ZEYNEP... Espila...
Acıtan esinti yine dolaştı içimde. Korku muydu bu, bir hastalığın habercimsi mi? Adını koyamıyordum. Ve şimdi onların karşısındaydım. Bu umursamaz tavırların beni neden kızdırdığını sorguluyordum. Bir şekilde beni buraya kadar getirmişti, şimdi benimle konuşmak isteyen de oydu. Ama yüzüme bile bakmıyordu. Eymen de aynı umursamazlıkla Babür den bir an olsun gözlerini ayırmıyordu, bana telefondan gelen sesmişim gibi muamele ediyorlardı. Bu iki adam hayatımı hayal bile edemediğim bir boyuta taşımışlardı. Ben yokmuşum gibi davranmaları haksızlıktı. Kendimi iki eski arkadaşın arasında ki kara kediymişim gibi hissediyordum. Engel olamadığı bir suçluluk duygusuna teslim olmuştum. Ne yaptığımı bile tam olarak bilmiyordum, sinema filminden kısa bir kesiti izler gibi gelip beni bulan kısa sahnelerde başrol oyuncusuydum. Ama hepsi bana yabancıydı. Ben değildim o, anımsadığım görüntüler bana bir şey hissettirmiyordu, korkudan ve suçluluk duygusundan başka. Şu an yüzüme bakmayan bu kavgacı adamın elini tutan o kadın bendim... Hayatımın en uzun günüydü, buraya geleli bir ay olduğuna yemin edebilirdim. Ama hala sabah alışmışım ki, o böyle soğuk ve ilgisiz durduğunda ne yapacağımı bilemiyordum. Sanki kızmıştı bana, o gördüklerimi görmüştü sanki, annesinden ilgi bekleyen küçük bir kız çocuğu gibiydim, buda işimi kolaylaştırmıyordu. Kaçıp gitmek istiyordum bu odadan, bu gezegenden. Babür'ün hırçın konuşmalarının arasından Espila dediğini duydum. Sonra Eymen bana söylenileni tercüme etti. ___"Babür, seninle vakit geçirmenin ona ve sana faydası dokunabileceğini düşünüyor Zeynep. Ortak geçmişimizin tekrar açığa kavuşması için, bu yakınlığı gerekli görüyormuş." Bakışları çok sertti tercüme ederken, kapıdan girerken gülümsemişti bana, o donuk tatsız gülümsemeye bile razıydım şimdi. Kafamda onun soğuk bakışlarının nedenini anlamaya çalışırken onun ne dediğini anlayamamıştım. ___"Anlamadım?"dedim. Sesimi ben bile zor duymuştum. Kısık ve pürüzlüydü, kendi sesi mi duymamla hayrete düşmüştüm. Güvensizdi, korkaktı... ___"Babür seninle vakit geçirmek istiyor Zeynep. Bir müddet oda, sen de Esila'da konuğumuz olacaksınız. Böylece anılarınıza kavuşabileceksiniz." Bu sefer söylediklerine odaklanmayı başarmıştım. Esilada kalmamı istiyorlardı, ben en ufak hücreme kadar buradan kaçmayı arzularken hem de. ___"Sebep. Yani neden?"diye kekeledim. ___"Babür şu anda sürmekte olduğu hayattan memnun değil. Geçmişte üçümüzün hayatını etkileyen olayı öğrenmek istiyor. Oda tıpkı diğer tüm Esilalılar gibi bunu bilen tek kişinin sen olduğuna inanıyor."dedi. Damarda ki kanın donduğunu hissetmek gibi, kollarım istesem de kucağımdan kalmayacakmış gibi... Sesimde çıkmazdı belki, Eymen ona benimle ilgili olduğunu sandığım bir şeyler söylerken ben kendimde konuşacak gücü bulmaya çabalıyordum. İkisi birden ilk defa uzunca bana baktı. O an nasıl göründüğümü bilmiyorum ama, Eymen'nin yüzünde ufacık bir endişe yakaladım. Sonra yüksek sesle konuşmaya çalıştım. ___" Ben mi? Ben nasıl bilebilirim? Hiçbir şey bilmiyorum inanın bana... Gerçekten anlamıyorum bile, sizin için, bu insanlar için ne ifade ettiğimi anlayamıyorum."diyebildim. Mahkumiyetimi uzatmak istiyorlardı. Bu odada bulunmaya bile tahammülüm yoktu oysaki. Ben ağzımda lafları geveleyip dururken, onların yine bana bakmıyorlardı. Sonra Eymen söylediklerimi Babür' tercüme etti. Babür'ün sesi biraz sertleşip yükseldi. Eymen göz ucuyla beni süzdü, sonra Babür'e sert sayılabilecek bir sesle bir şeyler söyledi. Konuşulanları merak etmeye başladım, bende onlar kadar katı olabilirdim. Biraz daha dik oturmak için çabaladım. uyandığımda Ecrin'in bana verdiği kırmızı elbiseyi giyiyordum. Burada bir günün benim dünyamda ki karşılığı oldukça farklı olmalıydı. Yada ben zamanda bir yerlerde takılı kaldım. Anlamadığım sert bir dilde konuşuyorlardı. Babür'ün suratında ki umursamazlığın ufak bir yansımasıydı sanki Eymen. Onu hiç böyle görmemiştim. Gözlerinin üzerimde gezinmesine öyle boşuna umutlandırmanın haksızlık olduğuna inanıyordum. Diğer bir gerçek ise burada ki tüm insanlar benden daha fazla şey biliyorlardı, söylediklerinde bir haklılık payı olabilirdi. Burada kalmakla, Babür'ü bilmem ama kendime yardım edebilirdim. Geçmişin kısa geliş gidişlerini anlayabilmem için, neyi ne için yaptığımı anlayabilmem için burada kalmam faydalı olabilirdi. Unutulmuş hayatlarımın ne anlamı olabilirdi benim için... Kafam iyice karışmıştı, artık kim olduğumdan emin değildim. Nereye ait olduğumdan, ben Eymen'e mi aittim? O bu topraklara, bu insanlara mı aitti? Kimdik biz? Böyle bir kaderi hak etmek için ne yapmış olabilirdik. Ben kimim, neyim ki böyle bir olaya sebebiyet verebileyim. Merakla cevabımı bekleyen iki adama baktım, bu seferde bu kesintisiz bakışlarının altında gerilmiştim. O an anladım ki bu üçlünün birlikteliği insanı gülümsetmiyor. Bu gerginliğe bir süre katlanmaya razı gelmeliydim. Üçümüz için, belki dost olmayı becerebilirdik. Her nasılsa... ___"Ben size faydalı olacağıma inanmıyorum. Söylediğimi çevirir misin lütfen."diyerek Eymen'e baktım. Cümleyi çevirmesini bekledim. Hepimiz hareketsizdik, ufak bir hareket her şeyi mahvedecekti sanki... ___"Belki bir şeyler anımsayacağım doğrudur... Ama ben kadere müdahale edemem, bin yıl önce, yada çok daha eski bir zamanda da bu durumun değişeceğine inanmak bana saçma geliyor... Kısa bir süre birlikte zaman geçirip, anılarımızı geri çağırabiliriz tabi... Ama size yardımım dokunmazsa bana kızmayın. Tüm bu yaşananların sorumlusu olarak beni görüyorsunuz anladığım kadarıyla... Bu haksızlık çünkü... İnanın bana kimsenin böyle bir gücü yok hayat üzerinde... Ve zamanı geldiğimde evime giderim, gidişimin erken olması da bir şeyi değiştirmez. Yani... Bana engel olmaya kalkmayın."dedim. Her cümlemin ardından durdum ve Eymen'in çevirisini dinledim. Babür'ün sert yüz ifadesinin sevimli sayılabilecek bir alaycılıkla kaplandığına tanık oldum. Bana doğru döndü ve kısa bir şey söyledi. Göz göze geldiğimizde içimde bir şey harekete geçti. Onu tanıdığımı hissettim, ilk defa soğuk tehlikeli bir yabancı değildi. Bu bakış tanıdıktı. Bu adamı tanıyordum ben, o an Babür'ü Eymen'den daha iyi tanıdığım fikrine kapıldım. Bu ani yakınlık hissi de, tıpkı gördüğüm o kısa anı gibi beni son derece rahatsız etti. ___"Ne dedi?"diye sordum Eymen'e, ona bakmadım, sanki burada yokmuş gibi... ___"Biliyormuş... Yani senin ne olursa olsun ona evet diyeceğini biliyormuş... Bazen ondan korkuyor olsan bile..." Diyip durdu... Şaşkınla karşımda duran adama baktım, hafifçe başımı eğip, gülümsedim. Sonra Eymen'e döndüm, o sert ifadesinin ardına neler sakladığını merak ediyordum. : ___"Umarım bu durumdan kimse incinmez."diye fısıldadım. İçimde engelleyemediğim bir burukluk vardı. ___"Ben bazı hayaller görüyorum, içinde siz varsınız ve bu bizim geçmişimiz. Sorun şu ki gördüğüm tüm o görüntülere rağmen, ben kendimi böyle bir geçmişe sahipmiş gibi hissetmiyorum. Yani o hayalleri görmesem çekip giderdim. Ben Espila olduğuma yüreğimle evet diyemiyorum. Ve ben artık...Şey.. Her neyse bunu bilmenizi istedim." diye geveledim... Artık susmak istiyordum... Suskunluğumla anlatmak istiyorduk halimi... Bu kadar karmaşık olmamalıydı. İlaçlarımı istiyordum, Arzu ve arkadaşlarının kahkahalarını, benimle uğraşmalarını, küçük yatağımda bir rüyadan uyanmayı bekliyordum. Belki de hastalığım ilerlemişti, iyice delirmiştim ve kendime yalan bir dünya kurmuştum. Önce güzeldi bu dünya, gitgide derinleşti, zorlaştı, beni yuvamdan ayırdı. Eğer evime gidemezsem asla bilemeyecektim gerçeği. Bir an böyle acınası çaresiz bir hisse kapıldım. Delirmiş olabilir miydim? Odanın kapısı açıldı. Murat içecek getirmişti. Hava sıcaktı ama bunaltmıyordu. Murat meyve sularını masaya bırakıp dışarı çıktı. Aynı sevimli surat. Onu görmek iyi gelmişti. Bardağı önüme bırakırken göz kırpmıştı bana, insanın yüzünü gülümseten tatlı bir rüzgarı andırıyordu... Tasasız... Bir şey yapmış olmak için, ve dahası enerjiye ihtiyaç duyduğumu hissettiğim için alıp içtim meyve suyunu... Sonra tuhaf bir şey oldu, esmer parmaklarıyla bardağın tabanına dokunan Babür meyve suyunu benim önüme doğru sürükledi. Başıyla " sen iç" der gibi bardağı gösterdi. Somurtuyordum, bardağı tutup ona doğru ittim ve" hayır "anlamında kafamı salladım. ___" Benimkini içmek ister misin?"diye sordu Eymen. ___" Hayır."dedim kısaca. Sonra Murat yine içeri girdi. Kek, pasta tarzı şeyler getirmişti. Onu görünce yüzüm güldü, getirdiği poğaçayı alıp ısırdım, acıktığımı fark etmemiştim. Bir şeyler yemek iyi gelmişti, şimdiden her şeyi daha hoş görmeye başlamıştım. Belki de benim sorunum açlıktı, karnım açken çok olumsuz olmalıydım. Murat boşalan bardağın yerine yenisini getirdi. ___" Teşekkür ederim."Derken gülümsüyordum. Babür ve Eymen'e açık bir tepki gibi olmuştu. Gülümsediğim halde onlara döndüm ve... ___" İçsenize çok leziz."dedim. Ve bir yudum içtikten sonrada ekledim... ___"Belki sizi de iyi gelir." Eymen hafifçe gülümsemişti. Babür'e tercüme etti. Ne söylediğimi anladığında meyve suyunu alıp içti oda. Tatsız bir oyun oynamak istiyordu. Aşık, maşuk ve rakip... Eski bir hikaye... Divan edebiyatından çıkmış üç ana karakter... Talihsiz bir durum... Her halükarda bir mutsuz olacağından kimse mutlu olamayacak. Eskiden yaşadıklarını mı yad etmek istiyorlar. Bunun bir faydası var mı? Olabilir mi? Geçmiş bizi biz yapan şey mi? Soruların yanıtını bilmiyordum. Üçümüzün konuşup sohbet etmesi mümkün görünmüyorken içeriye gelinde meyve sularıyla, Begüm, Ecrin ve Murat girdiler. Aşık, Maşuk ve Rakip'in aksine aydınlıktılar, hafif görünüyorlardı. Karmaşadan uzak insanların rahatlığı vardı üzerlerinde. Biz onları ilgilendirsek de, seyirciydiler en nihayetinde. Masaya bıraktılar bardakları, Murat ve Ecrin tekrar çıkıp sandalyelerle geri döndüler. Bizim için işi kolaylaştırmak istiyorlardı, biri birini boğazlamadan, tatlı bir müdahaleydi onlarınki. Sonunda herkes yerleşti. Sessizliği kimsenin bozmaya niyeti yoktu. Tabi ki Begüm herkesten daha hevesliydi. ___" Buradaki ruhların ortak geçmişi beni büyülüyor."dedi. Hepimiz ona baktık. Dünya da ki düşman Esila da dost olmuştu. Sonra bardağı kaldırıp içti. ___" Burada her şey fazla lezzetli..." Derken gülümsüyordu, içim gerçek manada yanıyordu, büyük bir istekle meyve suyunu içmeye koyuldum. Çocukluğumun lezzetlerini hatırlatıyordu. Daha bile fazla... Sırf bu yeme içme işleri için bile burada kalınabilirdi. Tabi bu kendime sakladığım bir ayrıntıydı. ___" Burada bizimle kalır mısın?"diye sordu Murat Begüm'e... Begüm şaşırmıştı, konu bizim sıkıntılı hikayemiz olmadığı için memnundum. Sırıttım, Begüm'ü kıvranırken hiç görmemiştim. Bu Eymen içinde bir ilk olmalıydı, gör ucuyla baktığımda onunda zorlukla gülüşünü sakladığını gördüm. Babür ise anlamıyordu. Yakınında oturan Ecrin ona kısık bir sesle konuşulanları tercüme ediyordu. Ne hoş, ne nazik bir kız... Babür ise rahat, gevşek bir tavır takınmıştı. Sanki bizler aynı okulda okuyan gençlerdik, okul kantininde toplanmış laflıyorduk. Begümün sesini işittiğimde ona doğru döndüm... ___" Burası hayal edemeyeceğim kadar güzel bir yer..."diye başladı. Ben sırıtmaya devam ediyordum. Murat çocuksu masumiyetiyle cevabı bekliyordu. Onu incitmek Begüm için bile fazla olmalıydı. Bir süre ağzı açık durup sonra devam etti... ___" Ama bir eksiklik var işte... Ninem yok mesela... İnanılmaz bir kadındır." diyerek dudaklarını sıktı, dudakları ince bir ip halini almıştı. ___" Sonra ben konsere gitmeyi çok severim..."dedi kaşlarını acıklı bir şekilde kaldırarak. Murat atladı hemen... ___" Burada harika konserler verilir... İnanamazsın..."dedi hevesle... Gerçekten Begüm'ün burada kalmasını umuyordu. Bu beni şaşırtmıştı. ___"Buradaki her şey zaten inanılmaz güzel... Gördüğüm kadarı bile beni hayran bırakmaya yetti..." dedi Begüm... Sonra devam etti, dalgın bir şekilde masada belli olmayan bir noktaya bakıyordu. : ___" Ama dediğim gibi ailem yok... Her yerde konserler verilebilir. Bir sanatçı gelir ve kulağa hoş gelen mükemmel şarkılarını sıralar. Çok beğenebilirsiniz... Ama bu kalabalığı coşturmaya yetmez."diyip sustu. Sonra ben devam ettim. Murat incinir diye korkuyordum. Onun sevimli suratına bakarak konuştum. ___"Sonra bir şarkı çalınıp söylenmeye başlanır... Müziği tanıyan herkes yanındaki arkadaşına bakıp gülümser..."diyip Begüme baktım. Oda bana bakarak devam etti. ___"Sonra o eski parçayla herkes, aynı ağızdan şarkıyı söylemeye başlar. Çocukluklarının şarkılarını, çocukluklarının filmlerine eşlik etmiş bir şarkı belki de... Ortak geçmişinize gıpta ediyorum ya ben... Benim geçmişim orada... "derken hala bana bakıyordu, onu anladığımı biliyordu. Araya girerek... ___" Burada bize ait hiçbir şey yok dedim..." Sözlerimle Eymen'in başı bana doğru sert bir biçimde döndü. Bakışları sözlerimin doğru olmadığını haykırıyordu. Evimi özlemiştim, hiç dönemeyecekmişim gibi bir duygu vardı içimde. Bu yüzden bu durumu istemeden dramatikleştiriyordum. Eymen doğru değil değse de, ben ona hak versem de, yüreğim başka şeyler söylüyordu. Bambaşka şeyler... "Yani" dedi Begüm... ___" Eski şarkıları, eski filmleri... Çocukluğumun geçtiği sokakları... Ve o karmaşık, gürültülü trafiği bırakamam... Çocukluğum, ilk gençliğim var orada, benimle büyüyen insanlar var. Benim insanlarım onlar. Aynı topraktan beslenip büyüdük... Ama buraya da arada gelebiliriz, tatil için uygun bir yer..."dedi konunun uzadığını anlayınca... Ecri'nden dinledikleriyle sıkıldığını belli eden Babür gerçekten çok kabaydı. Eymen lafa dahil oldu bu defa, önce Ecrin' den bir ricada bulundu. Söylediklerini Babür'e tercüme etmemesini istedi. Sonra Ecrin'e baktığı halde konuştu... ___" Begüm'ün burayla bir geçmişi olmadığı doğru olabilir. Ama bu senin için geçerli değil Zeynep. Bunlar senin insanların, kainatın başlangıcından beri onlarlaydın, öyle ki bin yıllık ayrılık, sizin ortak geçmişinizin yanında komik kalır... Bu lisan da, bu kültürde, senin ailen olmaya hazır bu ruhlarda senin geçmişine ait... "dedi. Bana bakmaması tuhaftı. Sanırım Babür'ün aramızda ki bağı hissetmesini istemiyordu. ___" Doğru..." dedim. Konu daha fazla uzasın istemiyordum. Bu konuda hissettiklerim belliydi. Bu konuşmanın da bir faydası olmayacaktı. Eymen ayağa kalktı ve... ___" Ben biraz dinlenmek istiyorum arkadaşlar... Sizlerde yorgunsunuz biliyorum... Ecrin Babür'le ilgilen lütfen... Rahat edebileceği bir yer ayarlayalım..." Hep beraber kalktık, Eymen haklıydı. Herkes yorgundu, yoldan gelmediğim halde ben bile... Uyku kendimi evde hissetmemi sağlayacaktı. Ecrin Babür'le kaldı, biz dışarı çıktık. Benden önce herkes Babür'ün durumundan haberdar edilmiş olmalıydı. Kimse şaşırmamıştı çünkü... Hangi ara anlaşıp konuştuklarını bile anlamaya çalıştım... Murat'ı yolladıktan sonra, Eymen ve Babür de arkasından gitmişlerdi. Muhtemelen her şey orada konuşuldu, onaylar alınıp verildi. Ben Babür ve Eymen ile konuşurken de Murat Begüme her şeyi açıklamış olmalıydı. İç çektim... Hala akşam olmamıştı. Yanımda yürüyen Eymen'e sordum... ___" Saat kaç..." diye... Yarım etkileyici gülüşünü kondurdu yüzüne. Babür'le zaman geçirmek onu olduğundan da alaycı yapmıştı. ___" Sabah'ın en güzel saati..." dedi... ___" Öğlen olduğunda gidip biraz uyuruz. Şimdi seni bir yere götürmem gerekiyor."diyip elimi tuttu. Gözünü bile kırpmadan bakıyordu, derinlere... Özür diler gibi... ___" Hani dinlenecektik." diye sızlandım, sırtım ağrıyordu, uzanmaya ihtiyacım vardı. Nasılsa burada zaman geçmiyordu, sonrada gidebilirdik istediği yere. Ben uyuyup uyandıktan sonra... ___" Gidiyoruz."dedi. ___" Sana burayla olan bağını göstereceğim... Buralılar sana verdikleri değeri gösteremediler henüz."diye ekledi. Şaşırmıştım. Elimden tutup beni çekiştirmesine izin verdim. Koşmaya başlamıştık. Bu enerjiyi nereden bulduğu merak konusuydu. Ama şimdi mutluydu, gözlerime baktığı ve gülümsediği için, koşuşturuyorduk. Bu bizi normalleştiriyordu. Hafif iki genç ruhtuk sadece... Şimdi ve umarım çok sonrada... Toprak, su, kainat gibiydi bu insanlar, onlar gibi tüm zamanların tanığıydılar... Tüm yaratılış hikayesini biliyorlardı belki. Gelmiş geçmiş tüm peygamberleri tanıyorlardı. Tüm o iz bırakan insanları. Ruhları sonsuz bir döngünün içindeydi. Ve her şeyin farkındaydılar. Sonsuzluğun farkındaydılar, var oluşun eşsizliğinin farkındaydılar. Ama her şeyin farkında olmak yetmiyordu. Bunu görebiliyordum. Bana yetmemiş olmalıydı mesela, neden eskiden ait olduğum tüm bu insanlara, kendi kaderime yabancıydım... İçinde yaşayıp didindiğim hayata yabancıydım. Ait olduğum evrene ve sürprizlerine yabancıydım.Yanımda benimle birlikte yürüyen bu adam... Ya o... Neden benim için vazgeçilmezdi. Bedenenimi saran ten gibi... Olmama olasılığını düşünemiyordum bu saatten sonra, varlığı her şeyi güzelleştiriyordu... Onu ilk gördüğüm andan beri devam eden bu bağlılığı anlamak imkansızdı. İçinde yaşadığım bir masaldı o... Ondan vazgeçmek, tüm masalları hayatımdan çıkarmak anlamına geliyordu. Masal kahramanım... Masalım... Ya Babür... O kim, benim geçmişimde ne ifade ediyor. Onu istemediği bir hayata mahkum eden ben olabilir miyim? Eymen'e kara büyü yapan, Babür'ü ücra bir gezegene mahkum eden... Kimim ki ben? Kim? Hiç sormadığım bir soru... Cevabını bilmediğim bir soru... Esilalıların anlattığı kız mıyım ben, Zeynep miyim sadece? Kimim ben, neden kendime bu kadar yabancıyım? Bunun bile yeni farkına varıyorum. Buraya kendimi tanıyıp bulmaya getirildim belki de, Babür ve Eymen'in yardımlarıyla. Unuttuğum bir şey vardı aslında, onlar da benden yardım bekliyorlardı. Ama kimse ne beklediğini bilmiyordu. Gittiğimiz yer her nereyse onu heyecanlandırıyor gibiydi. Heyecanına katılmak istiyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Uzakta bir göl görünüyordu, gölün üzerinde uzanan heykelin ne olduğunu sordum ama cevap vermedi. Bıkkındım. Kalbim deli bir kuş gibi çırpınıyor, elim ayağım titriyordu. Baş ağrım dayanılmaz bir baskı yaratıyordu üzerimde... İlaçlara geri dönme zamanım gelmişti biliyordum... En basiti, kurtuluşun ve ferahlığın yolu ilaçlardı... Kendimi ilaçların uyuşuk sorunsuz dünyasına bırakmayı çok sık düşünür olmuştum. Başı sonu belli olmayan, anlamsız hayaller görüyordum. Çoğunun Babür'le yada Eymen'le bir alakası yoktu. Vücudumun içinde ki tüm algılarım bana olmayan bir kabusu yaşatmaktaydılar. Kimseye itiraf edemediğim bir mutsuzluğa teslim olmak üzereydim.Eymen'e tutunuyordum. Anı anına tutmayıp sürekli değişen ruh halime ben bile ayak uyduramıyordum. ___" Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Ne cevap vereceğimi bilemez bir halde baktım. Onun sevgiyle bakan gözlerindeyken bize ne olacak diye sordum kendime... Cevap vermeme gerek kalmadı... ___"Bırak düşünmeyi, şu anın tadını çıkar."dedi. Onun sözcükleri sihirliydi... Ferahlatıyordu. Güllerin kokusunu içime çektim. Bir an başım döndü... Gülümseyip alıcı gözle etrafa bakmaya başladım. Rengarenk çiçeklerle örtünmüş ağaçlar büyüleyiciydi. Pembe,sarı, Beyaz çiçekli ağaçlar... Hatta mor, turuncu renkliler... Ve Esila'nın vazgeçilmezi güller. Her yedelerdi. Çiçeklerin, güllerin hüküm sürdüğü bir dünyaydı burası. Esila ve çiçekleri, Esila ve insanları... Göle iyice yanaştığımızda üzerinin güllerle kaplı olduğunu gördüm. Büyük bir selvi ağacının boyunda ki anıtı andıran heykel saçları uçuşan bir kadındı. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. ___" Bu gerçek bir elbise mi?" diye sordum Eymen'e... Kuru bir... ___" Evet."dedi. Meraklanmıştım, Eymen'in gözleri muzip bir ışıltıyla heyecanını ele veriyordu. Bir kadın bir erkek dikiliyordu gölün kenarında, ellerinde bir demet gül vardı. Eğilip gülleri birer birer göle bırakmaya başladılar. Sonra gölün üzerinde ki renk cümbüşünü fark ettim. Gölün üzerinde rengarenk güller yüzüyordu. ___" Çok güzel."diyen sesim çınladı etrafta. Eymen bana bakmış gülümsüyordu. ___" Sonunda fark ettin."dedi alaycı ama sevimli bir ifadeyle...
Ne yapıyorlar?"diye sordum göl kenarında eğilmiş olan çifte bakarak. Cevabı hazırmış gibi konuştu... ___" Aşk diliyorlar, sahip olduklarından fazlası için dua ediyorlar."dedi. ___" Aşıklar tepesi gibi bir yer yani?"dedim bilmiş bilmiş. Gülümsüyordum, bu onun halkına kendimi yakın hissetmeme neden olmuştu. Tıpkı bizim gibiydiler işte... İnsandılar. ___" Öyle bir şey değil."dedi. Yanlış anlamama üzülmüştü. ___" Aşkın her türlüsünü diliyorlar, sevmeyi öğrenmeyi diliyorlar. Şu an sahip olduklarından fazlasını, onların boyut değiştirmesini sağlayacak kadar büyük duygularla sevip sevilmeyi hayal ediyorlar. Bir mucize istiyorlar kendileri için..."dedi. Suskunlaştım, dileklerini anlamam mümkün değildi aslında... Kimseyi incitmeyen bu iyi insanların hayatlarına yabancıydım. Tertemizdi onlar, Ademoğullarından kaçmak zorunda kalacak kadar temizdiler. Dünyanın kayıp tarihiydiler. Göl kenarında ki gençler elleri kalplerinin üzerinde, gözlerini kapamış bir halde dikiliyorlardı. Çok huzurlu bir halleri vardı. Bir müddet hayranlıkla onları izledim. Ne düşündüklerini, ne dilediklerini öğrenmek istiyordum. Onları bizden ayıran neydi? Sorulacak çok soru vardı. Ama bir ton soruyla onları tanıyamayacağımı biliyordum. Onları tanımam için onlarla yaşamam gerekiyordu. Yada hatırlamam gerekiyordu geçmişimi. Onlardan olduğum o eski zamanı... Bazen her şey anlamsızlaşıyordu gözümde, soluklaşıyordu hayatın tüm endişeleri, sevinçleri... Sonunda kalplerinin üzerinde ki elleri indi, bizi fark ettiklerinde, yeniden aynı hareketi yapıp hafifçe başlarını eydiler. Yüzlerinde sevecen kocaman bir gülümseme belirmişti. Eymen'e baktığımda onunda onlarla aynı şekilde selamlaştığını gördüm. Sonra elimin kalbimin üzerinde olduğunu fark ettim. Hafifçe başımı eğip gülümsedim. Genç çift sessizce gölü terk ettiler. Bedenimin ya da ruhumun eski yoldaşlarını selamlaması beni etkilemişti. Bir müddet dönüp dönüp onların gidişini izledim. Tuhaf bir şey vardı. Beni etkilemişlerdi. Kafam dağınıktı Eymen durunca durdum. Onun sevecen yüzüne baktım. Kollarını açıp bana sarıldı. Kollarının arasında kayboldum. Sonra geri çekilip alnımdan öptü. ___" Gölde ki kızın yüzünü görmeye hazır mısın?"diye sordu. Cevap vermeden arkamı döndüm, önce gölün yüzeyinde gezinen güllerle selamlaştım, sonra yavaşça başımı kaldırdım. Kızın üzerinde ki beyaz elbise uçuşuyordu. Bir anıta gerçek bir elbise giydirilmesini garipsemiştim. Kızın sepetinde özenle dizilmiş taze güller vardı. Sonra yüzene baktım. Tanıdıktı. Ama kim diye düşündüm saniyenin kısa bir diliminde... Sonra onun bana benzediğini fark ettim. Şaşkınlıkla bakıyordum. Düşüncelerim kilitlenmişti. Dev anıtın saçları çok uzundu, rüzgarda uçuşuyorlardı. Bunlar gerçek saçlardı. Güneşin vurduğu saçlar parlıyordu. Bu kadar gerçek olması inanılmazdı. ___" Bu benim..."dedim. Eymen kendime gelmemi bekliyor gibiydi. Düşünemiyordum... Ben kimdim, bu insanlar neden böyle bir şey yapma gereği duymuşlardı? İçimden ağlamak geliyordu, gözlerim doluyordu. "Neden ? Neden ?"diye soruyordum kendime... Neden ağladığımı bile bilmiyordum. Aptal ve şaşkın bir kızdım hepi topu... Neden? ___" Bu Esilalıların kayıp ruhlarına bir hediyesiydi."dedi Eymen. Dönüp ona baktığımda yüz ifadesini göremedim. Gözlerimde biriken nem onu bulanıklaştırıyordu. Ağlamak istemiyordum. Sadece susuyordum. Dilimde, kalbimde, beynimde susmuştu o an... Saçları ve elbisesi uçuşan anıta baktım. Çok büyüktü... Beni hatırlıyorlardı, unutmak onların yapabildiği bir şey değildi. Ne hissedeceğimi bilemiyordum. Utanmıştım. Karmakarışıktım. Ağlamak istiyordum. Sadece ağlamak. ___" Bu güllerin anlamı ne?"dedim. Sesimin titremesine engel olamamıştım, yaşlar yanaklarından süzülmeye başlamıştı. O zarif elleriyle göz yaşlarımı sildi. Başımı ellerinin arasına alıp bir süre gözlerimin içine baktı. ___" Gözlerini kapat."dedi. Gözlerimi kapadım. Yüzümden çektiği eliyle elimi tutup kaldırdı ve kalbimin üzerine götürdü. Rahatlatıcı bir dalgalanma oldu bedenimde. Önce rüzgarı hissettim. Saçlarımda tenimde gezinip gizemli sesler çıkarıyordu. Sonra kuşların sesini işittim. Değişik cinsler bir koro kumuştu sanki. Rüzgar ve kuşlar ve yapraklar aynı ritimde buluşmuşlardı. Büyülenmiştim. Sıcak göz yaşlarımın süzülüşüne engel olamıyordum. ___" Duyuyor musun?"diye sordu Eymen. ___" Duyuyorum."dedim gözlerimi açmadan. ___" Biraz daha bekle..."diye fısıldadı. Biraz önce ki çift gibi bekledik bir süre... Aynı ritim hiç bozulmadan devam etti. Mutluydum. Bütün kokularıma.... Eymen'i kaybetmenin eşiğinde olmama rağmen ne kadar mutlu olduğumu düşündüm. Sonra bir kadın sesi duydum, kısık etkileyici bir sesti. Korktum. Her yerden geliyordu. Bu ses benim içimden geliyordu. Yapraklara, kuşlara, rüzgara bir kadın sesi eşlik ediyordu. Esila lisanıyla bir şarkı mırıldanıyordu kadın. Büyülenmiştim. Gözlerimi açıp onu aramak istedim, ama içimden bir ses gözlerimi açarsam sesin kaybolacağını söylüyordu. ___" Duyuyorum. "diyebildim titrek bir sesle. ___" Biliyorum."dedi Eymen. Korktuğumu anlamış olmalıydı. Sıkıca sol elimi tuttu. ___" Korkma. Ben buradayım."dedi. O buradaydı, korkmamalıydım. Ama ses beni ürkütüyordu. Bu ses kimindi? Sonuna kadar dinlemek sesin sahibini bulmak istiyordum. Ve deli gibi kaçıp uzaklaşmak... Yutkundum. Cesur davranmaya gayret sarf ettim. ___" Ne diyor?"diye sordum elini sıkarak, oda sıktı elimi. Aşkta yolumu kaybettim.Kendimi unuttum, unuttuğumu unuttum. Aşkta yolumu kaybettim. Kimi sevdiğimi unuttum." ___" Nasıl, kim söylüyor? "diye kekeledim. ___" Bilmiyorum sevgilim. Sen yanımda yokken senin söylediğini hayal ederdim. İşte sende buradasın ve ben bilmiyorum."dedi. Ürpermiştim. Gözümü açtım. Eymen'i bana bakarken buldum. Etrafı kolaçan ettim. Kimseler yoktu. Ses kesilmişti. Ona sokuldum, başımı göğsüne gömdüm. Sımsıkı sardı beni... Kalbinin atışını, yutkunuşunu duyuyordum, sıcaklığını hissediyordum. Bu iyi geliyordu işte. Gözümü kapadığımda sesini duymadığımda yok oluyordu sanki. Onu hissetmediğim an , düşünmediğim an yok oluyordu. ___" Bun anıtın, bu sesin anlamı ne? Bu güllerin anlamı ne?" ___"Bu sesi ilk işittiğimizde bizler de şaşırdık." Uçuşan saçlarıma bakarlar rüzgarda, sesimi dinleyip, güller bırakırlar göl sularına. Esilalı aşıklar neyi bekler bu sonsuzlukta. Sizde unutun artık kendinizi. Sizde bırakın artık sonsuzluğu. Ölüp bir daha doğamayacakmış gibi yaşayın, aşık olup unutun sonsuzluğu... Her an ölebilecekmiş gibi sevin... Esilanın kayıp aşığı, Espila... Espila... Espila... " Bu sözlerden sonra bu anıt yapıldı. Ve her Esilalı gelir buraya, Espila için ve kendileri için ve sevdikleri için güller bırakırlar göle. Her gül bir dolu duayla bırakılır sulara. Bütün bu güller sayısız duaların şekil bulmuş halidir." dedi ve sustu. Gözümü kapadım, usulca elimi kalbimin üzerine koydum. Sessizce şarkıyı duymayı bekledim. Bir süre sonra duydum. Kendimi gizemli sesin büyüsüne bıraktım. Espila... Espila... Espila diyordu gerçektende. O Espilaysa ben kimdim? Git gide her şey daha içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Karma karışıktım. Ama onu dinlemek hoşuma gitmeye başlamıştı. Bir süre dinledim, sonra hiç ses çıkarmayan Eymen'i görebilmek için gözlerimi açtım. Hayranlıkla beni izliyordu. ___"Neden dinlemiyorsun?"diye sordum. ___" Dinliyorum."dedi. ___" Duyabiliyor musun? Gözlerini kapamadığın halde..." Şaşırmıştım. ___" Duyabiliyorum. Gözlerimi kapamadığım halde, bu gölede ve bu gezegende olmadığım zamanlarda. İstedim zaman bu sesi çağırıyorum. Duyuyorum ve görüyorum. Senin unutmayı seçtiği her şeyi ben hatırlıyordum. Ve sen bana diyorsun ki. "Aşkla unuttukları mı, aşkla hatırlıyordum. Unutmuş olsam da sevgilimi bekliyorum." Zeynep, seni hiç bilmediğin bir gözle görüyorum. Hayal edemezsin. Kimsenin görmediği bir ışık yağmuruyla yürüyorsun. Kimsenin duymadığı şarkılarla yaşıyorsun. Rüzgar, bile isteyerek okşayıp geçiyor saçlarını, tenini. Bilerek ve isteyerek yaptığı için rüzgarı kıskanıyorum." Her yanımı bir sıcaklık basmıştı, rüzgarın söndüremediği bir ateş. Eymen'in gözlerinden ve sesinden bana ulaşan kıvılcımlar. Her yanımı tutuşturuyorlardı sanki. Aramızda hiç mesafe yoktu. Onun hayatında benim duymayı beceremediğim şarkılar. Göremediğim ışık yağmurları vardı. Ben hep onun hayatındaydım. Yumuşak dokunuşuyla yanağımı okşadı. Parmağını dudaklarımda gezdirdi. ___" Aşkım."dedi. İçimi titreten bir sesle... Hafifçe eğildi bana doğru. Sıcacık dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Kokusunu deli gibi içime çektim. Geçmişim dilediği kadar saklanabilirdi. Kafamı karıştıran kareler huzurumu kaçırabilirdi. Ama bu anı hiçbir şeyin bozmasına izin veremezdim. Kendimi ona bıraktım. Sıcacık dudaklarının endişelerimin önüne geçmesine izin verdim. Onu sevmeyi yeniden öğreniyordum, kendimi ona bırakmayı öğreniyordum. Espila olmayı öğrenmeliydim. Geçmiş gün geçtikçe kendine çekiyordu beni... Her şeyi perdelemişti, ruhumu, bugünümü ve yarınımı... Perdeyi kaldırma arzum her geçen gün artıyor, her Esila dakikasında çoğalıyordu. Artık tek amacım onu bulmaktı... Artık Espila'sız bir Zeynep düşünülemezdi... Geçmişimle kucaklaşmaya hazırdım artık... Espila'ya mecburdum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Science Fiction"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...