ZEYNEP(ESPİLA)
Onunla birlikte bütün kainatta susmuştu ... Kadim bir aşk bilinen ilk günahla son buldu... Ne hazin bir öykü... Bildiğim en uzun öykü... Bildiğim en kısa öykü... Bir an, o da bu an... Bu an harabelerin altında kalmışım... Soruyorum bütün sancılarım kalbimde toplansa yeter mi bana gelmene? Sende biliyorsun hepsine razı olduğumu. Artık sadece sensizlik var. Başka hiçbir şey yok. Soğuk, daha çok soğuk... Daha çok üşüyeyim, cezalandırayım diyorum kendimi. Belki gelir o zaman... Hisseder... O evrenin sesini işitenlerden nede olsa... Evreni okuyabilenlerden ... Ne tuhaf... Dayanamıyorum üşümeye, istediğim gibi üşüyemiyorum bile ... Bu haldeyken bile üşümeye, açlığa, uykusuzluğa dayanamıyorum. Bölük pörçük olsa da uyuyorum yine... Yaşayacak kadar da olsa doyuruyorum karnımı. Tüm evrenin gamını kederini yüklenmişim... Ama yinede gülümsüyorum bazen. Gülümsediğim zaman bile ağlamak geliyor içimden, ama olsun yinede gülümseyebiliyorum ya, oda bir şey. Aklımı tam veremesem de işe gidip geliyorum yine... Bir hayal aleminde sürüyor ömrüm bir tuhaf uykudayım. Rüya... Kabus... Ne bileyim puslu her şey... Yapmak istediğim bir şey yok. Yakarmaktan başka... Neyin faydası olur onu bana getirmeye... Ne yapmalıyım? Öyle çok sordum ki bu soruyu kendi kendime. Soracak başka kimsem yok. Bu yaşanan bulmacaları ben örmüşüm eski hayatımda. Ne yapmışım ben. Ne tür delilikler yapmışım. Kaç yüz yıldır yalan söylüyor olabilirim. Kaç asırlık bir sırdır bu. Sırları olmayan Zeynep... Kimim ben? Kim ?Defalarca sordum bu soruyu kendime... Cevap yok. İçimdeki boşlukta yankılanıyor her türlü soru, her türlü ses. İçimde koca bir boşluk var. Yanı başındaysa sürekli can yakan bir keder. O puslanmış bakışlardaki tarifsiz acıyı ta içimde hissettim. Onun gözlerinde ki o hal... İçime işledi, hep içimde şimdi o acıtan bakışlar. O bakışlarda bir haykırış vardı. İnkar etmemi bekleyen bir yakarış... Bu sefer umudum yok. Gelmeyecek...En büyük ceza verildi zaten fazlasına gerek yok. O yok artık. Pusulamı kaybettim... Yönümü kaybettim... Kendimi kaybettim... Hangi sokak beni bana çıkarır. Ayıp değil ya bilmiyorum. Ayıpsa da, değilse de bilmiyorum. Susmayan bir yakarışta kalbim. Ben ona hükmettiğime inanırdım ya bir zamanlar. Ne çok yalana inanmışım. Şimdi bile farkına varamadığım bir yanlışın içinde debeleniyorum belki. Şimdi ta içimde taşıdığım kalbe bile söz geçiremezken, biliyorum ki bu kalp bana hizmet etse de bir başkası için atıyor. Akan göz yaşlarımın her birinin tek umudu var. Eymen'i bize getirecek son göz yaşı olmak. Ondan uzak son an olmak için duada gün, son saat, son saniye... Hepsi görüyor halimi, perişanlığımı. Soğuk rüzgar, esip dolanıyor etrafımda... Serinletmek istiyor beni, yağmur söndürmek istiyor kanatan yangınımı... Yok dostlar... Yok... Bu kez deva değilsiniz... Bu kez değil. Bu kez ben ben değilim... Bu yaşadığım benim harcım değil. Bu kez ben aşık değilim... Bu defa yangına diri diri atılanım. Bu yangından sonra acıya doymam bekleniyor belki, acıya doyunca Espila'yı bulmam gerekiyor belki. Bulmak mı lazım Espila'yı. Neden gelsin ki Espila Eymen'inin olmadığı yere. Neden geri gelsin Espila bize, neden atlasın içinde çığlıklar atamadan kavrulduğumuz yangına? Neden ortak olsun bu halimize? Ve Espila gelirsen bil ki yanıtlaman gereken sorular var. Neden yaptın Espila? Neden ruhumuzu savurup attın. Neden aşka ihanet ettin. Yoksa o ihanetin sahibi ben miyim? Espila yada Zeynep yok aslında günahını sırtlanmayı reddeden, yinede vicdan azabından kurtulamayan bir ruh var ortada... Aynı yakıcı esinti içimi delip geçiyor sanki. Ölüyorum. Duymak istemiyorum bu yakıcı rüzgarı. Bu acı esintiye rüzgar demek üzüyor beni. Nitekim ben severim rüzgarı. Ama adını koyamıyorum, tüketiyor sanki beni. Bilmediğim bir hastalığa mı tutuluyorum acaba? Unutmak istiyorum çektiğim fiziksel acıyı, tek düşünmek istediğim o. Eymen... Son göz yaşları. Biriktiler yine gözlerime. Ağladıkça hasrete düşüyorum. Ağladıkça çoğalıyor ateş. Ateşi besliyor göz yaşarım, sızılarım artıyor. Temizlenmiyor içim... Günahım. Soğuk... Çok soğuk... Bu defa üşüyemeyecek kadar yanıyor vücudum. Dilenciye verecek para bulamayınca kaldım öylece. Vapura binecek para bile almamışım yanıma." Telefonunu ver öyleyse" dedi içimdeki ses. Sonra bir başka ses "elinde ki tek resmi veriyorsun?" Diye sordu haykırırcasına. Eymen'i mi veriyorum. Kaçtım dilenciden, utandım kendimden. Veremezdim. En kıymetlimi veremezdim. Sığındığım bir duvar dibinde açtım fotoğrafını. İstanbul'u izliyor ve farkında bile değil İstanbul kadar eşsiz olduğunun. İstanbul'u eşsiz yapan içimde ki aşkmış. Şimdi nereye baksam hüzün görüyorum, yine eşsiz İstanbul,o olmadan Ama her yerde O var. Ne acı, itiraf edemiyorum.... İtiraf edemiyorum.... Dudaklarımda dua sanki. "İtiraf edemiyorum" diye fısıldadım yine. Soluk nefesimden dökülen sözcükleri bir tek ben duyabildim. Yürümeye başladım ... Dermansızdım, peşimden sürükleniyordu ayaklarım. Tenha bir bank aradım. Bütün sahili yürümüştüm neredeyse. Çöktüm banka... Tahta oturağın üzerine yazılmış çizilmiş karalamalar arasında ki yazıyı okudum... " Rüzgarın değil, seven yarin nefesi yanan yüreğe deva olacaktır." Kim yazmış bunu... Hangi el hazırlamış bu anı. İtiraf ediyorum. Kendime, kendimle beraber herkese, bu anı hazırlayan o ilahi mucizeye. Ne güzeldir bu yanan yürek. Bu acı... Aşkın düştüğü çıkmazlarda ki perişanlığım. Aşık bir derbederim ben. Ey sen ne güzel bir şeysin aşk... Acın, yangının, hasretin ne güzel. Varlığın ne güzel sevgili aşk, sen kaçtığında bana kalan acı, kaçışın ne güzel. İtiraf ediyorum. Ağlasam da, yakınsam da bir damlasından vazgeçmezdim acımın. Kan tükürsem de vazgeçmem bu yangında kavrulmaktan. Unutmak istemiyorum acımı, bir dirhem bile değişmek... Ah bir anlatabilsem, ne lezzetli, ne tatlı bir yangındayım. Nasıl bir yaşayan hasretin içindeyim ben. Aldığım nefesten daha hayat dolu. Tonlarca ağırlıktaki gemileri kaldıran bu mavi sulardan daha güçlü bir hasret. Aşkım... Aşkımın yokluğu... Unutmak istemiyorum... Dağılmışım evet... Her parçam, her zerrem... Ah... Bir bilsen... Hiç söyledim mi acaba sana... Hatırlayamıyorum... " Eymen seni sevmek çok güzel. Sen varken veya sen yokken. Sen severken, ya da sevmezken... Varlığında ki neşe... Yokluğunda da ki keder ne güzel... Ah sevgilim..." Bir vapur düdüğü kesti sözlerimi. Ağlıyordum, acımı dindirmeyen göz yaşlarıma minnettardım. Ne tür bir insan acısından keyif alır. Aşık... Sadece aşık bilir bu keyfi. Gülümsedim yine... Bütün güçsüzlüğüm vardı gülümseyişimde. Bütün aşkım, bütün kederim... Ve hepsine gönülden bağlıydım ben... Zerresini vermezdim içimde ki yaraların... Her zerremle kucaklaştım. Her zerremi dost edindim. Yetmiyordum aşkı yaşamaya, aşkı anlamaya, aşk yangını için yetersizdim. Ama olsun. O aşk zerresinde kavrulmaya da razıydım. Espila sen sakın gelme. Esila'nın kayıp kızı. Sen aşkı bilemezsin... Bize büyük gelir bu küçük kıvılcım... Espila kayıp geçmişim, sen bu acıtan kıvılcımın tadını bilemezsin... Bölündü her şey, vazgeçemediğim yakarışım. Gülümsüyorum ... Peki neden? Barışmak istiyorum kendi kendimle... Hadi gel barışalım... Siyah paltolu bir adam oturdu yanıma... Ürperdim. Dönüp baktım yanıma oturan adama... Keder mi, taşkın bir sevinç mi? Beklenen mi? Vapurlar selamladı onu sırayla, martılar coştular aşkın semasında... Dönüp baktığım adamın buğulu gözlerinde menevişleniverdi aşk. Bir ışık oyunu... Her şeyi değiştirebilecek bir özlem vardı adamın gözlerinde. Yolunu kaybedip de, yeniden bulmuş . Yeniden bulmanın sevinci, kaybetmişliğin endişesi. Hasretimi gösterir bu nemlenmiş gözler. Gördüğüm en büyük sevdanın dışarı açılan kapıları. Neresine saklamış sadakatsizliğin bıçak darbelerini. Uzamış uçuşan saçlarında ki hüzün ... Birde o var... Gördüklerim... Hepsi bendeymiş anladım. İçimdekileri görüyorum onun güzel yüzünde. "Susacak mısın yine?" Diye sormak istesem de... Sormadım. İçimdekileri gördüm o güzel gözlerde, yer yüzüne inmiş en anlamlı bakışlara sahipti benim sevgilim. Öfkesinde bile alışılmadık bir asalet vardı onun. İnsanlığı yücelten ruhlardandı o. Sevgiyle yaratılmış her zerresi... Buna inanmamak mümkün mü? Şimdi ilk defa yeniden görebiliyordum soluklaşmış ışığını. İşte bıçak yaralarının izleri. O eşsiz, tanımsız aşk renginin ışığı solmuş, güçsüzleşmiş. Ve ben görebiliyorum onu ... Arkasındaki boşlukta ince bir ışık yağmuru var. Görebiliyorum evrene düşen aydınlığın sevinç dansını. Bu soğuk kış günü bile, susmuşken tüm bahar şenlikleri. Evren ışıklarıyla gözlerini gönülleri okşuyor insanlarının. Eymen gibi insan ruhunu yücelten insanları için bu ışık yağmurları. Gördüğüm en güzel şey olsa gerek. Evrenin bir hediyesi... Sevgili İstanbul'um, kışın karanlık güzelliğinde, ve ışık yağmurları... Nedense bana gösteriyorlar kendilerini. Ve o... Beklediğim kişi. Aşkla yoldaş olmuş sevgilim. Susuyor hala... Gözlerime bakıyor... O ne düşünüyor acaba? O nasıl görüyor bu evreni... Bu acıyla bana geldiğine inanmak zor. Ama gözlerindeki mahcubiyeti ben hayal etmiş olamam... O olmak nasıl bir şey acaba. Safi aşk olmak... Yüce bir ruh olmak. Öfkesine aşık olduğum adam. Suskunluğuna. Yokluğunu sevdiğim adam. Varlığını... Bankın tahtalarına dayadığı elini buldum beceriksizlikle. Soğuk elini tutup kaldırdım usulca. Özlediğim o uzun zarif parmakları seyrettim. Çevirdim sonra, avucunun içine baktım. Bu avuç içine dikkatle bakan biri anlardı onun bu diyardan olmadığını. Biraz daha karmaşıktı çizgileri, bira daha soluk. Soluk çizgilerle sarılmış hayata. "Hoş geldin." Desem ya. Ama demedim. Eşlik ettim onun mahcup suskunluğuna. Ne vardı utanacak, sıkılacak, kederlenecek... " Geldin işte..." Demek istedim. Sustuk beraber. Sevinmeye utandım. Beyaz avuç içindeki çizgilere baktım okuyabilirmişim gibi... O da beni okuyordu biliyordum. Utanıyordu kendinden, oysa bendim utanması gereken. "Kendisinin farkında olmayan ... " Kaldırıp yanağıma bastırdım avucunun içini... Yanağımda ki ateşin ayırtına vardım, buz gibiydi Eymen. Bense ateş. ___" Üşümüşsün." Dedim. Karşı karada aslında görmediğim bir belirsizliğe dikmiştim gözlerimi. Aşkın sesini bekledim. ___" Üşüdüm Zeynep..." Dedi. Kırgın kederli renklerle doluydu sesi. ___" Ben seni ısıtırım." Dedim ona sokulurken... ___" Biliyorum..." Dedi. Beyaz, lekesizdi bu defa ses... ___" Sen..." Dedi. Ve sustu... Devam etmesini bekledim. Etmedi. Endişelendim, yine mi sustu yoksa. Suskunluğunu sevdiği adam... Susma... Sesini daha çok seviyorum... ___" Sen ne?" Dedim usulca, onu incitmekten korkarak. Bastırdığım sevinçler kaynıyordu içimde... Sevinçlerle kaygılar birbirine karıştı. ___" Sen benim cansuyumsun Zeynep... " Dedi. Göz yaşlarım benden bir parça ama apayrı. Akmasınlar istedim. Durduramadım. Latif sevgilim, hak etmesem de... Yumuşak, hoş, ince bir ruh onun ki... Ben hak etmesem de... Geldi işte, geldi. Ne güzelsin.Ne güzel. Hayat, ve ne güzel kanayabilecek kadar ince olmak. Ağlayabilecek kadar çocuk. Kaybolacak kadar aşık olmak ne güzel. Sen olmak ne güzeldir kim bilir. Sende yok olmak .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİLA'NIN KAYIP KIZI(tamamlandı)#wattys2017
Science Fiction"Aşık olduğum tek kadın. Nasılda hırçın, pervasız. Bu şehir midir bende ki aşkı harlayan? Bir mum gibi eritip, ay misali ışıtan. Nasıl da vuruyor bakışları insanı bağrından. Hüzün kokan sokakları kopup gelmiş geçmişin hazanından...