27-hasan

22 3 0
                                    

Hasan

  Keskin  soğuğu  camekanın  ardından  hissedebiliyordum.  Dışarıda  ki  insanların  yürüyüşleri bir  kaçışı  andırıyordu.  İçerisi  sıcak,  güvenli  ve  huzur  vericiydi.  Belki  de  Zeynep  haklıydı  rengarenk taşlardan  kaynaklanıyordu  bu  dükkanın  cazibesi.  Işığın,  kokunun,  ılık  havanın,  görselliğin  yüksek düzeyde  güzellikle  buluştuğu  bir  mekanda  çalışıyorduk.  Vitrinin  tozunu  alıp  yeniden  düzenledim. Zeynep'in  zarif  tasarımlarını  nazikçe  en  iyi  görülebilecek  konuma  yerleştirdim.  Bir  dergi  Zeynep'le röportaj  yapmak  istemişti...  Zeynep'inde  benim  kadar  heyecanlanmasını  beklerdim.  O  neredeyse hiçbir  tepki  vermedi. Üstelik  reddetti.   Aslında  kendinde  olmadığını  biliyorum.  Acı  çekiyordu.  Büyük  bir  suç  işlemiş,  omuzları düşmüş,  yenik  bir  kahraman  gibi    taşlara  şekil  vermeye  devam  ediyordu.  Onu  anladığımı söyleyemezdim.  Defalarca  aşık  olmuştum.  Ama  hiçbir  ayrılık  beni  dağıtmadı.  Son  zamanlarda  işin bütün  yükü  benim  omuzlarımdaydı.  Selim  Bey  evinde  inzivaya  çekilmiş,  buralara  uğramaz  olmuştu. Arada  bir  evine  gidip  onu  bilgilendirme  gereği  duyuyordum.  İlgilendiği  tek  şey  Zeynep'in  nasıl olduğuydu.  Bende  ona  Zeynep'in  nasıl  bitik  göründüğünü,  içi  boş  nazik  gülümsemelerini, konuşurken  titreyen  sesini,  dalıp  gidişlerini  ve  sonra  korkuyla  geri  dönüşlerini  anlatıyordum.  Her dalgınlığın  sonrasında  ağrı  kesici  alıyordu.  "Neyin  var"  diye  sorduğumdaysa  "üşüttüm  galiba,  biraz hastayım,  bir  şeyim  yok"  gibi  cevaplar  verip  geçiştiriyordu.  Artık  ona  herhangi  bir  şey anlatamıyordum  aslında.  Düştüğü  boşluk  beni  ürkütüyordu.  Bazen  ölümcül  bir  hastalığa yakalandığını  düşünüyordum.  Böyle  umutsuz  olmak  ona  yakışmıyordu.  Bazen  kaskatı  kesiliyor, görmüyor,  gördüğü  zamansa  görmesi  gerekenden  fazlasını  görüyordu.  Ve  kendine  geldiğinde yüzünün  ızdırapdan  keskinleşen  çizgilerinden  acı  çektiği  gördüğüm  de  Ali'den  nefret  ediyordum.  En yakın  arkadaşımı  benden  çalmış,  onun  içini  boşaltmıştı.  Artık  onun  içinde  Ali'nin  acısından  başka hiç  kimseye  yer  yoktu.  Ona  ne  kadar  kızsam  da  her  şeyin  sorumlusunun  Ali  olamayacağını biliyordum.  "Zeynep'  bana  söylemediğin  nedir?"diye  defalarca  sormak  istesen  de,  alacağım cevaptan  korkuyordum.  Dahası  bana  anlatmayacağına  emindim.  Nazik  bakışlarının  arkasında sakladığı  kederli  sırlarını  öğrenmek  için  deli  olsam  da.  Geride  durmak  zorunda  hissediyordum kedimi. Aslında  daha  fazla  sorumluluk  almak,  etrafımızı  saran  bu  sıkıntının  içine  çekilmek  işime gelmiyordu.  Kaçıyordum  sorunlardan.  Tüm  merakıma  rağmen  sorunları  bile  isteye  daha  koyu kıvama  getiren  insanlardan  uzak  durmak  gibi  bir  geleneğim  vardı.  Sanırım  başka  türlü  bir  insan olamıyordum.  Ama  başkaların  sorunlarına  boğulmamın  beni  daha  iyi  bir  yapacağına  da inanmıyordum.  Ucundan  kıyısından  bulaştığım  hiçbir  sıkıntıya  bir  çere  olmuşluğum  yoktu.  Tüm bunları  düşünürken  kahvemi  yudumladım.  Ufacık  fincanı  iki  yudumda  bitirmiştim.  Kalkıp  camın önüne  yürüdüm,  Zeynep  için  endişelenmeye  başlamıştım.  Caddeyi  kolaçan  ettim.  Kışı  sevmezdim. Soğuk  ve  ruhsuz  gelirdi  bana.  Ayrıca  bütün  kızlar...  Vitrinler  oldukça  çekici  görünüyordu.  Soğuğa rağmen bazı  kadınlar   Zeynep  çıkalı  yarım  saati  geçmişti.    Ortalığı  toparlarken  çantasını  yanına  almadığını  fark etmiştim.  Fark  edip  geri  dönmesi  bekliyordum.    Vitrini  düzenleyip  kendime  bir  kahve  daha  yaptım. Geçip  yerime  oturdum.  Hep  beraber  içtiğimiz  keyif  kahvelerini,  aklı  havalarda  tatlı  serseri  olmayı özlemiştim.  Artık  işten  kaytaramıyor,  sevgilime  zaman  ayıramıyordum.  Ne  değişmişti  de  bu  ufak işletmenin  en  sorumlu  insanı  oldum  hala  anlayamıyordum.  Zeynep'in  hep  yaptığı  gibi  kahvemi burnuma  dayayıp  kokladım.  Kokuların  yemeklerden  daha  lezzetli  olduğunu  söylerdi.  Kahve  ise hiçbir  zaman  kokusunun  lezzetine  erişemezdi  ona  göre.  Bir  kesresinde  kokuların  hayalleri  temsil ettiğini  söylemişti.  Onların  görülememeleri  kusursuzluklarını  perçinliyor.  Hiçbir  dünya  gerçeği onların  büyüsünü  bozamıyordu.  Kahvemden  bir  yudum  aldım.  Gözüm  sokaktaki  insanlardaydı.  O koşuşturmacın  arasında  sakin  adımlarla  gelmesi  gereken  kızı  bekliyordum.  Hayata  yenik  düşmüş, kederli  bakışlarında  gizemli  yaşlı  bir  kadını  saklayan  Zeynep'i.  Henüz  çantasını  unuttuğunun  farkına bile varamamıştı  anlaşılan.   Tüm  bunları  düşünürken  kapı  zillerin  çınlayan  sesi  eşliğinde  açıldı.  İçeri  uzun  boylu  bir kadın  girdi.  Bir  an  kim  olduğunu  algılayamadım.  Saçlarında  yağmur  damlacıkları,  yeşil  gözlerinde merak  ve kararlılık  vardı. Selam  vermedi.   O  yok  mu?"diye  sordu  soğuk  sesi.  İçimden  bu  kadına  iyi  davranmak  gelmiyordu. Zeynep'le  neden  şimdi  ilgilenme  ihtiyacı  duymuştu  anlayamıyordum.  Gelen  Begüm'dü.  Ama  artık eski  havası  yoktu üzerinde.  Güveni  kaybolmuştu sanki. ___"Çıktı."dedim.  Onunki  kadar  soğuktu  sesim.  Yeşil  soğuk  bakışlarıyla  beni  baştan  aşağı süzdü.  Ürperdim.  Ondan  hoşlanmadığımı  biliyordu.  Bir  süre  kapıda  durdu.  Hiç  gitmeyecek  sandım. Sonra  kapıyı  kapayıp gitmeye karar  vermişken içeri  daldı. Bana  doğru yürüyüp tam  karşımda dikildi.   ___" O nasıl?"diye sordu.  Sanki  içinde  saklı  biri  bunları  ona zorla söyletiyordu. ___"  İyi  değil."dedim.  Biraz  durdum,  bu  kadının  Zeynep'e  bir  yardımı  olabilirdi  belki. Nedense  öyle  bir  güç  vardı  onda.  Sanki  omzunuzu  sıvazlayıp  "her  şey  iyi  olacak  dediğinde"  bir şeyler  değişebilirmiş hissi  uyandırıyordu. Yutkundum. ___" Üzgün, bitik  ve hasta." ___" Hasta mı?"diye sordu  şaşırmış görünüyordu. ___"  Ona  yardım  edebilir  misin?"diye  sordum  düşünmeden.  Direnci  düşmüş  gibi  koltuğa oturdu. Parmaklarının  ucuyla alnını  ovuşturdu. ___" Aslında ben  onun bana yardım  etmesini  umuyordum."diye  mırıldandı.   ___"  Zeynep'in sana  ne tür  bir  yardımı  dokunabilir  ki?"diye  sordum.  Şaşkındım.  Ama  o  beni duymamış  gibi  davrandı.  Usulca  ayağa  kalkıp  dışarı  çıktı.  Kapıyı  açtığında  içeri  soğuk  hava  doldu. Ferah  olduğu  kadar  dondurucuydu.  Neden  bilmiyorum  Begüm'e  bir  an  için  acıdım.  Zeynep'in  tüm  o garip  hallerine,  kederine  karşın  Zeynep'e  değil  de  Begüm'e  acımam  tuhaf  gelmişti.  Bütün  gece Zeynep'i  bekledim.  Gitgide  huzursuz  olmaya  başlamıştım.  İyi  düşünmek  istiyordum.  Belki  cebinde parası  vardı  ve  çantası  için  geri  dönme  ihtiyacı  duymamıştı.  Ağır  hareketlerle  telefonun  ahizesini kaldırdım,  Zeynep'in  evini  aradım.  Karşı  taraf  beşincide  telefonu  açtı.  Duyduğum  kadının  sesi  titrek ve pürüzlüydü. ___"Arzu..."dedim  bir  an  kalbim  titreyerek. Öksürüp  boğazını  temizledi. ___" Söyle Hasan..."dediğinde olağan üstü bir  durum  olduğuna emindim. ___"  Zeynep  evde  mi?  İyi  mi?"diye  sordum  duraklayarak.  Karşıdan  bir  müddet  ses  gelmedi. Sonra... ___"  Merak  etme  evde..."dedi.  Ve  sonra  telefonu  kapadı.  Ahize  elimde  öylece  kaldım.  Arzu telaşlı  gibiydi.  Bana  karşı  her  zaman  sıcak  ve  nazik  olmuştu.  Ama  bu  defa  bir  an  önce  başından atmak  istermiş  gibi  konuşmuştu.  Elimde  meşgule  düşmüş  olan  ahizeyi  kovuğuna  yerleştirdim.  İçeri geçip  montumu  aldım.  Gereksiz  yere  pimpiriklendiğimi  düşündüğüm.  Dükkanı  kapatıp  gecenin içinde yürümeye başladığımda tüm  vesveselerden kurtulmuştum. Soğuktan hoşlanmazdım. Montuma gömülüp durağa yürüdüm...

ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin