Eymen
Hayatımın en uzun yolculuğuydu. Önüme çıkan engeller bir anlaşmanın parçasıymışçasına işimi zorlaştırmışlardı. Bu yaşananlar bana yeterince tedbirli olmadığımı göstermişti. Şoktaydı. Korkudan sararmış yüzü ıslaktı, ağladığı halde hiç ses çıkarmıyordu. Beni gördüğünde hiç tepki vermedi. Göz yaşları akıyordu sadece... Onların iyi olduğuna emin olunca Babür'e döndüm. Değişmemişti. Aynı Babür, belki her zamankinden daha acımasız. Onun lisanıyla konuştum. Bir yol bulmam gerekiyordu. Kimsenin zarar görmeyeceği bir yol. "Beni görmeden nereye gidiyordun?"diye sordum... Beklenmedik gelişim onu şaşırtmıştı. Hiçte dostane olmayan sahtekar bir gülümseme vardı suratında. Gemisini devre dışı bırakmama kızmıştı. Acizliğini saklama gayretindeydi. "Görmeyi istedim, ama sen yoktun. Kaçtın sandım."dedi boğuk sesiyle.
"Geleceğinden çok geç haberdar oldum. Yetişebildiğim için şanslısın."dedim. Kızlara baktım, yerlerinden kalkıp dışarıya çıkmayı akıl edemeyecek kadar afallamışlardı.
"Ecrin, Zeynep'i al dışarı çıkın."dedim. Babür engel olmak ister gibi öne doğru bir adım attı. Onlar inince arkalarından aşağı indim. Babür arkamdaydı. Gerisini halletmek bana kalıyordu. Babür'e döndüm.
"Ne istiyorsun?" Neredeyse burun buruna duruyorduk. İkimizde kavgaya hazırdık. Ovada hafif bir esinti dolaştı. Babür'ün karışmış saçları rüzgarla savruldu. Bilindik o eskiden kalma tanıdık nefret vardı yüzünde. Hoşlanmadığı bir böceğe bakar gibi bakıyordu bana. Tiksinerek.
"Gitmeme izin vermezsen savaş başlayacak, vakit kalmadı."diye tısladı dişlerinin arasından.
"İletişim hattınızın delinmez olduğunu mu sanıyorsun, geri çekilin emrini verdin bile."
"Benden haber alamazlarsa geri dönerler, sonuçları hiç iyi olmaz. Savaşmayı göze alabilir misin?" Eskiyi anımsadım. Asırlara karşı koymuş iyi yönde herhangi bir gelişim gösterememişti. Zarar görecek olan sadece biz değildik bu defa.
"Senden haber alacaklar. O işin kolay kısmı. Bana Espila'dan ne istediğini anlatacaksın." Yine kolunu kaldırdı. Begüm'e sırtını dayanmış olan Zeynep'e baktı. Kolunu omzuma koydu, hak etmediği bir şeyi istiyordu benden. Ona güvenmemi... "Ona zarar vermeyecektim, bana yol gösterir diye ummuştum." Omzuma dayadığı kolunu tutup nazikçe indirdim. "Nasıl bir yardım, sana hangi konuda yardımcı olabilir."
" Geçmişim konusunda, bu hayata tutsak olmadan önce nasıl biri olduğumu öğrenmem gerekiyor. Bölük pörçük anılar dışında hiçbir şey anımsamıyorum. Eğer öğrenebilirsem, çıkış yolunu da bulabilirim. Yüzyıllardır sürüp giden bu zinciri kırmanın, dünyaya geri dönmenin bir yolunu bulabilirim. Bana izin vermelisin."dedi. Belki kısmen doğruydu söyledikleri. Ama yetersizdi.
"Hiçbir şey hatırlamıyor. Bu konuda sen ondan daha iyi durumdasın."dediğimde bu sözlerin onun için bir şey ifade etmeyeceğinin de bilincindeydim.
"Onun varlığı hatırlamama yardımcı olacaktır."derken dişlerini sıkmıştı. Gergin çene kasları olduğundan daha sert bir ifadeye bürünmüştü.
" Senin dünyanda bir gün bile varlığını sürdüremez. Onu öldürmek mi istiyorsun." Durdu, gözleri çaresizlikle etrafta gezindi. O an onun için üzüldüğümü hissettim. Düştüğü bataklıktan çıkmanın yolunu arıyordu. Sonra Espila'ya baktığı halde konuştu.
"O bana borçlu, onun yüzünden bu haldeyim." Bakışları hala Zeynep'in üstündeydi. Söylediklerine gerçekten inanıp inanmadığını anlamak mümkün değildi. Saçları birbirine girmişti, yorgun görünüyordu. Hastaydı, vücudu bir çöküntüye uğramıştı. O an selim Bey, Zeynep ve Babür'ün rahatsızlıkları arasında istemsiz bir bağlantı kurdum. Ama üzerinde duracak zaman değildi. Üstelik Babür büyü yapmayı biliyor olamazdı. Haresinin koyu rengini bir delil olarak kabul edemezdim. Çünkü o zaten bir katildi. Ve Abaddon da yaşayan birinin temiz bir yaşantı sürmesi imkansızdı.Yaptığından oda emin değildi. Sonunda bana döndü, bakışları tekrar sertleşti. "Gemime her ne yaptıysan düzelt, şimdi biz gideceğiz. Başka çaren yok Eymen... Eski dostum."diye manidar bir ekleme yaptı. Bir şeyleri bildiği ortadaydı. Gülümsedi, beni küçümsüyordu. Ölümüme sebep olmuş bu adam... Minnettar mı olmalıydım ona... Yoksa nefret mi etmeliydim. Bu üç insan içerisinde en şanslı olanı bendim. Bunca zaman sonra bile sebebini bilmiyordum. Olanları bende onun kadar merak ediyordum. Ama Zeynep'i hırpalayarak bir cevap bulamazdık. Onu kimsenin insafına bırakamazdım.
"O seninle gelmeyecek, onu böyle kolaylıkla götürebileceğini düşünmene inanamıyorum."dedim gözlerimi kısarak. Sakindim. Olay istediğim yönde ilerliyordu.
"Savaşa hazır ol o zaman." Nefret onun ayrılmaz bir parçasıymış gibi görünüyordu. Bende onun gibi konuştum, dudaklarımı aralamadan, kısık, sert bir sesle.
"Beni kokutamazsın, savaşta bana karşı hiçbir şansın yok. Tüm makinelerini kullanılmaz hale getirebilirim, biraz önce gemine yaptığım gibi..." Kızgınlığı saklanamaz hale gelmişti. "Bunun için belli bir yakınlığa ihtiyacın var. Sen dediğini yapana kadar ben burayı yerle bir etmiş olurum." Bende kızgındım, nasıl göründüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu. İçimden hiç tanımadığım bir adam çıkmıştı. Kavgayı ve savaşı yadsımayan, makul karşılayan biri.
"Savaş gücümün senden üstün olduğunu biliyorsun. Sana hayal bile edemeyeceğin şeyler yaparım Babür. Buradan gitmene izin vermem. Seni burada öldürmeme ne engel olacak, Esila halkı mı ? Sen mi? Sen şuracıkta öldüğünde meselede kalmaz. Ardından da gider gezegenini yerle bir ederim." Beni ciddiye aldığını göstermeye başlamıştı. Karşılık vermesini bekledim. Susuyordu. Bense devam ettim, baskıyı arttırdım.
"Korkma yerle bir etme konusunda senin kadar hevesli değilim. Onlara cesedini yollarım. Senin intikamını almaya gönüllü olmayacaklarını sende biliyorsun. Başkalarını öldürmeme gerek bile kalmaz. Neden susuyorsun. Bir şey unuttun Babür, ben Esilalı değilim, şu an seni öldürmek benim için sadığından daha kolay." Gözleri etrafı taradı, gördüğü şey onu umutsuzluğa düşürmüştü.
"Sen adam öldüremezsin..."diye mırıldandı. Benim ne yapıp yapamayacağımı çok iyi bildiğine inanıyordu.
" İstediğim kötü bir şey değil Eymen. Aydınlığa çıkmanın yollarını arıyorum. Neden yolumu tıkıyorsun. Bunu bana neden yapıyorsun." Esila muhafızları çağrıma uymuş etrafı kuşatmışlardı. Etrafımız eli silahlı bir sürü askerle çevrelenmişti. Karıncayı incitmekten sakınan askerlerle.
" Hala bencilsin. Espila yada bir başkası umurunda değil. Geçmişi anımsamak seni daha iyi bir insan yapmaz Babür. Bunu sende biliyorsun." Çaresizlikle gözlerime kilitlenmişti. "Bana yardım et, söz ona dokunmayacağım. Ona ihtiyacım var." Zeynep'e baktım. Konuşulanları anlamıyordu. Ecrin ona olanları tercüme ediyor gibiydi.
"Sana yardım etmenin bir yolunu bulabiliriz belki. Ellerini uzat, seni bağlamam gerekiyor." Esmer büyük ellerini uzattı, onu kelepçeledim. Askerlerde Babür'ün adamlarını kelepçeleyip araçlarına götürdüler . Göz ucuyla işaret ettiğim iki kişi gelip Babür'ün koluna girdi. Onlar arabaya yürürken ben Begüm'ün yanına yürümeye başladım. Babür'ün bağrışını işittim.
"Sana güveniyorum "diyordu. O yada bir başkası için güvenilir olmaya mecburdum.. Ona yardım etmek zorundaydım. Ama Zeynep buna mecbur değildi. Arkamı dönüp Babür'e bakmadım. Begüm ve Murat'a doğru yürümeye devam ettim. Yeşil çiçeklerle bezenmiş ova varoluşunun en kalabalık ve hüzünlü görevini tamamlıyor, tatlı rüzgar havadaki tatsız suçluluk duygusunu dağıtamıyordu. Zeynep insanlarını ilk defa görüyordu, onların hayatlarından çıkışından yüzyıllar sonra ilk defa... Gözlerinde gözle görülür bir korku vardı. Bakıyor ama görmüyordu sanki, içinde güven duyduğu tek kişi gibiydi. Tatlı rüzgarın gezintiye çıkardığı kır çiçeklerinin kokusunu duymayacak kadar kapatmıştı kendini, onu Esila'ya getirişimi hep düşlemişimdir. Şu hale bak, şimdi Esila'nın en güzel ovalarından birinde korkuyla titriyordu. Yanlarına yürürken aklımdan geçen sayısız düşünceyi kovmaya çalıştım. Artık güvende olduğundan emin olmasını. Yine eski haline dönmesini istiyordum.
"Begüm bu tutsak işiyle Murat ilgilenecek. Ama ben ondan çok sana güveniyorum. Yorgunsun biliyorum ama ben bu işi çözene kadar, tutsaklarla siz ilgileneceksiniz."
"Merak etme, doğru insana güveniyorsun."
"Biliyorum."dedim. Döndü ve Zeynep'e sarıldı. Onlarda Babür'ün bulunduğu araca yönlendiler. Her şey yoluna girmişti. Biraz sonra arabalar yola koyuldu. Biz arkalarından baktık. Karşımda duruyordu. Arabaları ve askerlere bakıyordu. "İyi misin Zeynep?"diye sordum. Elimle hafifçe omzuna dokunarak.
" Titriyor musun sen?"
"İyiyim."dedi duyulur duyulmaz bir sesle.
"Her şey yolunda, endişe etme." Vücuduyla birlikte sarsılan kolunu tuttum. İyi görünmüyordu. Etraftakileri umursamayıp onu kendime çektim. Sıkıca sarıldım. Kollarımın arasında titrediğini hissedebiliyordum.
"Geldim artık, hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Kimsede zarar görmeyecek inan bana... Her şey olması gerektiği gibi..." Saçını öptüm, Espila gibi kokuyordu. Yanımdaydı işte, rahat bir nefes alabilirdim. Önce rahatlaması gerekiyordu, iyi olabilmem için. Babama baktım, çok kolay teslim oldukları için onlara kızgındım. Aslında yapabilecekleri fazla bir şey yoktu. Doğaları bu tür hesaplaşmalar için yetersizdi. "Arabanı alıyorum..." dedim. Başıyla onayladı. Zeynep'in elini tuttum, arabaya doğru yürüdük.
"Hadi Ecrin, gidiyoruz."
"Bavullar gemide kaldı Eymen." Arkama bakmadan yürümeye davam ettim.
"Birilerini yollar aldırtırız." Altından yapılmış arabanın arka kapısını açıp Zeynep'i oturttum. Ecrin'de öne oturdu. Arabaya binip düğmeye bastım. Hızdan başım dönmüştü. Biraz yavaş gitmek istiyordum . Babam Emmanuel ve Selim Bey bizi takip ediyorlardı. Aynadan onu görebiliyordum. Dışarıyı seyrediyordu. Ne düşündüğünü anlayamıyordum. Beni gördüğüne sevinmiş miydi onu bile okuyamadım yüzünden. Sessiz ve tepkisizdi. Ağlamıyordu artık. Arada iç çeker gibi nefes alıyordu sadece. O ve ben Esiladaydık. İlk defa ait olduğu yerdeydi belki. Gel ki bundan emin olamazdım. Onların ana vatanı Dünyaydı nede olsa. Oraya ait olmayı seçtiği için orada kalmış olabilirdi de. Kırlara gülümseyerek baktığını sandım. Gülümsemesini gördüğüm an rahatlayacaktım. Titremesi durmuştu. Ecrin'e baktım, oda sessizce dışarıyı izliyordu.
"Zeynep'i yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim Ecrin, minnettarım."dedim. Zeynep'in gördüğümü sandığım küçük gülümsemesi bana iyi gelmişti.
"O benim arkadaşım Eymen, tabi ki yalnız bırakmayacağım."dedi. Arkadan gelen sesi işittim.
"İyi bir arkadaşsın." Ecrine bakarak gülümsüyordu, sonra aynadan ona baktığımı fark etti. Göz göze geldik. Bir süre gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Özlem dolu bir bakış belki, belki değil. Belki bu üzgün durgun bakışlardan korkmalıydım. Bu yaşadıklarına bakılırsa onu kaybetmiş olabilirdim. Durgundu evet, ne düşündüğünü anlayamadım. Eve gelmiştik. Arabadan inip onun kapısını açtım. İnmesini bekledim.
" Ecrin arabayı sahibine ver. Sonra sende gidip dinlen." Ecrin geçip direksiyona oturdu. Zeynep'in elini tutuyordum. Gevşek elini sıktım, bahçeye girdiğimizde durdu, eğilip bir gülü kokladı. Parmak uçlarını kadifemsi yaprakların üzerinde gezdirdi. Avucumun içinde duran eli kaldırıp öptüm, diğer elimin parmak uçlarıyla yumuşacık elini okşadım. Nazik bir şekilde gülümsedi. Kapıyı açıp içeri girdik. Mutfak masasının üzerinde yarım kalmış meyve suları duruyordu. Masa olduğu gibi bırakılmıştı, duvarlardaki resimlerimin kaldırılmış olduğunu gördüm. Bu zamana ait resimleri bırakmış gibiydiler. Onun dışında bir değişiklik göremedim. Zeynep geçip koltuğa oturunca onu takip ettim.
"Aç mısın?"diye sordum nasıl yaklaşacağımı bilemeyerek.
"Yok aç değilim." Koltuğun kenarında her an kalkıp gidecekmiş gibi oturuyordu. Sakince yanına oturdum.. "Yorgunsun tabi uyumak ister misin?"
"Hayır, yorulmadım. İyiyim ben."dedi. Kucağında duran eli alıp tekrar öptüm.
"Yetişememekten çok korktum Zeynep, olanlar için çok üzgünüm. Çok sarsıldığının farkındayım." İfadesinde, duruşunda hiçbir değişiklik yoktu. Solgun bir sesle konuştu. "Endişe etme, iyiyim ben... Gerçekten..." İkimiz birden durduk. Sessizlik beni endişelendirecek kadar uzundu.
"Özür dilerim, beni affet, sana bunları yaşatmak istememiştim. "diye fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Science Fiction"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...