23-yüzleşme

39 3 0
                                    

Eymen

     Hayatımın  en  uzun  yolculuğuydu.  Önüme  çıkan  engeller  bir  anlaşmanın parçasıymışçasına  işimi  zorlaştırmışlardı.  Bu  yaşananlar  bana  yeterince  tedbirli  olmadığımı göstermişti.  Şoktaydı.  Korkudan  sararmış  yüzü  ıslaktı,  ağladığı  halde  hiç  ses  çıkarmıyordu.  Beni gördüğünde  hiç  tepki  vermedi.  Göz  yaşları  akıyordu  sadece...  Onların  iyi  olduğuna  emin  olunca Babür'e  döndüm.  Değişmemişti.  Aynı  Babür,  belki  her  zamankinden  daha  acımasız.  Onun  lisanıyla konuştum. Bir  yol  bulmam  gerekiyordu. Kimsenin zarar  görmeyeceği  bir  yol. "Beni  görmeden  nereye  gidiyordun?"diye  sordum...  Beklenmedik  gelişim  onu şaşırtmıştı.  Hiçte  dostane  olmayan  sahtekar  bir  gülümseme  vardı  suratında.  Gemisini  devre  dışı bırakmama kızmıştı. Acizliğini  saklama gayretindeydi.   "Görmeyi  istedim, ama sen yoktun. Kaçtın sandım."dedi  boğuk  sesiyle.  
"Geleceğinden  çok  geç  haberdar  oldum.  Yetişebildiğim  için  şanslısın."dedim.  Kızlara baktım, yerlerinden kalkıp  dışarıya çıkmayı  akıl  edemeyecek  kadar  afallamışlardı.
"Ecrin,  Zeynep'i  al  dışarı  çıkın."dedim.  Babür  engel  olmak  ister  gibi  öne  doğru  bir  adım attı.  Onlar  inince  arkalarından  aşağı  indim.  Babür  arkamdaydı.  Gerisini  halletmek  bana  kalıyordu. Babür'e döndüm.
"Ne  istiyorsun?"  Neredeyse  burun  buruna  duruyorduk.  İkimizde  kavgaya  hazırdık. Ovada  hafif  bir  esinti  dolaştı.  Babür'ün  karışmış  saçları  rüzgarla  savruldu.  Bilindik  o  eskiden  kalma tanıdık  nefret  vardı  yüzünde. Hoşlanmadığı  bir  böceğe  bakar  gibi  bakıyordu bana.  Tiksinerek.
"Gitmeme  izin  vermezsen  savaş  başlayacak,  vakit  kalmadı."diye  tısladı  dişlerinin arasından.
"İletişim  hattınızın delinmez  olduğunu mu sanıyorsun, geri  çekilin emrini  verdin bile."
"Benden  haber  alamazlarsa  geri  dönerler,  sonuçları  hiç  iyi  olmaz.  Savaşmayı  göze alabilir  misin?"  Eskiyi  anımsadım.  Asırlara  karşı  koymuş  iyi  yönde  herhangi  bir  gelişim gösterememişti. Zarar  görecek  olan sadece  biz  değildik  bu defa.
"Senden  haber  alacaklar.  O  işin  kolay  kısmı.  Bana  Espila'dan  ne  istediğini  anlatacaksın." Yine  kolunu  kaldırdı.  Begüm'e  sırtını  dayanmış  olan  Zeynep'e  baktı.  Kolunu  omzuma  koydu,  hak etmediği  bir  şeyi  istiyordu  benden. Ona güvenmemi... "Ona  zarar  vermeyecektim,  bana  yol  gösterir  diye  ummuştum."  Omzuma  dayadığı kolunu tutup nazikçe  indirdim.   "Nasıl  bir  yardım, sana  hangi  konuda yardımcı  olabilir."
"  Geçmişim  konusunda,  bu  hayata  tutsak  olmadan  önce  nasıl  biri  olduğumu  öğrenmem gerekiyor.  Bölük  pörçük  anılar  dışında  hiçbir  şey  anımsamıyorum.  Eğer  öğrenebilirsem,  çıkış  yolunu da  bulabilirim.  Yüzyıllardır  sürüp  giden  bu  zinciri  kırmanın,  dünyaya  geri  dönmenin  bir  yolunu bulabilirim. Bana  izin vermelisin."dedi. Belki  kısmen doğruydu söyledikleri. Ama yetersizdi.  
"Hiçbir  şey  hatırlamıyor.  Bu  konuda  sen  ondan  daha  iyi  durumdasın."dediğimde  bu sözlerin onun için bir  şey  ifade  etmeyeceğinin de bilincindeydim.
"Onun  varlığı  hatırlamama  yardımcı  olacaktır."derken  dişlerini  sıkmıştı.  Gergin  çene kasları  olduğundan daha sert  bir  ifadeye bürünmüştü.
"  Senin  dünyanda  bir  gün  bile  varlığını  sürdüremez.  Onu  öldürmek  mi  istiyorsun." Durdu,  gözleri  çaresizlikle  etrafta  gezindi.  O  an  onun  için  üzüldüğümü  hissettim.  Düştüğü bataklıktan çıkmanın yolunu arıyordu. Sonra Espila'ya  baktığı  halde konuştu.
"O  bana  borçlu,  onun  yüzünden  bu  haldeyim."  Bakışları  hala  Zeynep'in  üstündeydi. Söylediklerine  gerçekten  inanıp  inanmadığını  anlamak  mümkün  değildi.  Saçları  birbirine  girmişti, yorgun  görünüyordu.  Hastaydı,  vücudu  bir  çöküntüye  uğramıştı.  O  an  selim  Bey,  Zeynep  ve Babür'ün rahatsızlıkları  arasında  istemsiz  bir  bağlantı  kurdum.  Ama  üzerinde duracak  zaman  değildi. Üstelik  Babür  büyü  yapmayı  biliyor  olamazdı.  Haresinin  koyu  rengini  bir  delil  olarak  kabul edemezdim.  Çünkü  o  zaten  bir  katildi.  Ve  Abaddon  da  yaşayan  birinin  temiz  bir  yaşantı  sürmesi imkansızdı.Yaptığından oda emin değildi. Sonunda bana döndü,  bakışları  tekrar  sertleşti. "Gemime  her  ne  yaptıysan  düzelt,  şimdi  biz  gideceğiz.  Başka  çaren  yok  Eymen...  Eski dostum."diye  manidar  bir  ekleme  yaptı.  Bir  şeyleri  bildiği  ortadaydı.  Gülümsedi,  beni küçümsüyordu.  Ölümüme  sebep  olmuş  bu  adam...  Minnettar  mı  olmalıydım  ona...  Yoksa  nefret  mi etmeliydim.  Bu  üç  insan  içerisinde  en  şanslı  olanı  bendim.  Bunca  zaman  sonra  bile  sebebini bilmiyordum.  Olanları  bende  onun  kadar  merak  ediyordum.  Ama  Zeynep'i  hırpalayarak  bir  cevap bulamazdık. Onu kimsenin  insafına bırakamazdım.
"O  seninle  gelmeyecek,  onu  böyle  kolaylıkla  götürebileceğini  düşünmene inanamıyorum."dedim  gözlerimi  kısarak. Sakindim. Olay  istediğim  yönde ilerliyordu.
"Savaşa  hazır  ol  o  zaman."  Nefret  onun  ayrılmaz  bir  parçasıymış  gibi  görünüyordu. Bende  onun gibi  konuştum, dudaklarımı  aralamadan, kısık, sert  bir  sesle.
"Beni  kokutamazsın,  savaşta  bana  karşı  hiçbir  şansın  yok.  Tüm  makinelerini  kullanılmaz hale getirebilirim, biraz  önce gemine yaptığım  gibi..."  Kızgınlığı  saklanamaz  hale  gelmişti. "Bunun  için  belli  bir  yakınlığa  ihtiyacın  var.  Sen  dediğini  yapana  kadar  ben  burayı  yerle bir  etmiş  olurum."  Bende  kızgındım,  nasıl  göründüğüm  hakkında  hiçbir  fikrim  yoktu.  İçimden  hiç tanımadığım  bir  adam  çıkmıştı.  Kavgayı  ve savaşı  yadsımayan,  makul  karşılayan biri.
"Savaş  gücümün  senden  üstün  olduğunu  biliyorsun.  Sana  hayal  bile  edemeyeceğin  şeyler yaparım  Babür.  Buradan  gitmene  izin  vermem.  Seni  burada  öldürmeme  ne  engel  olacak,  Esila  halkı mı  ?  Sen  mi?  Sen  şuracıkta  öldüğünde  meselede  kalmaz.  Ardından  da  gider  gezegenini  yerle  bir ederim."  Beni  ciddiye  aldığını  göstermeye  başlamıştı.  Karşılık  vermesini  bekledim.  Susuyordu. Bense devam  ettim, baskıyı  arttırdım.
"Korkma  yerle  bir  etme  konusunda  senin  kadar  hevesli  değilim.  Onlara  cesedini yollarım.  Senin  intikamını  almaya  gönüllü  olmayacaklarını  sende  biliyorsun.  Başkalarını  öldürmeme gerek  bile  kalmaz.  Neden  susuyorsun.  Bir  şey  unuttun  Babür,  ben  Esilalı  değilim,  şu  an  seni öldürmek  benim  için  sadığından  daha  kolay."  Gözleri  etrafı  taradı,  gördüğü  şey  onu  umutsuzluğa düşürmüştü.
"Sen  adam  öldüremezsin..."diye  mırıldandı.  Benim  ne  yapıp  yapamayacağımı  çok  iyi bildiğine  inanıyordu.
"  İstediğim  kötü  bir  şey  değil    Eymen.  Aydınlığa  çıkmanın  yollarını  arıyorum.  Neden yolumu  tıkıyorsun.  Bunu  bana  neden  yapıyorsun."  Esila  muhafızları  çağrıma  uymuş  etrafı kuşatmışlardı.  Etrafımız    eli  silahlı  bir  sürü  askerle  çevrelenmişti.  Karıncayı  incitmekten  sakınan askerlerle.  
"  Hala  bencilsin.  Espila  yada  bir  başkası  umurunda  değil.  Geçmişi  anımsamak  seni  daha iyi  bir  insan yapmaz  Babür. Bunu sende biliyorsun."  Çaresizlikle gözlerime kilitlenmişti. "Bana  yardım  et,  söz  ona  dokunmayacağım.  Ona  ihtiyacım  var."  Zeynep'e  baktım. Konuşulanları  anlamıyordu. Ecrin ona  olanları  tercüme ediyor  gibiydi.
"Sana  yardım  etmenin  bir  yolunu  bulabiliriz  belki.  Ellerini  uzat,  seni  bağlamam gerekiyor."  Esmer  büyük  ellerini  uzattı,  onu  kelepçeledim.  Askerlerde  Babür'ün  adamlarını kelepçeleyip  araçlarına  götürdüler  .  Göz  ucuyla  işaret  ettiğim  iki  kişi  gelip  Babür'ün  koluna  girdi. Onlar  arabaya yürürken ben Begüm'ün  yanına yürümeye başladım. Babür'ün bağrışını  işittim.  
"Sana  güveniyorum  "diyordu.  O  yada  bir  başkası  için  güvenilir  olmaya  mecburdum.. Ona  yardım  etmek  zorundaydım.  Ama  Zeynep  buna  mecbur  değildi.  Arkamı  dönüp  Babür'e bakmadım.    Begüm  ve  Murat'a  doğru  yürümeye  devam  ettim.  Yeşil  çiçeklerle  bezenmiş  ova varoluşunun  en  kalabalık  ve  hüzünlü  görevini  tamamlıyor,  tatlı  rüzgar  havadaki  tatsız  suçluluk duygusunu  dağıtamıyordu.  Zeynep  insanlarını  ilk  defa  görüyordu,  onların  hayatlarından  çıkışından yüzyıllar  sonra  ilk  defa...  Gözlerinde  gözle  görülür  bir  korku  vardı.  Bakıyor  ama  görmüyordu  sanki, içinde  güven  duyduğu  tek  kişi  gibiydi.  Tatlı  rüzgarın  gezintiye  çıkardığı  kır  çiçeklerinin  kokusunu duymayacak  kadar  kapatmıştı  kendini,  onu  Esila'ya  getirişimi  hep  düşlemişimdir.  Şu  hale  bak,  şimdi Esila'nın  en  güzel  ovalarından  birinde  korkuyla  titriyordu.  Yanlarına  yürürken  aklımdan  geçen sayısız  düşünceyi  kovmaya  çalıştım.  Artık  güvende  olduğundan  emin  olmasını.  Yine  eski  haline dönmesini  istiyordum.
"Begüm  bu  tutsak  işiyle  Murat  ilgilenecek.  Ama  ben  ondan  çok  sana  güveniyorum. Yorgunsun biliyorum  ama ben bu  işi  çözene  kadar, tutsaklarla siz  ilgileneceksiniz."
"Merak  etme, doğru insana  güveniyorsun."  
"Biliyorum."dedim.  Döndü  ve  Zeynep'e  sarıldı.  Onlarda  Babür'ün  bulunduğu  araca yönlendiler.  Her  şey  yoluna  girmişti.  Biraz  sonra  arabalar  yola  koyuldu.  Biz  arkalarından  baktık. Karşımda duruyordu. Arabaları  ve askerlere bakıyordu.   "İyi  misin Zeynep?"diye sordum. Elimle hafifçe omzuna dokunarak.
"  Titriyor  musun sen?"
"İyiyim."dedi  duyulur  duyulmaz  bir  sesle.
"Her  şey  yolunda,  endişe  etme."  Vücuduyla  birlikte  sarsılan  kolunu  tuttum.  İyi görünmüyordu.  Etraftakileri  umursamayıp  onu  kendime  çektim.  Sıkıca  sarıldım.  Kollarımın  arasında titrediğini  hissedebiliyordum.
"Geldim  artık,  hiçbir  şey  yapmak  zorunda  değilsin.  Kimsede  zarar  görmeyecek  inan bana...  Her  şey  olması  gerektiği  gibi..."  Saçını  öptüm,  Espila  gibi  kokuyordu.  Yanımdaydı  işte, rahat  bir  nefes  alabilirdim.  Önce  rahatlaması  gerekiyordu,  iyi  olabilmem  için.  Babama  baktım,  çok kolay  teslim  oldukları  için onlara  kızgındım.  Aslında  yapabilecekleri  fazla bir  şey  yoktu.  Doğaları  bu tür  hesaplaşmalar  için yetersizdi.   "Arabanı  alıyorum..."  dedim.  Başıyla  onayladı.    Zeynep'in  elini  tuttum,  arabaya  doğru yürüdük.
"Hadi  Ecrin, gidiyoruz."
"Bavullar  gemide kaldı  Eymen."  Arkama bakmadan yürümeye davam  ettim.  
"Birilerini  yollar  aldırtırız."  Altından  yapılmış  arabanın  arka  kapısını  açıp  Zeynep'i oturttum.  Ecrin'de  öne  oturdu.  Arabaya  binip  düğmeye  bastım.  Hızdan  başım  dönmüştü.  Biraz  yavaş gitmek  istiyordum  .  Babam  Emmanuel  ve  Selim  Bey  bizi  takip  ediyorlardı.  Aynadan  onu görebiliyordum.  Dışarıyı  seyrediyordu.  Ne  düşündüğünü  anlayamıyordum.  Beni  gördüğüne  sevinmiş miydi  onu  bile  okuyamadım  yüzünden.  Sessiz  ve  tepkisizdi.  Ağlamıyordu  artık.  Arada  iç  çeker  gibi nefes  alıyordu  sadece.  O  ve  ben  Esiladaydık.  İlk  defa  ait  olduğu  yerdeydi  belki.  Gel  ki  bundan  emin olamazdım.  Onların  ana  vatanı  Dünyaydı  nede  olsa.  Oraya  ait  olmayı  seçtiği  için  orada  kalmış olabilirdi  de.  Kırlara  gülümseyerek  baktığını  sandım.  Gülümsemesini  gördüğüm  an  rahatlayacaktım. Titremesi  durmuştu. Ecrin'e baktım, oda sessizce  dışarıyı  izliyordu.
"Zeynep'i  yalnız  bırakmadığın  için  teşekkür  ederim  Ecrin,  minnettarım."dedim. Zeynep'in gördüğümü sandığım  küçük  gülümsemesi  bana  iyi  gelmişti.
"O  benim  arkadaşım  Eymen,  tabi  ki  yalnız  bırakmayacağım."dedi.  Arkadan  gelen  sesi işittim.
"İyi  bir  arkadaşsın."  Ecrine  bakarak  gülümsüyordu,  sonra  aynadan  ona  baktığımı  fark etti.  Göz  göze  geldik.  Bir  süre  gözlerimiz  birbirinden  ayrılmadı.  Özlem  dolu  bir  bakış  belki,  belki değil.  Belki  bu  üzgün  durgun  bakışlardan  korkmalıydım.  Bu  yaşadıklarına  bakılırsa  onu  kaybetmiş olabilirdim.  Durgundu  evet,  ne  düşündüğünü  anlayamadım.  Eve  gelmiştik.  Arabadan  inip  onun kapısını  açtım. İnmesini  bekledim.
"  Ecrin  arabayı  sahibine  ver.  Sonra  sende  gidip  dinlen."  Ecrin  geçip  direksiyona  oturdu. Zeynep'in  elini  tutuyordum.  Gevşek  elini  sıktım,  bahçeye  girdiğimizde  durdu,  eğilip  bir  gülü kokladı.  Parmak  uçlarını  kadifemsi  yaprakların  üzerinde  gezdirdi.  Avucumun  içinde  duran  eli kaldırıp öptüm, diğer  elimin parmak uçlarıyla yumuşacık  elini  okşadım. Nazik  bir  şekilde gülümsedi. Kapıyı  açıp  içeri  girdik.  Mutfak  masasının  üzerinde  yarım  kalmış  meyve  suları  duruyordu.  Masa olduğu  gibi  bırakılmıştı,  duvarlardaki  resimlerimin  kaldırılmış  olduğunu  gördüm.  Bu  zamana  ait resimleri  bırakmış gibiydiler. Onun dışında bir  değişiklik  göremedim.  Zeynep  geçip koltuğa oturunca onu takip  ettim.
"Aç mısın?"diye sordum  nasıl  yaklaşacağımı  bilemeyerek.
"Yok  aç  değilim."  Koltuğun  kenarında  her  an  kalkıp  gidecekmiş  gibi  oturuyordu. Sakince  yanına oturdum.. "Yorgunsun  tabi  uyumak  ister  misin?"
"Hayır, yorulmadım.  İyiyim  ben."dedi.  Kucağında  duran  eli  alıp  tekrar  öptüm.
"Yetişememekten  çok  korktum  Zeynep,  olanlar  için  çok  üzgünüm.  Çok  sarsıldığının farkındayım."  İfadesinde, duruşunda hiçbir  değişiklik  yoktu. Solgun bir  sesle konuştu. "Endişe  etme,  iyiyim  ben...  Gerçekten..."  İkimiz  birden  durduk.  Sessizlik  beni endişelendirecek  kadar  uzundu.  
"Özür  dilerim, beni  affet, sana bunları  yaşatmak  istememiştim. "diye fısıldadım.

ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin