Jisung:
Bana arkamdan bakan kişiyi umursamadan her zamankinden daha rahatsız bir şekilde okula girebilmiştim sonunda. Derslerin başlamasına 5 dakika kaldığından sınıfa geçip çantamı yerleştirdim ve yine sırama oturup bu günün de kazasız belasız bitmesini umdum. En azından şu Ivan ayısı ile aynı sınıfta değildik, o bir yan sınıftaydı.
Onun kendisinden küçüklere zorbalık taslama gibi iğrenç bir huyu vardır. Yani ondan bir gün farkı ile küçükseniz bile size acımıyordu. Gerçi acımak için insan olmak gerekir, ama Ivan bunu bile becerebilmiş değil.
Minho:
Sinirle sınıfa döndüğümde Chris tahmin ettiğim gibi beni bekliyordu.
"İki dakikada saçın başın dağıldı mı cidden?"
Ona soluyarak keskin bir bakış attım ve sıraya oturdum.
"Hey, n'oldu? "
Diye araya girdi hemen yanında oturan Felix.
"Yok bir şey. Yine şu Ivan salağı. Merak ediyorum, bu çocuk hiç akıllanmayacak mı?"
"Yine ne yaptı? "
"Bahçede birisiyle uğraşırken yakaladım."
Dedim zorla. Daha birinci derse bile girmemiştik ve benim moralim alt üst olmuştu.
"Kiminle uğraşıyordu? Sakın yine bilmem falan deme, ismini öğrenmişsin dir. "
"Hm hm, öğrendim. "
İsmini hatırlamaya çalışıyordum.
"Sanırım Jisung'du. Emin değilim, yanlış hatırlıyor da olabilirim. "
"Eğer cidden Jisung dan bahsediyorsan biliyorum. Şu yandaki sınıfta değil miydi? "
Dedi Felix.
"Aynen.Var ya, yine biriyle uğraşıyor falan diyince her zamanki gibi bir kız olduğunu düşünmüştüm. Ama şimdi erkekleri de dövme adetini çıkartmış başımıza. "
İçim şişmişti resmen bu okulda. Hep aynı olaylar, Ivan birilerini dövüyor bizde ağzına bir yumruk atıp onu uzaklaştırıyoruz. Sanki hep aynı günü tekrarlıyorduk.
"Boş verin siz o ayıyı, düşünmeye bile değmez. "
Dedim başımı sıraya yaslarken.Bangchan yanıma oturup kulağıma fısıldadı.
"Bak kızlarda şansını denedin, tamam olmadı. Erkeklerde de deneyemez mi-"
Kaşlarımı çatıp ona döndüm.
"Bak bu ikinci oluyor. Bana bir şey mi söylemeye çalışıyorsun?! "
"Yok canım daha neler! Sadece kızlarda olmadı, erkekleri de denesen fena olmaz diyorum. "
"Sen iyice kafayı yemişsin Chris. "
"Sayende! Kimseyi beğendiğin yok, değer bildiğin yok, takıldığın kişileri umursadığın yok, n'apıcaz biz seninle?! "
"Belki de rahat bırakmalısınız. "
"Şunu bil ki asla öyle bir şey olmayacak. "
Dedi gıcık bir şekilde. O sırada Changbin dedikodunun kokusunu alıp yanımızda bitmişti bile, e bu zamana kadar da her şeyi dinlemişti.
"Bakın ne diyeceğim, hadi bir iddaya girelim. "
"Ne iddası? "
"Eğer Lino bir hafta içinde bu okuldan birini cidden ama cidden tavlayabilirse - tabi kendi de o kişiyi sevicek, numaradan iki sarılmak falan yok - istediği bir şeyi yapar ya da veririz. Ama başaramazsa Chris'in de dediği gibi bir sevgili yapmak zorunda kalır. Hani şu peşinden ayrılmayan kıza ne dersin? "
"Hala kazanırsam diye ortaya bir ödül koymanı bekliyorum. "
"Ona da sen karar ver, fikir daha yeni aklıma geldi. O kadar hızlı nasıl düşüneyim?"
Biraz düşündüm.
"Kazanırsam... Saçınızı istediğim bir renge boyatırsınız! '
" YUH! "
Diye bağırdı hepsi bir yandan.
"Acaba cırtlak yeşil veya cırtlak pembe mi olsa? "
"Lino abartma! "
"Emin ol ki abarttığım falan yok. Giriyor musunuz, girmiyor musunuz? "
Hepsi bir süre boyunca sadece bakıştı.
"Kabul."
Dediler en sonunda. Valla kendileri kaşındılar.
~~
Ders boyunca flört edicek doğru düzgün birilerini düşünmüştüm. Ve sonunda buldum, pek samimi olmasak da kararımı vermiştim.
Jisung:
Ders bitiminde kantine gitmek için ayaklandım. Kapıdan dışarıya adımımı atar atmaz önüme geçen tenefüste ki çocuğun çıkmasını beklemiyordum tabiki. Cin gibi bir anda belirince kalbim vücudumu terk edicekti resmen.
"Salak mısın sen?! Beni kalpten götürmeye falan mı çalışıyorsun?! "
Bağırmamla koridorda ki çoğu kişi bize dönmüştü.
"Amacım korkutmak değildi. Öyle olduysa da afedersin. "
Ona ters ters baktım. Rüya görüyorum herhalde, derste uyuyakalmış da olabilirim!
"Sen iyi misin? Başını sıraya falan mı çarptın? "
"Hm hm gayet iyiyim. Aslında buraya senden özür dilemeye gelmiştim. "
"Ne için? "
"Tenefüste olanlar için. Kötü bir izlenim bıraktım sanırım. "
Göz devirip kantine doğru ilerledim. Ama o da durmadan peşimden geliyordu.
"Özrüne ihtiyacım yok. Ama illaki istiyorsan, affettim. Hadi şimdi git. "
Fakat buna yeltenmemeişti bile.
"Nereye gidiyorsun? "
"Umrunda mı? "
"Düşmanmışız gibi davranma Jisung. Söylesen ölmezsin. "
Derin bir 'of ' çektim.
"Kantine gidiyorum. Başka soru? "
"Tamam seni rahat bırakacağım, ama son bir sorum var. "
"Sor."
"Akşam boş musun? "
Bir anda afallamıştım.
"Ne için? "
"Sen sadece söyle."
"İyi, boşum."
Yüzüne bir gülümseme yerleşti.
"Pekala, akşama siz deyim o halde."
"Ne?! Hayı-"
"İtiraz yok! Bu arada ismimi söyleyemedim, adım Minho. "
Yanımdan hızla uzaklaşırken bu sefer ben arkasından bakakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Soulmate / Minsung
RomanceOkul ortamında pek heycanlı ve enerjik biri olmayan Han Jisung aynı zamanda pek de sevilmez. O sırada arkadaşları ile iddaya giren Lee Minho, Han Jisung'u biraz zorlamaya karar verir ve gerçekte nasıl biri olduğunu öğrenmeye çalışır. ****** J: Delir...