Jisung:
Kumsala geldiğimde etrafta garip bir şekilde kimseyi görememiştim. Güneş tam batmak üzereydi ve bu bana yarım saat önce duyduklarımı sindirmem için güzel bir fırsattı. Kafam karışık olduğunda hep güneş batarken bir çözüm bulmaya çalışırdım çünkü gökyüzünün aldığı renkler zihnimin açılmasını sağlardı âdeta.
En mantıklı kararları o an verebilirdim.
Yaklaşık iki saat kadar deniz kenarında aralıksız yürümüştüm. Ayaklarım yürümekten yorulunca da kumlara oturmuştum.Fakat bu sefer önümdeki manzaraya odaklanmakta güçlük çekiyordum, iki dakika bile huzuru bulamıyordum. Derin bir iç çekerek telefonumu elime aldım.
"Bana haber verseydin beraber gezebilirdik."
Duyduğum tanıdık ses ile telefonu kapatıp arkama baktım. Minho sırıtarak yanıma gelip benim gibi kumlara oturana kadar gözümü ondan hiç ayırmadım. Bu saatte burada ne işi olduğunu sormak istiyordum.
Bana bakınca yüzündeki gülümseme anında solmuştu.
"Jisung, iyi misin? "
Diye sordu meraklı gözlerle bana bakarken.
Kafamı olumsuz anlamda salladım ve ardından omzuna yasladım. O da kollarını benim etrafıma dolarken saçlarımın arasına masum bir öpücük kondurmuştu."Neler olduğunu anlatacak mısın? "
Açıkcası ondan bir şey saklamak istemiyordum. Zaten babamın kanser olması da saklanacak bir şey değildi, bu yüzden kafamı salladım ve önümdeki manzaraya bakmaya devam ettim.
Geri çekilip bana konuşmamı istiyormuşçasına bakınca derin bir nefes aldım.
"Babam... "
Bunları söylerken gözlerimi kumlardan ayırmıyordum.
"Kansermiş... "
Minho'ya baktığımda beni üzmek istememesine rağmen yüzündeki şaşkın ifadeyi gizleyememişti.
"Bugün beni arayıp söyledi, tedavi olur sanmıştım ama hastalık geç fark edildiği için bu imkansızmış... "
Bakışlarımı tekrardan denize çevirdiğimde gözümden akan yaşları engelleyememiştim. Bu yüzden onunla göz teması kurmayı reddediyordum zaten, beni ağlarken görmesini istemiyordum.
Fakat ben ne kadar gizlemeye çalışsam da titreyen sesim yüzünden Minho ağladığımı fark etmiş ve beni kendine çekerek sıkıca sarılmıştı. Bende kendimi daha fazla tutamayarak gözyaşlarımın yanaklarıma firar etmesine izin verdim. O an Minho bana sarılarak her şeyin düzeleceğine dair saçma sözcükler sarf etmiyordu, çünkü ikimiz de bunun yalan olduğunu biliyorduk.
O bana sarılarak ve öperek desteğini gösteriyordu, boşuna çene çalarak değil. Sadece yüzümü omzuna gömerek sessizce ağlamaya devam ettim. Hayatımdan uzun yıllar önce çıkarttığım bir adam için neden bu kadar üzülüyordum emin değildim, fakat kendime engel olamıyordum.
En sonunda Minho sakinleştiğimden emin olunca yavaşça geri çekildi ve yüzüme baktı.
"Jisung, senin ne hissettiğini bilmiyor olabilirim, ne diyeceğimi bilmiyor olabilirim, nasıl bir durumun içine sürüklendiğini de bilmiyor olabilirim, ama seni her zaman sevdiğimi ve desteklediğimi biliyorsun değil mi? "
Söyledikleri ile gülümseyerek başımı salladım. Tamamen rahatlamış sayılmazdım ama daha deminki hâlime göre iyiydim.
"Beni birileri ile tanıştıracağını söyledi. Ayrıca yanında olmamı istiyor. "
Bakışlarım tekrardan kumları bulmuştu.
"Minho ben ne yapacağımı bilemiyorum,
Yıllar sonra ki halini görmek istediğimden emin değilim, ama bir yandan da son aylarında yanında olmak istiyor gibiyim..."Onun da önüne öylece baktığını görünce benim gibi düşündüğünü anladım. Geçmişte ne olursa olsun, ne yaşamışsak yaşayalım, benim babamın yanına gitmem gerekiyordu. Belki de arada onda kalarak ne durumda olduğunu kontrol etmeliydim. Ayrıca tanıştırmak istediği kişileri de gerçekten merak ediyordum, bu konu hakkında hiçbir şey söylememişti.
Minho'nun da bir şey söylemeyeceğini anladığımda sessizliğimi korudum. Böylece ikimiz de tek bir kelime bile etmeden gün batımını izledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Soulmate / Minsung
RomanceOkul ortamında pek heycanlı ve enerjik biri olmayan Han Jisung aynı zamanda pek de sevilmez. O sırada arkadaşları ile iddaya giren Lee Minho, Han Jisung'u biraz zorlamaya karar verir ve gerçekte nasıl biri olduğunu öğrenmeye çalışır. ****** J: Delir...