerinin Eymen'e füsunlu bakışlarını atamıyordum hafızamdan. Sanrılarla dönen geçmiş beni çileden çıkarıyor. Yüzyıllar öncesin de ki o ilkel hayatın cazibesine kapılmak hezeyanıyla baş etmek güç geliyordu. Bunca zamanlık yaşam savaşım hep hakikatlerle olmuştu. Kanla, etle, bıçakla, adem kılığındakilerle...
Geçmişle, onun bahtsız umutlarıyla, görünmeyen bunca duyguyla savaşmak yepyeni olduğum bir mecraydı. Savaşların, yokluğun hiç bitmediği bu vahşi ırkla daha kaç hayat geçirebilirdim ki ruhuma pusu kurmuş mazi kendini hatırlatma yarışına girmişken. Bu ceza bitmeyecekti. Geçmişle olan bağın sağlamlaştırılmasının bana hiçbir faydası yoktu. Adımlarımı hızlandırdım. İçki almaya gidiyordum. Şaraptan başka dostumda sığınağımda yoktu. Dina adlı kadın bana hatırı sayılır sayıda yiyecek, ve değerli madeni eşya temin etmişti. O yüzden artık bu etraftaki sefillerle konuşmak zorunda kalmayacaktım. Tüm vücudum titriyordu. Umarım kara büyü denilen bu illet beni bir an önce öldürürdü. Vücudumdan soğuk terler dökülüyordu. Yolun kenarına doğru giderek yere çömeldim. Tükenmiş dermansız beden kendini daha fazla taşıyamayacaktı. Neredesiniz diye haykırmak istedim? Gitmeyin benden, yaşamak için size ihtiyacım var diye yalvarmak istedim. Üstünkörü geçerdi beni hep gam. Şimdi beni perişan eden bir kedere atıyorum çelimsiz adımlarımı. Yok... Yok... Beni yıkan büyü değildi galiba. Beni öldüren bu duyguların istihkakıydı. Teslim olamazdım bütün bu anne kucağı gibi yumuşak muhayyellere. Nasıl sararlarsa zihnimi, aynı şiddetle öldürürlerdi beni... Gücüm tükenirdi bu ummanda. Oraya levhi mahfuzda korunanlar dalabilirdi ancak. Onlara umman olan sular bana ateş olurdu bildim. İstemsizce iğbirar hissetti içimdeki yanmaya hazır nefer... Nasılda hevesliydi teslim olmaya. Kavgadan çekilip ummana karışma umuduyla ateşe atlamaya... Senin kaderin değil dedim ona... Seni ummana değil Abaddona atan ateşe bir kez daha atılmak neden? Sen kaderin allı pullu aşk çocuğu değilsin anladın da, tekrar mı tecrübe etmek istiyorsun? İşte böyle başlardı bu işler... Önce kendinle savaşmaya başlardın. Savaşın büyüdükçe ateş de büyür, onlar devleştikçe sen küçülürdün. Düşüncelerime dalmış giderken onu fark ettim. Caddenin ortasında dikilmiş beni izliyordu. Buralardan olmadığı her halinden anlaşılıyordu. Işıl ışıl bir ten, boylu boyunca uzanan yeşil bir elbise... Kocaman gözlerinde cihanın sırlarına sahip olmanın verdiği güven. Onun karşısında olmanın vereceği can sıkıntısına taliptim şimdiden. Merak hastalık gibi sarmıştı nefretimi, kinimi, yaşama tutunan mahlukatlığımı... Yanına vardım. Onunla ilgili bir sorunum yoktu ama artık Espila ile niye uğraştığını da bilmek mecburiyetindeydim. Yeni bir hüsrana atılma isteğine karşı koyma gücümün olmadığını bilsem de daha dikkatli olacaktım. Ve bana kara büyü yapmayı öğreten bu kadın tarafından maşa olarak kullanılmayı artık öncelerde olduğu gibi görmezden gelmeyecektim.
" Demek buradasın?"dedi. Görevimi yarım bırakmamdan hoşlanmamıştı anlaşılan. Beraberce aracına yürüdük. Onda dikkatimi çeken ikinci şey ise bana ulaşmak için bunca zahmete girmesiydi. Hiçbir biçimde büyüye başvurmuyordu. Oysaki benim yaptığımı yaparak bana ulaşması çok daha zahmetsizdi. Ve kısa süreli bir büyü de onu öldürmezdi.
" Neden görevini yarım bıraktın?"diye sorduğunda verecek net bir cevabım yoktu.
" Espila dan ne istiyorsun?" Onu buracıkta öldürebilirdim. Bu benim için oldukça kolaydı. Ama bu kadının beni Abaddondan kurtarabileceğine dair beklentilerim bana engel oluyordu.
"Seni bu gezegene mahkum eden kadından bahsediyoruz. Benim onunla olan husumetim bu durumda önemini yitiriyor."Dedi. Abaddon lisanını benden daha kıvrak biçimde konuşuyordu. Bana hala hangi medeniyetin mensubu olduğunu söylememişti.
" Onun düşmanlığı bana bir şey kazandırmıyor. Ben buradan kurtulmak istiyorum. Tek istediğim .
" Hiçbir şey bilmiyorsun. Eymen yine onun yanında. Oraya dönüp planın devamını hayata geçirmelisin"dedi. Hala anlayamıyordum, Eymen ve Espila onu neden bu kadar ilgilendiriyordu.
" Benden korkmuyor musun, seni şuracıkta öldürebilirim." derken son derece ciddiydim. Bu iki yüzlü kadın kara büyü yapmanın başıma açacağı dertleri benden saklıyordu. Ölmek tüm bu sıkıntıların yanında hafif kalırdı.
" Ölüm ben ve halkım için doğumla eş değerdir." Beni bu müptezellikten kurtarması için her türlü oyununa alet olacağımı biliyordum. Ama bu sefer daha temkinliydim. Bıkkınlığım, sefil hayatım, cahilliğim beni onun kuklası yapsa da hatıraların geri dönüşü ölçüsünde güçlenebilirdim. Abaddonda ki kölelerden hiçbir farkım yoktu. Oysaki bu ırkı köleliğe baş kaldırması için fişekleyen o azınlığın lideriydim. Öte yandan bu hayattan bıkmış, ateşe koşmak için ölen Babür'ü susturamayacağıma emindim. Espila'yı istiyordum. İntikam için değil... Kendim için. Kadın tüm hislerimi anlamıştı adeta, müstehzi ifadesi içimde tiksinti uyandırmıştı nedense... Bilemedim... Onda beni deli eden şeyin adını koyamadım. Belki bu Espila'nın düşmanı olmasından, ona zarar vermeyi istemesinden ileri geliyordu. Kimdi bu Espila. İçime attığı tohumlar kaç bin yıllık uykudaydı. Ben intikam diye inledikçe depreşen insanlık da neyin nesiydi? Her ipucundan ziyade bu kadının bende uyandırdığı bunca taze, hassas olduğu kadar mahrem hissiyatla ne yapacaktım şimdi? Kim katiline karşı bir bağlılığın yeşermesine müsaade eder? Her türlü alemin en tesirlisi de olsa koparıp atacaktım onu. Cihandan, hayattan, ruhumdan, bedenimden. Yoktu başka yolu. Ya uyanan bu Babür'e yoldaş olur... Ya da kara büyünün dipsiz kuyusuna birlikte yürürdük. Kararımla birlikte can sıkıntım hafifledi. Her şeyi çözmüş olan karşımdaki kadının memnuniyeti benim için endişevericiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Ficção Científica"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...