Jisung:
Ders boyunca aklım sürekli Minhodaydı. Sabahtan beri garip davranıyordu, sürekli yanımda olmak istiyordu ve nedenini bana söylememesi beni daha da strese sokmaktan başka bir halta yaramıyordu.
Şimdi ise öylece müdürün yanına gidiyorduk. Hiçbirşey konuşmadan, tek kelime etmeden sadece bunların olup bitmesini umuyorduk.
En sonunda "관리자" yazan kapıya geldiğimizde Minho hiç düşünmeden kapıyı çaldı. Bir kaç dakika sonra sert bakışları olan müdürümüzün karşısında mahçup bir ifade ile duruyorduk."Neredeydiniz siz kaç gündür? Yoksa kötü bir şey söyleyeceğimi düşündüğünüz için mi gelmediniz? "
Biz cevap vermeyince iç çekerek saatine baktı.
"Kendinizi fazla kasıyorsunuz, kameralar bozulmuş ve tamir edilemiyor, dahası hiçbir görüntü yakalayamıyor. Bu yüzden şu öpüşme mevzusunu bırakalım diyorum gençler. Ivan böyle bir şeyi ilk defa yapmıyor nasıl olsa. "
"Affedersiniz ama, Ivan böyle bir şeyi ilk defa yapmıyor derken neyi kast ediyorsunuz? "
Diye sordu Minho.
"Size söylemiş olmalılar. Bir ay öncesine kadar Ivan yine benim yanıma geldi, Hwang Hyunjin ve Lee Felixi lavabo da öpüşürken gördüğünü söyledi. Yine aynı muhabbetler döndü kısacası. Halbuki onların kardeş kadar yakın olduğunu bile bilmiyor. Yazık, o zamandan beri doğru düzgün yüzüme bakamıyor çocuklar. "
Şaşkınlık ile Minhoyla göz göze geldiğimizde ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk. Sizin yüzünüze bakamıyorlar çünkü bunun doğru olduğunu biliyorlar.
İşte o anda Hyunjin in Lee Felix takıntısını anlamıştım. Sürekli ondan bahsediyordu, Felixi ne zaman arasam arkadan onun sesine benzer bir şey işitiyordum. Bunu ona hiç sormamıştım, ve buda yaptığım hatalardan biriydi.
"Neyse kafanıza takmayın siz bunu. Nasıl olsa sizin de onlar gibi bir suçunuz yok, o yüzden utanmanıza da gerek yok. "
Bize gülümsediğinde böyle bir durumda yalan söylemenin ne kadar zor olduğunu bir kere daha anlamıştım.
"Sizin dersiniz yok muydu? Hadi gidin artık sınıflarınıza, bu kadar kaytarmak yeter. "
Bunun üzerine başımızı sallayıp odadan hızla çıktık. Biz çıkar çıkmaz da zil çalmıştı zaten. Şimdi ise tek yapmam gereken Hyunjin ya da Felixi bularak sorguya çekmekti. Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum, ama tek bildiğim şu an bir önemi olmadığı.
~~
"Jisung ders birazdan başlayacak, biz ise deli gibi koridorlarda dolaşarak salak Hyunjin ve Felixi arıyoruz! "
"Ama anlamıyorum ki! Okula gelmişlerdi fakat hiçbir yerde yoklar. "
"Onları bulmadan sınıfa gitmeyecek
misin? ""Yani mümkünse. "
"O halde sana yardım etmeme izin ver. Nerede olduklarını biliyor olabilirm. "
Duyduğum bu cümle ile ona döndüm.
"Yani deminden beri bunu biliyordun ve bana söylemedin mi? "
"Nerede olduklarını bildiğimi söylemedim, biliyor olabilirim dedim. "
Sakinleşmeye çalışarak nefes aldım.
"Neredeler öyleyse? "
Bunu demem ile beni elimden tutarak götürmeye başlamıştı.
"Hyunjini iyi tanıyorum, sevgilimle doya doya öpüşebileceğim bir yer olarak depoya giderdim. Çünkü oraya hiçkimse girmiyor. "
Ben bu söyledikleri karşısında sertçe yutkundum. Bir an kendimi Minho ile o depoda öpüşürken hayal etmiştim.
"Depoda olabileceklerini mi söylüyorsun yani? "
"Hm hm. Hızlı olsak iyi olur, öpüşmelerinden daha öte bir şey görmek istemiyorum. "
Minho ile iki kat aşağıdaki depoya doğru giderken garip bir şekilde herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. Ya bizimle ilgili konuşuyorlardı, ya da sadece bakınıyorlardı. Nedense kendimi çok göz önünde gibi hissetmeye başlamıştım, bu bende çıplakmışım gibi bir his uyandırdığından ellerimle vücudumu kapatarak ilerliyordum.
Benim aksime Minho hiç rahatsız olmuş gibi değildi. (arada birilerine ölümcül bakışlar attığını saymazsak)O sırada deponun oraya geldik. Zil çaldığı için kimsecikler yoktu. Alın size iyi haber.
Tam deponun önüne geldiğimizde birbirimize bakıp hiçbir gürültü çıkartmadan içeriden ses gelip gelmediğine baktık. Evet, deponun içerisinden sesler geliyordu,hemde ne ses! Sürekli bir öpüşme ve inleme duyuluyordu.
Ben geriye çekilince Minho kaşlarını çatarak kapıyı tıklattı. Onun da bu ikiliyi öpüşürken görmeye hazır olmadığı her halinden belliydi.
Bir kaç saniye sonra kapı açıldı ve içeriden beklediğimiz gibi Hyunjin ve Felix çıktı. Ama beklediğim gibi değillerdi, saçları bozulmamıştı, dudakları bizim öpüştüğümüzde olduğu gibi kızarmamıştı. Ve üstleri de düzenliydi. Artık ne kadar yapmışlarsa...
"Zilin çaldığını duymadık. "
Diye söze girdi Felix.
"Belli belli. Ne işiniz var sizin orada? "
İkili bir süre birbirlerine baktılar.
"Size ne ki bundan? Neyse gidelim artık-"
"Müdür Ivan'ın sizi bir ay öncesine kadar öpüşürken bulduğunu söyledi. Diğer herkese saçma geliyor, ama şahsen bize hiç de öyle gelmiyor. "
"Dediğiniz gibi, saçma. Atmış yine bir yerlerinden. Aynı sizi o hâlde gördüğünü söylediği gibi. "
Bunun üzerine ikimiz de cevapsız kalmıştık. Hyunjin ve Felix ise sadece yanımızdan geçip gittiler. Hiçbir şey olmamış gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Soulmate / Minsung
RomanceOkul ortamında pek heycanlı ve enerjik biri olmayan Han Jisung aynı zamanda pek de sevilmez. O sırada arkadaşları ile iddaya giren Lee Minho, Han Jisung'u biraz zorlamaya karar verir ve gerçekte nasıl biri olduğunu öğrenmeye çalışır. ****** J: Delir...