Jisung:
Yarım saat kalmak üzere gelmiştim biliyorum ama aradan iki saat geçmişti.
Normalde alkol'ü fazla kaçıranlardan değilimdir fakat bir kere de olsa içmem gerekenden daha çok içmiştim."Jisung biraz fazla içmedin mi? "
"Alakası bile yok! "
Dedim zorla.
"Gitsek mi artık? "
"Aynen hadi Jisung. "
Minho beni kolumdan tutup oturduğum yerden kaldırdı.
"Ya bıraksana! Ben daha kalıcağım! "
Saçmaladığımı fark ettiklerinde gitmek için daha da hızlanmışlardı. Bardan çıktığımızda Minho arkadaşları ile vedalaştı ve evin yolunu tuttuk. Daha doğrusu o beni yönlendiriyor gibiydi ama neyse.
"Minho... "
"N'oldu minik sincap? "
"Çok yoruldum. Beni kucağına alsana... "
Öylece kaldı. Ama sonra sarhoş olduğumu hatırlamıştı sanırım, çünkü bunu gülerek karşıladı.
"Yorulmadığını biliyorum. Bahane uydurma. "
"Tamam yorulmadım, ama kucağına al istiyorum! "
"Jisung kendinde olmadığın için birşey demi-"
"Ben kendimdeyim! Asıl sen kendinde değilsin! "
"Ya tabi... "
~~
Eve geldiğimizde cebimdeki anahtarı alıp kapıyı açmış ve beni yatak odama kadar götürmüştü. Sonra da yatağa bırakıp üzerimi örttü.
"Sende gelmiyecek misin?.... "
Söylediklerimi duymazdan gelip yanımdan ayrıldı ve odanın ışığını kapattı. Kapının sesini duyunca gittiğini anlamıştım. O an sarhoş olsam bile bütün hayallerim suya düşmüştü. Yataktan kalkmaya çalıştım ama vücudum olduğum yere sabitlenmişti âdeta. En sonunda vaz geçip uyumaya karar kıldım. Belki sarhoş olduğum başka bir zaman aklımdaki çılgınca fikri gerçekleştirebilirdim.
Kafayı bulduğumdan mı bilmem ama yanımda biri eksik gibi hissetmeye başlamıştım. Bilinçsizce hayaller kurmaya başladım. Fakat sorumlusu bu sefer ben değildim. İçtiğim alkol yüzündendi kesin. Bir anda içimi bir merak duygusu kapladı. Acaba Minho benden bıkıp kendi evine gitmiş midir?
"Minho! "
Diye bağırdım. Tahmin ettiğim gibi gitmişti demek.
"Minho?... "
Merdivenden sesler gelince rahatlamıştım.
"Efendim minik sincap? "
"Bir an ses vermeyince gittin sandım. Gelsene yanıma. "
"Amacın ne senin? O kadar çok gelmemi istedin ki. "
"Amacım yok. Ee gelmiyecek misin?... "
"Hayır, şimdi eve gideceğim zaten. "
"Neden ya? Ne güzel kalıyordun..."
"Çünkü dinlenmen lazım canım. Hadi ben gidiyorum. "
Ben yorgunlukla çıkışını izlemiştim sadece. Normalde gitmemesi için uğraşırdım ama o halim ile pek de mümkün değildi.
Ertesi Sabah:
Başımda büyük bir ağrı ile uyanmıştım. Dün alkolü biraz fazla kaçırdım galiba. Yanımda Minho'nun olmasını ummuştum ana tahmin ettiğim gibi ya aşağıdaydı, ya da gitmişti. Zorlanarak yataktan kalktım başımın ağrımasına aldırmadan merdivenlerden indim.
"Minho? "
Etrafa bakındım ama hiçbir yerde yoktu. Evet, gitmiş...
Bari haber verseydi. Bende böylece onu görme umudu ile kalkmazdım. Kafamı dağıtmak için mutfağa gidip kendime bir meyve tabağı hazırladım ve televizyonun karşısına geçtim. Birden ev gözüme bomboş geldi. Minho ya iki günde sandığımdan da fazla alışmıştım belli ki.Neyse yarın da tatil olduğundan belki yine gelirdi. Yanımdaki şarjdan telefonumu çekip çıkarttım ve gelen mesajlara baktım. Minho dan bir mesaj gelmişti. SONUNDA.
'Dünden sonra iyi misin? ' Yazmıştı. 'İyiyim, sadece başım ağrıyor. ' Diye cevapladım ve telefonu yanıma koydum. Biraz ağrı kesici almalıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Soulmate / Minsung
RomanceOkul ortamında pek heycanlı ve enerjik biri olmayan Han Jisung aynı zamanda pek de sevilmez. O sırada arkadaşları ile iddaya giren Lee Minho, Han Jisung'u biraz zorlamaya karar verir ve gerçekte nasıl biri olduğunu öğrenmeye çalışır. ****** J: Delir...