38-Hasan

11 3 0
                                    

Bu sabah uyandığımda her yanım ağrıyordu. Kendimi dışlanmış hissediyorum. Bu dışlanmışlıkla birlikte mutsuzluk, güvensizlik gibi yeni huylar edindim. Annem bana ne olduğunu sorup duruyor. Ona söyleyecek bir şeyim yok. Doğrusu olanlara hala bir mana verebilmiş değilim. Zeynep bir hafta boyunca işe gelmediği gibi, telefonla ulaşmaya çalıştığım zamanlarda da sadece ablasıyla konuşabiliyordum. Niye bilmiyorum ama onun sesini duymaya ihtiyacım vardı. İçimde kurulu bir duygu Zeynep'le irtibata geçemediğim her an beni daha da huzursuz ediyordu. Dükkanı bırakacak birini bulamadığım için gündüzleri yanına gitme imkanım olmuyordu. Bir gün işi her zamankinden erken bırakıp Zeynep'i görmeye gitmeye karar verdim. Zeynep'in deyimiyle güneş gök yüzünü masal renklerine boyarken ben vapurdaydım. Martılar, deniz, gök yüzü ve karşı kıyının yıllanmış mimari harikaları büyüleyiciydi. Soğuk iliğime işleyinceye dek dışarıda savaştım. Zeynep'e biraz boğaz havası götürmek gibi romantik bir düşünceye kapılmıştım. Ama dondurucu soğuğa iki dakika dayanabildim. Hemen içeriye insanların nefesleriyle daha da ısınmış olan salona kaçtım. İçim titremişti. Eğer gerçekten bu dondurucu soğuklarda bile dışarıda yolculuk yapıyorsa, Hastalanması doğaldı. Sonra bayat acımış çayı yudumladım. Tekrar dışarıyı izledim. Gerçekten benim diyeni şaire dönüştürürdü bu şehir. Kafam çok doluydu. Öyle ki karşımda oturan sarı saçlı kıza dikkat bile etmedim. Aslında saçları çok dikkat çekiciydi. Tabi öyle dikkat çekici olunca harikulade bir surat beklememek gerektiğini öğrenmiş oldum. Sadece saçlarla olmazdı bu iş.

İçerinin sıcağı insanı gevşetiyordu doğrusu. Biraz daha gitsek uyuyabilirdim. Kısa veya uzun her hangi bir yolculukta bir kızla muhabbet kuramamışsam uykuya geçmem iki dakikamı alırdı. Gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı ama insanlarda bir hareketlenme olduğunu hissedince iskeleye yanaştığımızı anladım. Soğuk hava düşüncesi bir an tüylerimi ürpertti. İçimden geldiğime pişman olmuştum. Uykusuzluk ve soğuk bir araya geldiğinde bütün insani hassasiyetlerim perdeleniyordu. Sıkıntıyla pofladım. İnsanlar vapurda mahsur kalacaklarından korkar gibi çıkışa toplaşmışlardı. Hayıflanarak kuyruğun sonunda bekledim. Tahtadan pekte sağlam görünmeyen seyyar bir köprüden karaya yürüdüm. Bazı akıllılar vapurdan iskeleye atlıyorlardı. Vapurla iskelenin arasında kalma ihtimali trilyon da bir de olsa bu hareket tam anlamıyla mallıktı. İçimden her birine küfrettim. Bezginliğime rağmen ters bir bakış attım paltolu sakallı adama. İri yarı bir şeydi, tabi ki beni görmedi. Uzun bacaklarımı pergel gibi açtım. Bir an önce otobüs minibüs gibi bir şey bulmak istiyordum. Beklemem gerek kalmadı. İlk gelen dolmuşta kendime yer buldum. Camdan dışarısını izledim, insanlar üşümüş ve mutsuz görünüyorlardı. Bir şekilde yaşamayı seçmezlerdi zaten. Somurtmak onların kendi seçimleriydi. Ben her an içimden geldiği gibi yaşardım. Ve hayatımda aşk yoksa eğer yaşadım saymazdım. Zeynep'lerin evine giden sokağın başında indim. Yokuşu oldukça hızlı çıktım. Sigaradan olsa gerek yolu daha yarılamadan nefesim tıkandı. Olduğum yerde durup kalp atışlarımın normale dönmesini bekledim. Son bir gayretle ilerlemeyi sürdürdüm. Küçük bahçe kapısı önünde ki arabalardan görünmüyordu. Selim Bey de buradaydı. Lüks siyah bir arabanın yanında tozdan görünmeyen eski beyaz reno dikkati çekiyordu. Bir an kalbim sıkıştı. Durum sandığımdan ciddiydi belki. Bacaklarım hızlandılar. Düşünmeyi bıraktım. Demir kapıyı var gücümle yumrukladım. İçeriden hiç ses gelmiyordu. Kapıyı Arzu açtı. Gözlerinin altı çökmüştü yorgunluktan. Biraz önce ağlamış gibi bir hali vardı. Boştu bakışları. Elimde tuttuğum kutuya baktı sonra. Tombul esmer elleri kutuya uzandı. Kutuyu ona verip ayakkabılarımı çıkardım. İçeri girdim, evin bütün ışıkları yanıyordu. Zeynep'in odasının önüne gittim. Kapı açıktı. Yiğit, Kadir ve Murat ayakta dikiliyorlardı. Eymen cam kenarına dayanmış bahçeyi seyrediyordu. Begüm ise elinde bir defter camın önüne iliştirilmiş koltukta oturuyordu. Yatakta uzanmış olan kıza baktım. Zayıflamış ve solmuştu. Onu göreli daha birkaç gün olmuştu. Bu denli hızlı solmasına şaşırmıştım. Uyuyordu. Yahut baygındı. Uzun saçları yastığının bir kısmını kaplıyordu. Onu böyle görünce daha önce gelmediğim için pişman oldum. Yatağın kenarına varınca dizlerimin üzerine çömeldim. Kahverengi ipeksi saçlarını okşadım. Dokunduğumu anlayınca gözlerini zorlukla araladı. Sandığımdan da güçsüzdü. Soluk dudaklarında yorgun bir tebessüm belirdi. ___" Ne olmuş sana?"diye sordum titreyen sesime şaşarak. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Sadece baktı. Gözlerime yaşlar hücum etmişti. Hıçkırıklara boğulacaktım. ___" Ölecek misin?"dediğime ben bile inanamadım. Arkadan Begüm'ün sesini duydum.

Saçmalama."diyordu. Ona doğru döndüm. Soğuk elimle gözlerime doluşan yaşları sildim. Birazda soğuktan akan burnumu çektim. Odada ki herkes bana bakıyordu. Hepsi düşünceliydi. Sonra yine en yakın dostuma Zeynep'e döndüm. Gözlerini kapamıştı. ___" Zeynep..."diye seslendim ona. Uyumasına tahammülüm yoktu. Beni teskin etmesini bekliyordum. Hep yaptığı gibi yol göstermesini. Gözlerini bu defa daha rahat açtı. Yine gülümsüyordu. ___" Ağlıyor musun sen?"diye sordu. Cansız sesi alaycıydı. ___" Ağlamıyorum."dedim bükülen dudaklarıma kızarak. Sıcacık bir el üşümüş elimi tuttu. Beyaz incecik ellini eğilip öptüm. Ona moral vermem gerekirdi. Hiçbir zaman en doğru tavrı sergileyememişimdir zaten. Üşümüş elimi sıkmaya çalıştı. Hiç enerjisi yoktu. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. ___" Ne zaman iyi olacaksın?"diye fısıldadım bu defa. Söylediklerime inanmadığım halde umutlu görünmeye çalışmıştım. Her şeyi bilen gözleriyle süzdü beni. ___" Yakında."dedi. Sonra gitti gözleri. Birkaç kere seslendim. Kendine gelmedi. Ayağa kalktım. Cam kenarına yaslanmış olan Eymen'le buluştu gözlerim. Ona karşı büyük bir öfke vardı içimde. Oysa bana bakarken beni görmüyordu sanki. Sonra kapı kenarında beni izleyen o kızı gördüm. Bal rengi saçları gözleriyle aynı renkteydi. Sevimli çocuksu suratında endişe vardı. Gözlerini benden ayırmadan içeri girdi. Elinde ki kutuyu yatağın üzerine bıraktı. Eymen anına da yanımıza gelip kutunun içinde ki taşlara baktı. ___" Bu kadar mı?"diye sordu bana bakarak. ___" Biz küçük bir işletmeyiz. Onu bu taşlarla iyi edeceğine gerçekten inanıyor musun?"diye çıkıştım kendime engel olamayarak. Üzgündü bakışları. Bana cevap vermedi. Elini yorganın altına sokup bir taş çıkardı. Sonra taşı bana uzattı. Kapkara olmuş lal taşını avucuma alır almaz bileğime ince bir ağrı girdi. Taşların insanların negatif enerjilerini aldığını bilirdim ama bu farklıydı. Eymen Zeynep'in etrafına dizdiği tüm taşları toplamaya başladı. Sonra benim getirdiğim taşları onların yerlerine yerleştirdi. Görevini tamamlamış kapkara taşları kutuya doldurdu. ___" Ecrin bunları gömün."diyerek kutuyu kıza uzattı. Demek kızın adı Ecrin'di. Zeynep bu haldeyken bu kıza kilitlenen gözlerime kızamadım. Ay gibiydi Ecrin. Bana gülümsedi üstelik. ___" Yardım eder misin Hasan?"diye sordu sonra. Adımı biliyordu. Başımı salladım. ___" Tabi yardım ederim."dedim. Kapıdan çıkmak üzereyken göz ucuyla Zeynep'e baktım. Baygındı, Ali gözle görülür bir biçimde ıstırap çekiyordu. Zayıflamış görünüyordu, gözlerinin altı morarmış, rengiyse sapsarıydı. Zeynep'i bu hale getiren oydu aslında. Peki neden bu kadar perişan görünüyordu. Alnında ki kırışmış çizgilerine takıldı gözüm. Canı yanan bir insanın mimikleriydi bunlar. Ufak bir sızı hissettim içimde. Usulca kapıyı kapadım. Arkamı döndüğümde Ay misali parlak gülümsemesiyle beni bekleyen Ecrin'i gördüm. ___" Üzülme o iyi olacaktır. Eymen onu iyi edecektir."derken hala gülümsüyordu. ___" Eymen?" ___" Eymen yani Ali..."derken yüzünde ki gülümseme donmuştu, bakışlarından ufak bir şaşkınlık akıp geçmişti. ___"Demek Ali'nin iki ismi var dedim elinde tuttuğu kutuya uzanırken. Kutuyu alıp elimde hafiften hoplattım. ___" Doktora gitmek yerine, bu taşlara sığınmak hiç mantıklı gelmiyor bana."diye hayıflandım duyulur duyulmaz bir sesle. Dış kapıyı açtı. Boyu çok kısaydı ve çok zayıftı. Arkadan bir çocuğu andırıyordu. Yine gülümsedi. Bu defa ki anlayış dolu bilge bir gülümsemeydi. ___" Doktorlar bir şey bulamadı Hasan. Zeynep'i öldüren şey bedeninden kaynaklanmıyor."dedi. Ürpermiştim. Gürültülü bir yutkunmayla bunu dışa vurmuş oldum. O an "bu küçük kız da kim?"diye sordum kendime. Nasıl olurda Zeynep'in bu hali bedeninden kaynaklanmazdı. Bu insanlar çok gariptiler. Ve Ecrin çok... Çok güzeldi.

ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin