BABÜR
En büyük kabusuymuşum gibi korku dolu gözlerle bakıyordu bana... O efsunlu bakışların bu deli adamın bağrında kopardığı tufanı tahmin dahi edemezdi. Bir canavar ... Nedendi bunca korkmak? Karanlık üstüme mi sinmiş, leş mi kokuyorum, kargalar mı geziyor ensemde... Geçtiğim yerlere de mi görünüyor geçmişimin muayyen kanlı mizacı... Çırpınsam da faydasız. Öyle söylüyor bakışları. Etkisi tanıdık bakışlar, sarsıcı, nazende, derin olduğu kadar da taze... Alt üst olmuş gudubet bir adam, müstehzi halimde kasıt. Kastımda kabuk. Kabuklarımın altında kanayan korkularım... Muadili olamadığım Eymen. Kaderin lütuf'una mazhar, öyle ki o cihan çiçeği tarafından sevilmekte. Aynı ürkek bakışlar, aynı delirten kırmızı dudaklar. Aynı narin Espila. Daha aşık bu defa, toy belki... Ama daha çok hayat verecek dokunduğu toprağa. Bir mahlukata bakar gibi, tiksinerek baksa da mutat değilim karşısında olmaya. Her bakışta sarsılışımı hırçınlığımla örtme gayreti içindeyim. Eymen deyişinde anlayamadığım bir büyü rahatsız ediyor, delirtiyor. Umurumda olmasın istesem de iğbirar olmamak gelmedi elimden. Gücenmişlik daha da hırslandırdı belki. İçimde tomurcuklanan insanlığı; en mahremimi savaşarak, ölümüne korudum. Rüzgarına kapılmaktan korksam da yanında kalmak için her türlü düzenbazlığı yapacağımı anladığımda duyduğum hayal kırıklığı hezeyanlarıma dur diyebilme irademe olan inancımı sarstı. Korku dolu gözlerine rağmen yanında olmak bedbahtlığından vazgeçememem. Her bakışında yumuşayan kalbin hüsranında eriyip perişan olmam... Tüm bu perişanlıklarımı eskilerden kalma ezbere hallerimin kasvetine boğma gayretim. Gamsız hallerime sarındım ki taze acılarım görünmesin, hissedilmesin. İstihza neşreden gülüşlerimi kuşandım kalkan diye. Bunca savunmasız değildim belki uyumadığım, korku dolu abaddon gecelerinde... Karanlığa, güvensizliğe, kalleşliğe savaş açmış o genç çocuk daha cesur ve kuvvetliydi şüphesiz. Bin yıl öncesinden dil_dade yüreğin küflenmiş efkarının dumanından sarhoş, sarhoşluğumdan kelli savunmasızdım. Şimdi ikrar edemezdim halimi... Ne onlara... Ne kendime... İç muvazenemi sağlama gayretindeyken, kalkanımın sağlamlığından emin olamasam da, bu yeni münakaşalarda tecrübe kazanmaktaydım. Günahlarımızın tüm ruhumuzu kapladığını sanıyorlardı belki. İşte kalkanımı güçlü kılan onların ön yargıları. Onun gözünde ki o korku idi... "Helak edici" anlamına gelen garabet bir gezegenin hastalıklı mahsulüyüm elbet. İnkara ne hacet. Esilaya nisbet ile dünya bile yetersiz, sathi iken. Abaddon kıyas pek tabi kabul etmezdi garabetliğinde. Esilanın muhteşem doğasına eşlik eden o sanatı aşkla buluşturan yapıları gördüğümde o garip yerleşik duyguyu anımsadım. Esilalıların dokunduğu her şey güzellik lafzına yeni bir boyut, yaşanmışlık kazandırıyrdu. Dünyadan eli eteği çekilen esila halkı bir cennet inşa etmiş, kendi kaderlerine bıraktıkları dünya mimari bir çöplük haline gelmeye yüz tutmuştu. Nefis miydi tüm karanlık taraflarımızın müsebbibi. Düzen isteyenlerin kasvetli yapılarında ki huzursuzluğu... Nefis miydi bizim cehennemimiz? Esilanın ummanında aydınlık gülüşlerle ışıldayan yüzlere bakılınca nefsin yokluğundan, ruhun o hoş üstünlüğünden gayrı ne gelirdi akla. Ben miydim nefse laf diyecek melun. Dünya diyarından kovulmuş eli kolu bağlı bahtsız mahkum. Sıkıntıyla ibtila ederken bir anlığına kalkanımı düşürdüğüm hissine kapıldım. Nasıl bir tekellüfe atılmıştım. İç savaşıma sebebiyet veren insanların yanında olmak külfet haline gelse de şimdiden. Gitmemek... Gidememek neden? Kendi mahkemem de idam olunup, hafifletici sebepler bulunup yargılama üstüne yargılama yaparken. O nazende varlığın büyüsüne kapılma zevkini şiddetle reddetmekteydim. En kolayı bırakmak mıydı kendini? Bunca şartlanmışsa varlık. Ne zormuş teslimiyet. Bir anlık zevke dahi... Hep savaşan bu adam için ne zormuş, savaşmaktan gayrisi. Mücerred bir adamın aslında kendi tenhasında tekliğini, yokluğunu kavraması için tüm bu yaşananlar şarttı demek. Bu çoklukta hangi akıl istihkakı olan teki bulabilir? Hak sahibine teslim olmalıydım. Teslimiyetteki aczime rağmen bu yeni savaşa iştirak edecektim. "İsimler sanıldığından mühim ve tesirlidir yaşam sahnesinde." Öyle söylemişti Espila ... "Zamanla adının kalıbına bürünür kişi, isim insanla, insan ismiyle benzeşir." Sonra benim ismimin ne anlama geldiğini sormuştum ona. Güzel yüzünden tatsız bir gölge geçmişti, bugün gibi hatırlıyorum. Susmuştu... Israrlı bakışlarım sonrasında yanıtlamıştı sorumu. ___" Babür... Böbürlenme ve hükümdar manalarına gelir." Demişti. Sonra devam etti... ___" Bir tür yırtıcı hayvan, kaplan çeşidi olduğu da bilinir." Dedi sıkılarak. Sıkılmalarına, duraklamalarına bir anlam verememiştim tabi... ___" Ne var bunda... Yerinde manalar bunlar... Benimle uyumlu... Yırtıcı bir kaplanım ben. Hükümdarlığa yakışır bir yaradılıştayım..." Diye söylenerek böbürlenişimi de anımsıyorum. Oysa güzel gözlerinde endişe, öylece baktı bana... Her şeyi görüyordu belki de. Sihirliydi bakışları. Cehaletimi görüyordu, sonsuzluğa Abaddona saplanıp kalmış kaderimi görüyordu. Onun merhametli, sırlı yaradılışının aynasıydı o gözler. Mana o gözlere od olmuş, hangi kahraman karşılarında uğradığı hezimetten yüksünebilir. Afitab_cemalini gördükten sonra onun tarafından bilinmekten başka hangi amaç güdülebilirdi. Sadece o var diye nefes almaktı benim ki... Nasıl bir acizlik... Babür... Yırtıcı bir hayvan, hükümdar. Şimdilerdeyse daha kötüsü. Amon Lucifer diyorlardı bana. Zorbalıkla Babür dedirttim Abaddondakilere. Amon; koç başlı üreme tanrısıymış... Lucifer ise; ışık getirici, sabah yıldızı olarak bilinse de, sonradan şeytan olarak kabul edilmiş. Ama Babür derler bana. İsmimin her anılışında içim titreyerek bakarım adımı söyleyene... Şimdi anlıyorum bunca zaman adım zikredildikçe titreşen o duygu onun hatırasıymış. ... Bunları bilseydi beni sever miydi? Asla... O kadar yüce değil. Hayır... Hayır... Espila bile o yüceliğe sahip değil. Dina onu kara büyüyle yaptığımız mutat işlemi sürdürmemi söyledi. Kara büyünün müphemliğini onun adına göze alamadım. Hala konu o olduğunda dur diyen bir dil_dade vardı içerimde. Biliyordum kara büyü bir yok oluştu, intihardı. Onunla o müphemliğe gitmek bir hayli kolay görünse de... Yapılabilecekler bitmemişti henüz. Dina'nın tüm karşı çıkmalarına rağmen, beni Espila ile buluşturmak zorunda kalmıştı. Günler ve gecelerce onun peşi sıra dolaşırken bazen yanında ve arkadaşı gibi, bazen karanlık saklı hınç dolu bir gölge gibi. Günlerce haftalarca dolaştım peşi sıra. O bir kez öldü, ben her an, her saat. Kıvrandım acıdan... Ben bile bir hayalet olduğuma kanaat getirdim zamanla... Eymen ve Babür... Nereden bilebilirdim ki bir gün en yakın arkadaşımın, yoldaşımın sevdiği kıza aşık olacağımı? Aşk cinayeti miydi bu? Kabul edemiyordum hala... Öyle olamazdı. Bilemezdim... Çabaladım ondan uzak durmak için... Çok gayret sarf ettim... Halbuki levhi mahfuzda müsecceldi olanlar, olacaklar. Herkese aynı müsavat ile davranan kadının zarafeti güneşin doğuşundan şaşırtıcı, bizlere hayli yabancıydı. Bize insanlığı öğretmişti oysaki... Bütün adem algılarını, kalıplarını, geleneklerini mutedil, insani bir mecrada eritmemiz için yol göstermiş. Aşırılıkların arkasından doğabilecek güneşlerin insanlık için yüksek değerler teşkil ettiğine inandırmıştı. İnsanlığın kavgaya hazır güneşlere ihtiyacı vardı. Ama o güneş kavgasına haksızlığı, merhametsizliği, cahilliği bulaştırmayacaktı. Her hareketini izlemek alışkanlık yapmıştı bizde. Narinliği, inanılmaz güzelliği Tanrının varlığına iman ettiriyordu yeniden. Bir esilalı kadar iyi ama hepsinden müstesna... Anlatılması güç bir ahenk vardı hareketlerinde, sesinde... Beyaz dişleri, parlayan teni ayırıyordu onu çevremdeki kadınlardan. İnsanın aklını alan hoş bir koku yayıyordu etrafa... "Çiçeklerin verdiğini..." Söylemişti bir gün ona sorduğumda... ___" Nasıl yani?" diye sormuştum. Gülümsemişti aklımı başımdan alırcasına. ___" Ben istedim çiçeklerden, müsaade aldım, ve onlar tarif ettiler bu kokuyu... Hediye ettiler." ___" Çiçeklerin tarifi..." Dedim şaşkınlıkla... İnanması güçtü, ama o ne söylemesi yeterliydi. İyi olan her şey ile müsavi hali, efsunlanmış halimden belki o bambaşkaydı. Baktığı yerde olayım derdine müteakip, baktığında savrulduğum ummanlardan geri gelmek için savaşmaktaydım. Bir daha baksın diye... Ellerinin her bir hareketi aklıma işlemiş... Otların üzerinde yürürken uçuşan eteği... Saçları ipeksi. Hiç dokunamamıştım saçlarına. Ama biliyordum yumuşaklığını. Onunla ilgili her bir ayrıntıyı içime çekmişim ki. Derinlerime işlemiş... Kokusu... O çıldırtan kokusu... Nasıl bir geri dönüş, nasıl bir hatırlayış, hiç mi küllenmez bin yıllık hatıralar. Müptedi aşığın derdini savuşturma gayretlerim gitgide zayıf düşmekteydi. Bir başlangıç onca zamanın kör uykusundan kalkınca nasıl bunca sarsıcı olabilirdi. Eymen benden daha mı çok sevmişti yani? Bütün unutulan duygular hücum etti benliğime... Eymen onu kendisiyle evlenmeye mecbur bıraktı. Onu uzaklaştırdı insanlarından... Ufak kulübesinde ki o sefil hayatı nasıl olurda Espilaya uygun görebildi? Nasıl evlenebildi onunla? İki ayrı yaradılışlarda ki insan ırkını nasıl olurda karşı karşıya getirebilirdi. Bir dağ çiçeğini şehre getirip nefisleriyle müptezel ademlerin arasına bırakmak. Eymen koparıp attı onu... Bizler gibi olmasını bekledi. Espila sonsuzluğun çiçeği, nasıl olur? Nasıl olurdu da bir ademin eşi olabilirdi. Uzak durmalıydı ondan. Onunla olmamaya dayanabilirdim, ama onun benim gibi basit sıradan bir insanın karısı olmasına dayanamazdım. Eymen'in aşık olduğum o doğa üstü güzelliğe sahip olması çıldırttı beni... Ona dokunması fikri... İşte o fikirdir beni katil eden... Ben miyim suçlu, Eymen mi, öldür diyen o muhteşem kadın mı? Hastalık gibi, baş ağrılarım nasıl bırakmıyorsa yakamı, Espila'ya yakın olma fikri çıkmıyordu içimden. Onun yüzünü görmek, onun sesini duymak, onunla olmak. Aldığım her nefeste onun adı var. Daha nasıl anlatılabilir ki içimde ki bağlılık. Onsuzluk boğuyordu, mahvediyordu. İçimdeki duyguların bağlılığın kölesi olmuştum. Hala öyleyim Espila diye ağlayan bir şeyler var içimde. Deli ediyorlar beni, sanki içtiğimiz su o, aldığımız soluk o, sanki ondan başka bir şeye ihtiyacım yok. Peki Eymen, eski dostum. Neden hala ona karşı dostluk hissetmem. Ona zarar verme mecburiyetiyle irkilmem. Onu öldürürken çektiğim acı. Kıvranırken kesilen nefesim, ölmek istemem. Hatıralar dönüp dursa da... Yanlış olan bir şey vardı. Espila kadar Eymen'e olan bağlılığım. Dina'nın önderliğinde bir çok hatırayla buluşsam da bir sonuç elde edememiştim. Sadece bunca zaman sonra onlarla buluşmak. Hem hasret, hem hasetteydim. Karmaşık... Üç eski dava arkadaşı. İki eski dost. Dil_efgar olmuşluğumuzdan belki yolundan sapmış hayatlarımız. Dünya diyarında bir melek, Esila da bir adem, Abaddonda ise müptezelliğiyle garabet ,müptedi geçmişinin duygularına ve her şey savaş açmış ben... Beni Espila ile buluşturabilecek tek mecra karanlık ve sahteydi. Onu görmenin, sesini duymanın yolu. Ölüme, sonsuzluğun içinde kayboluşa gideceğimi bilsem de ondan uzaklaşmak gelmiyor elimden. Kara büyünün hadsiz insafsız yanına kapılmıştık, irademi büsbütün kaybetmiştim belki... Ona verdiğim acının büyüklüğünden haberdar olmam yaptığımı daha affedilmez kılıyordu. Bütün geçmişimde bu denli zul içinde olmamıştım. Kin ve nefretten soyunan irademin tutunacağı hiçbir dal kalmadığın da, düşlerimden atamadığım bu kadını da alıp yokluğa yürümekten geri durmamıştım. Dokunabilecek kadar yakınken, tek yaptığım onun canını acıtmak oldu. Yırtıcı bir hayvan incitmeyi hesap mı eder bu onun doğasında mı vardır? Kinimi, nefretimi uyandırmak için yaptığım tüm çığırtkanlıklarım karşılıksız kalmış. Onun canını yakmış olmak sadece kendi iç savaşımın ateşini körüklemişti. Kan... Onun sıcak kanı... Yanına gidip af dilemek için yanıp tutuşurken müstehzi ifademi takınmıştım yine... Tüm ateşkeslerimi erteleten bakışlarının Eymen de olmasındandı... Espila değişmiş Zeynep olmuş. Kaçırıyor gözlerini. Yokmuşum gibi... Öfkeyle bile bakmasına razıydım oysa ki... Gece "Ali" diye ağlaması, ve insanın içini yırtan çığlıklarıydı fitili ateşleyen... Korktuğu şey bendim biliyordum. Korkması gerekiyordu zaten... Bu gudubet adam onun yaşamına kastetmekten geri durmazdı şüphesiz. İğneleyici, küçümseyen, müstehzi tavırlarım eskisi gibi kolaylıkla yapmam, cennette şeytan olmanın ıstırabı tasavvur edilemezdi... Tüm bu karanlık yanlarım ayın aydınlık yüzünde ki kara leke gibi görmemezlikten gelinemezken, onun benden nefret ettiğine kati suretle hükmetmişken. O Espila oldu yine... Acı içinde uyuya kaldığım koltukta üşümüş bedenimi bir sıcaklık ve güven duygu kapladı. Hiçbir zaman huzur ve güven duyamamış ürkek bir kaplanın daima tetikte olduğu, her şeyi duyduğum işittiğim uykum o güven duygusuyla bölündü. Her daim kalmak istediğiniz bir an olmadı mı sizin? Öyle o güven duygusuyla kalmak istedim. Uyurken gelip benim üzerimi örtüştü... Espila gibi... Merhametle... Zıvanadan çıktım. Zamansızdı ama artık onun Eymen ile olan yakınlığını izlemeye katlanamayacaktım. Eymen Ali olmuş, Espila ise Zeynep... Değişmeyen tek şey benim vahşiliğimdi galiba. Bense hala Babür'üm. Ve bu buluşma olmasaydı hala ondan nefret ettiğime dair palavralarla kandıracaktım kendimi. Kaç kadın tanıdıysam, kaçıyla yattıysam... Yok onun büyüsü kimsede. Ondan başkası yok benim için. Aşk onunla müsavi. Varlığım onunla müseccel. Eymen'in canını acıtmamdan olsa gerek... Dehşete düşmüştü... Nemli gözlerinde onu bıçakladığım anda gördüğüm o bakış vardı. Yine öldürüyordum onu. O karanlık gece muayyen zamanlarda yeniden vuku mu bulacaktı? Beklediğimden daha zordu bıçağı saplamak. Bıçağın onun içine saplanışı... Aynı acıyı bende hissetmiştim sanki... Kusmak istedim. Elime bulaşan sıcaklığın ne olduğunu anlayamayacak kadar afallamıştım. Eymen iki eliyle karnın tutarken bana bakıyordu. O acıklı bakış, ne olduğunu gördüğü halde anlayamayan, anlatmamı isteyen bakış. İşte aynı bakış şimdi yine karşımdaydı. Soruyordu, anlamaya çalışıyordu. Hakikatte hiçbir şey söylemediği halde soruyordu. Acıdım ona... Kendime... Kelimeleri bir bıçak gibi sapladım böğrüne. Acımamalıydım. Bende muhtaçtım bunca zaman sonra o kadının bağrında yaşamaya... Bu kadar erken olmasını, bu şekilde olmasını hesap etmemiştim. Onlar hazırlamışlardı bu anı. Espila ne olduğunu hissetmiş gibi merdivenlerin ortasına gelmiş dikiliyordu. Ağlıyordu. Ona bu üzüntüyü yaşatmak zorundaydım. Mecburdum. Gün gelecek, hazır olduğunda bütün yaralarını saracaktım. Zamanı gelmişti artık. Bin türlü çirkefe batsa da vazgeçmezdim ondan. Saf aşk dedikleri işlenmiş pırlantanın alemin ışıklarını gösterişle yansıtmasına meftun olmak mıydı? O tanınmaz halde iken ona bakmayanlar şimdi etrafında pervane olmaktaydı. Her şeye rağmen sevmek... Hayır... Hayır... Bu Eymen'in yapabileceği bir iş değildi. Benim karım olmuş, benimle sevişmiş, benim çocuklarıma bakmış Espila'yı sevmekti zor olan. Eymen'in gözlerinde ki keder beynime saplandı adeta. Öfke soludum, acımı kustum... ___" Benim karım oldu... Senin yaşayamadığın her şeyi biz birlikte yaşadık..." Dedim. Sustum bir an. Tane tane söylemeliydim. Zeynep'te anlamalıydı. Bana ait olduğunu öğrenmeliydi artık. Bakmadığım halde orada dikildiğini biliyordum. İç çekişlerini duyabiliyordum. Beni daha da çıldırtan iç çekişler. Yine onun için ağlıyordu... Daha çok acıtmak istedim canını... Hezeyanlarımın onu incitmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Fiksi Ilmiah"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...