(Begüm Şanlı)
Uzun dik dörtken masanın etrafını doldurmuştuk. Bunca kalabalığa rağmen sessizlik hakimdi odaya. Selim Bey'in salonu kitaplar ve taşlarla kaplıydı. Eski evde ki olumlu enerjiyi, yaşanmışlığı, baharat ve tarçın kokusu ilk etapta dikkat çekiciydi.
Duvardan duvara camlardan, yeşil çimlerle kaplı bahçe ve birkaç ağaç göze batıyordu. Zümrüt yeşiline boyanmış duvara çeşitli taşlar gömülmüştü. Taşların hepsi birbirinden farklıydı . İrili ufaklı taşlara kalp şekli verilmişti. Tam ortada duvara gömülü olan kırmızı renkteki akik taşı en büyükleriydi. Hemen üstünde ondan biraz küçük zümrüt taşı bulunuyordu. Sağ ve sol yanlarındaysa kantaşı ve yeşim asılmıştı. Bunların etrafına bozuk para büyüklüğündeki türlü taşlardan kocaman kalp şeklinde bir çerçeve yapılmıştı. Sırasıyla peridot, aventurin, aytaşı, florit, garnet, jasper, kalsit, kristal kuvars, krizokol, krizopras, kunzit, malakit, obsidyen, pembe kuvars, pirit, rodokrozit, rodonit, rutit kuvars, turmalin, unakit ve son olarakta yakut taşı .
Yemek masasının arkasında uzanan sarıya boyanmış duvara gömülen beş tane , çevreleri türlü taşlarla sarılmış kehribar taşlarına papatya süsü verilmişti. Ortası kehribar taşından oluşmuş beş papatya... Bu taşların dizilişlerinin, sayılarının, duvar renklerinin... Her şeyin bir anlamı vardı. Esila geleneği olmalıydı bu... Evin içinde ahşap ve kitap kokusuna karışmış bilgelik mayası bu evi bu halkı tanıdığım herkesten ayırıyordu.
Evde sahibi gibi çok şey görmüş, çok şey yaşamıştı . Yıllardır ayakta duruyordu. Temizdi, güzelliğini koruyordu. Koltuklar canlı renkleriyle gençliği, bu anı temsil ediyorlardı. Meşe ağacından yapılmış raflar, geçmişe aitti. Kitaplar hem geçmişi, hem dünya döndüğü müddetçe biriken bilgileri ifade ediyorlardı. Hepsi özenli, simetrik bir sırayla dizilmişlerdi. Koltukların ortasındaki geniş alanda neredeyse boşluğu dolduracak genişlikte bir sehpa duruyordu. Sehpanın ortasına gömülmüş taşlarla büyükçe bir papatya deseni verilmişti. Büyükçe papatya deseninin ortasına oturtulmuş kehribar taşı güneşin ışığını içine hapsetmiş gibi parlıyordu. Kitaplıkların arasında kalan yarım metrelik duvar düz bir tahta şeklindeydi. Mobilya duvar yeşil akikten yaprak desenleriyle kaplanmıştı. Yemek masası ile oturma gurubu arasında duran silindir kolon, bir insanın kollarının saramayacağı kadar kalındı.
Kolonun etrafı sarı safir taşlarıyla işlenmişti. Taşlar, renkler her şey bu evde yaşayanların enerjilerini destekleyiciydi. Masa başındaki insanların çoğu keyifliydi bu sebeple...
Keyifli olmayanlarda vardı. Belli etmemeye çalışsalar da Esila kökenlilerin durgunlukları gözden kaçmıyordu. Masada karşımda oturan esmer genç kadının tüm dikkati bendeydi. Merhametli gözlerinde merak vardı. Sessizdi, sıkılgandı. Belki de Zeynep ona benden ve aramazın pek iyi olmadığından bahsetmişti. Yemeğini yerken hızlanıyor, hızlı yediğini fark edince yavaşlıyor, sonra unutup yeniden tam çiğnemeden lokmalarını yutuyordu. Uzun kot eteğinin üstüne gri bir kazak giyinmişti. Topuz yaptığı siyah saçlarında birkaç tane beyaz saç dikkati çekiyordu. Zaten küçük olan alnına siyah kakülleri düşüyordu. Mahcup bir şekilde bana baktığını görünce bir süredir gözümü ondan ayırmadığımı fark ettim. Hafifçe gülümsedim, buna karşılık oda gülümsedi. Gülümserken küçük tombul eliyle alnına düşen saçlarını sağ yana itti.
Pembe buluz ile parlayan Zeynep'e baktım. Solgun yüzünü renklendirmişti. Dümdüz kahverengi saçlarının bir kısmı ay tokasıyla arkadan toplanmıştı. Zarif boynuna turkuaz taşından küçük top şeklinde bir kolye asılıydı. Zinciri görülemeyecek kadar inceydi. Makyaj yapılmış suratın ardındaki solgunluğu gözden kaçmıyordu. Sakince yemeğini yiyordu. Onda olağan üstü olan ne vardı? Bunu bulmak için belki de gözlerimi ondan ayırmıyordum. Bugünlerde keşfim kapanmıştı. Artık diğer insanlardan bir fakım yoktu. Buna üzülmemiştim çünkü yeteneklerimi geri kazanacağımı biliyordum. Gözümü körleştiren Eymen ile ilgili duygularımı aşmam gerekecekti. Ona baktım, geçen günkü aksiliğime rağmen bana oldukça nazik ve düşünceli davranıyordu. Peki onu kazanmayı ne kadar çok istiyordum. Kürreyi arzın sır kapılarının yüzüme kapanmasına dayanabilir miydim? Her zaman her şeyi bir pakette isteme gibi bir özelliğim vardı. Herkes bana verilen yeteneklerin aslında kazanılmamış olduğuna inansa da. Karakterimle, sahip olduğum üçüncü gözü bir handikap olarak değerlendirse de... Ben Yaratıcı tarafından neden bu ikramla mükafatlandırıldığımın bilincindeydim. Yalan söylemediğim içindi ve içimde iyi kötü ne varsa her durumda mertçe açığa çıkardığım içindi. Bu kayıpsa ilk defa başıma geliyordu. Daha iyi bir kız olmaya karar vermiştim. İnsanın karakterine yön vermesi akan suyun yönünü değiştirmesi kadar zordu. Tüm bunlar aklımdan geçerken Eymen ve Zeynep'in birbirlerine baktıklarını gördüm. Aşkı sadakat haresi olmadan da bu bakışta dolaşan o şaşılası kimyayı hissetmem hiçbir şeyi kolaylaştırmıyordu. Dikkatimi konuşulanlara vermeye çalıştım. Selim Bey çıkacağı yolculuktan bahsediyordu. O an ne yolculuğu bu diye sormak kimsenin aklına gelmedi. Taşlarla ilgili bir seminere katılacağını, güzel bir tatil imkanı çıktığını söylüyordu. Türk kahvesinin kokusu büyük salonda kolaylıkla kayboldu. Selim Bey, Nermin hanım sohbet edip kahvelerini yudumluyorlardı. Zeynep yemek masasının arkasındaki sarı duvardaki taşlarda elini gezdiriyordu. Bir kediyi okşar gibi taşları okşadı.Yanında dikilen Mualla ve Arzu'ya duvara gömülü taşların marifetlerinden bahsediyordu. Yiğit, Murat ve Kadir mutfaktaydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Science Fiction"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...