Minho:
İki saat kadar salonda oturarak Jisung'un uyanmasını beklemiştim fakat ses çıkmayınca benim gidip uyandırmam gerekmişti. Odasına sessizce girerek yatağının başında durdum.
"Jisung, "
Uyanmayınca hafifçe dürttüm.
"Jisung uyan. "
O ise kaşlarını çatarak suratını yastığına gömmüştü. Uyanmayı reddetmesi sinirlerimi bozuyordu. Onu bir kez daha dürttüm.
"Minho, bırak... "
Dedi hâlâ gözleri kapalıyken. Bende böylece pes etmiştim, neden bu kadar fazla uyuduğunu bir türlü anlayamıyordum.
"Ağrı kesici vermemi ister misin? "
Benim konuşmam ile hafifçe kıpırdanmıştı.
"Mhm... "
Cevabımı alınca odaya göz gezdirdim. Ağrı kesicileri nereye koymuş olabileceğine bakıyordum. Derken gözüm çekmecesine kaydı. Bir kez daha Jisung'a baktıktan sonra sessiz olmaya özen göstererek çekmeceye yöneldim ve yavaşça açtım.
Çekmecenin içindeki notları umursamadan hapları aramaya koyuldum. Sonunda elime bir hap tableti gelince çekmeceyi kapatarak kabını inceledim. Fakat ağrı kesici yerine başka bir şey yazıyordu. Yazılar çok küçük olduğu için gözlerimi kısarak okudum. Aklım çok karışmıştı.
"Jisung, "
Dedim gözlerimi hap tabletinden ayırmadan. Sadece üç tanesi kullanılmıştı, diğer üçü duruyordu.
"Jisung, "
Diye tekrarladım.
"Hmm... "
O ise sadece mırıldanmıştı.
"Bu haplar ne? "
Diye sordum yanına giderken. Birkaç saniye sessizlik oluştu.
"Ağrı kesici işte... "
Yüzü hâlâ yastığa gömülüydü ve uyumaya çalıştığı belliydi ama ben yine de sormaya devam ettim.
"Ama burada 'Ertesi gün hapı' yazıyor. "
Dediğim şey ile Jisung başını yastıktan hızlıca kaldırıp bana bakmıştı.
"Ne yazıyor, ne yazıyor?! "
"Ertesi gün hapı-"
Daha cümlemi tamamlamadan hızla yataktan kalkarak hapları elimden aldı.
"Neden çekmecelerimi karıştırıyorsun?! Kurcalama bir daha! "
Aniden sertçe çıkışması yüzünden afallamış bir şekilde yüzüne baktım.
"Affedersin, "
Hapları alarak cebine koydu. Ardından yanımdan geçerek aynı çekmeceyi açtı ve biraz karıştırdıktan sonra avucunda ağrı kesiciler ile eline baş ucunda duran sudan aldı ve yuttu.
"Uyandırdığın için sağol, geç olmuş. "
Bende ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde gülümseyerek karşılık vermiştim.
"Sen aşağı in ben gelirim birazdan. "
"Tamam... "
Odadan sonunda kendime gelerek çıktığımda elime telefonumu aldım ve hemen salona giderek koltuğa oturdum ve gördüğüm ilacın ismini arattım. Çıkan sonucu içimden okumaya başladım.
*Ertesi gün hapı, eczanelerde reçetesiz olarak satılan yüksek progesteron hormonu içerikli bir ilaçtır. Gebeliğin planlanmadığı zamanlarda korunmasız olarak cinsel ilişkiye girilmesinin ardından kullanıldığında gebelik oluşumunu engelleme konusunda etkilidir. Aynı zamanda Ertesi gün hapı kullanılmadan önce gebe kalındıysa, gebeliğin dördüncü ayın da kullanılması önerilir. *
Gözlerim kocaman olmuş bir şekilde okuduklarımı sindirmeye çalıştım. İyi de Jisung'un bu haplarla ne işi vardı? Ne yapacağımı bilemez bir şekilde otururken o çoktan gülümseyerek gelmişti bile.
"Neye bakıyorsun? "
Hemen telefondaki sekmeyi kapattım ve herhangi bir video açtım.
"Önemli değil,sadece video. "
"Tamam, ben mutfağa kendime yiyecek bir şeyler yapmaya gidiyorum da, sende ister misin? "
Kafamı hayır anlamında salladım. Açıkcası şu an yemek yiyecek mod da değildim. Jisung mutfağa giderken arkasından bakakalmıştım. Sanki daha demin çekmecesinden anti-gebelik hapları çıkmamış gibi rahat davranması garibime gidiyordu.
Bir kaç dakika daha telefonda bunları araştırdıktan sonra doğru düşünüp düşünmediğimi anlamak için bir şey yapmam gerektiğini fark ederek yerimden kalktım ve mutfağa gittim. Jisung beni fark etmiş gibi durmuyordu, hâlâ yemek yapmaya devam ediyordu.
Aklıma gelen fikir ile yavaşça arkasından yaklaştım ve kollarımı beline sardım. Amacım, orada bir bebek varsa hissetmeye çalışmaktı. Sonuçta eğer orada yazdığı gibi gebeliğin dördüncü haftalarında kullandıysa karnındaki bebek hissedilir diye biliyordum.
Jisung ise yaptığım hareket ile önce irkilmişti, fakat bana bakınca yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
"Bir dahakine haber versen daha iyi olur. Kalpten gitmek istemiyorum. "
Alay ettiğini bilsem de başımı onaylarcasına salladım. O işine geri döndüğünde ellerimi yavaşça karnına getirmiştim. Ne akıl ile bunu yaptığımı da bilmiyordum ama Jisung'a hamile olup olmadığını sorarak yanlış bir adım atmak istemiyordum.
Ellerimi biraz karnında dolaştırınca ve hiçbir şey hissedemeyince derin bir oh çektim. İşte şimdi rahatlamıştım. O ise her şeyden habersiz bir şekilde önüne bakmaya devam ediyordu.
Ha-eun:
Eun-hae ile gittiğimiz korku filminden dehşet ile açılmış gözlerle çıkmıştım. Açıkcası midem kalkmıştı ara ara, ama belli etmemiştim.
"Çok korkaksın. "
Diyerek gözlerini devirdi Eun-hae.
"Korkak değilim, sadece korku filmlerini sevmiyorum... Ben buraya romantik komedi izleyeceğiz diye gelmiştim! "
Dediklerimin üzerine gülmeye başladı.
"Ama filme girmeden beş dakika önce farklı bir tür seçeceğimi biliyor olmalıydın Ha-eun. "
"Evet biliyordum. "
Bir kaşını kaldırarak bana baktı. O kadar garip bir şey mi söylemiştim?
"O zaman neden geldin? "
Omuzlarımı silktim.
"İnan bana, evde tek başına sıkışıp kalmak insanı delirtiyor. O yüzden böyle bir aptallık yapacağını bildiğim halde geldim. "
Derken telefonunun çalması ile çantasından çıkartıp arayan kişiye baktı. Anında yüzünde bir tebessüm belirmişti. Ona kaşlarımı çatarak baktım.
"Jae arıyor, sakın ses çıkartma! "
Jae Eun-hae'nin liseden beri tutulduğu esmer bir çocuktu. Açıkcası ondan pek bir haz ettiğim söylenemezdi ama kötü biri de olmadığı kesindi.
Bir kaç nefes aldıktan sonra telefonu açtı ve konuşmaya başladı. Farkında değildi fakat Jae ile telefonda konuşurken bile deli gibi kızarıyordu.
Yarım saatin sonunda sonunda kapattığında ona baktım."Ne konuştunuz da bu kadar uzun sürdü? "
"Hiç, havadan sudan. "
gözlerimi devirerek içecek standlarına doğru yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Soulmate / Minsung
RomanceOkul ortamında pek heycanlı ve enerjik biri olmayan Han Jisung aynı zamanda pek de sevilmez. O sırada arkadaşları ile iddaya giren Lee Minho, Han Jisung'u biraz zorlamaya karar verir ve gerçekte nasıl biri olduğunu öğrenmeye çalışır. ****** J: Delir...