14.

530 49 102
                                    

Arabayı evin önüne park edip Barışa baktım. Kafasını cama yaslamış bir şekilde uyuyordu. Arabadan inip onun olduğu tarafa geldim ve kapısını açtım. Kafası yere düşecekken onu tuttum. Bir elimi beline diğerini de diz kapaklarının arkasına getirip kucakladım.

Arabayı kitleyip eve doğru yürüdüm. Bu saatte kimse dışarda olmadığı için şanslıydım. Yoksa anında dedikodu çıkartırlardı.

Sanki başka işleri yokmuş gibi.

Kapıyı zorda olsa açıp içeri girdim ve arkamdan kapıyı örttüm. Hızla kendi odama ilerledim. Odaya gelince Barışı yavaşça yatağa bıraktım ve üstünü örttüm. Ses yapmadan odadan çıktım ve kapıyı örttüm. Hareketli bir gündü ve yorulmuştum.

O yüzden kendime kahve yapmaya karar verip mutfağa ilerledim. Makineye su ve kahve koyup karıştırdım ardından çalıştırdım. Şimdi iki saat kendim kahve yapamazdım. Makine ne güne duruyordu, süs olarak alınmadı o.

Makineyi çalıştırıp geri çekildim ve sandalyeye oturdum. Dirseğimi masaya yasladım ve başımıda elime yaslayıp kahvenin pişmesi mi beklemeye başladım.

-
-
-

-Barış'tan-

Kulağıma gelen 'bip' leme sesleriyle uyandım. Bu ses nerden geliyordu lan? Yattığım yerde doğruldum ve etrafa baktım. Fırat beni evinemi getirmişti. Burnuna gelen kokuyla birden yastığı kokladım. Fıratın konusuydu bu.

Siktir! Hayır! Ne yapıyorum ben! Resmen adamın yastığını kokluyordum! Tamam Barış sakin olmalısın. Hareketlerini düzeltmen gerek! Ama olmuyordu, şuan tek sığınabilceğim kişi oydu.

'Bip' sesleri gelmeye devam edince yataktan kalkıp sesin geldiği yöne yürümeye başladım. Tek katlı ama güzel bir evdi. Yeterince geniş ve ferahtıda.

Mutfağa girdiğimde Fırat masada başını eline yaslamış bir şekilde uyukluyordu. Sesin geldiği tarafa baktım. "Siktir!"

Hızla koşup kahve makinasını kapattım. Kahve olduğu gibi taşmıştı. Belliki yorgun olduğu için kendine kahve yapmak istemişti ama uyuya kalmıştı. Arkamı dönüp Fırata baktım.

Çok tatlı uyuyordu, tezgaha yaslanıp yüzünü incelemeye başladım. Çok güzel bir yüzü vardı, beyaz ten, hafif çıkık elmacık kemiği, fazla olmasada doldun dudaklar, düz burun. Çok yakışıklıydı, cidden yakışıklıydı. Aynı zamanda da çok kibardı, bugün bana ettiği yardımlar aklıma geldikçe suratımdaki gülümsemeden kurtulamıyordum.

Tabi o piçin yaptıkları aklıma geldikçede gözümden akan yaşlardan. Kafamı yere eğip gözlerimi kapadım. O adam aklıma geldikçe midem bulanıyordu. Kendimden iğreniyordum.

Gözümden akan yaşlara aldırış etmeden derin bir nefes aldım. Bu iğrenç bir duyguydu. Eğer Fırat olmasa ne yapıcağımı hiç bilmiyordum.

Azımdan istemsizce bir hıçkırık çıktı. Fıratın anında gözleri açıldı ve bana baktı. "Barış!?"

Hızla ayaklanıp önüme geldi ve ellerini belime yerleştirerek bana sarıldı. Ellerini boynuna sararak ona sarıldım. Bana iyi gelen tek kişi oydu, gerçekten de oydu. "Şhh, geçti, geçti. Tamam bak ben burdayım"

Burnumu çektim ve ellerini sıklaştırıp kafamı boynuna gömdüm. "İyikide burdasın"

Bu dediğimle ilk başta afallasada ses etmedi ve oda ellerini sıklaştırdı. Bi süre sonra geri çekilip gözümdeki yaşları sildim. "Hadi git uyu sen. Bugün çok yoruldun"

Fırat kaşlarını çattı. "Kimin uykusu varmış? Benim mi? Yok daha neler." İstemsizce güldüm "Ben gelmesem tezgah kahve olucaktı en son"

Fırat elini ensesine götürdü. Hayır aptal bu hareketi çekici değil! "Valla ne yalan söyliyim. Biraz uykum var" Kaşlarımı kaldırıdım

Sen Başkasın Yesari  BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin