45. Bölüm

55 6 9
                                    

Baran'ın anlatımıyla

Delirmiş gibi bize atılan fotoğrafa bakıyordum. Belli ki Duru'ya tokat atmıştı ve saçlarını çekiştirdiği sırada hiç utanmadan fotoğrafını çekip yollamıştı.

"Oğlum sen polise mi gittin?!"

"Ne yapsaydım? Oturup kardeşimin ölüm haberini mi bekleyecektim?"

Babam derin bir soluk çekti içine. "Sen hiç bir şey yapmayacaksın, duydun mu beni? Ben bir şekilde halledeceğim. Şimdi gidiyorum ve polise yanlış ihbar verdiğimizi söylüyorum"

Hemen ayağa kalkıp babamın önünü kestim. "Duru'yu başka nasıl bulacağız baba? Böyle para yollayarak hallolacak mı?"

"En azından kızımın daha fazla yaşaması için yapacağım bunu. Polise haber vereceksek bile şimdi değil"

Babam, kendinden emin bir şekilde evden çıkarken ben de babamın peşinden ilerledim ama kapıda Özlem teyzeyi görünce kalakaldım.

"Ulaş'dan bir haber yok mu hâlâ?"

Özlem teyzeye her şeyi anlatmıştık. Orhan amca da aynı şekilde biliyordu ve onların ellerinden sadece borcu ödemek için para yardımı yapmak dışında bir şey gelmiyordu.

"Onlara bir şey olmayacak Özlem teyze. Orhan amca nerede?"

"Polise bulaşmadan onları bulmaya gitti"

"Tamam, sen geç içeri annem evde"

Özlem teyze bizim eve girdikten sonra telefonumu alarak ben de evden çıktım. Dün akşam eve geldiğimden beri 1 saat olsun uyku bile uyumamıştım.

Nereye gittiğimi bilmiyordum. Evdeyken nefes alamıyordum, duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Duru'nun o halini gördükten sonra her şeyi yakıp yıkmak istiyordum.

Dün, evden çıktıktan sonra en son onların yanından ayrıldığımız yere gitmiştim ve yol kenarında Ulaş ile Duru'nun çantasını görmüştüm. Telefonları bile çantanın içindeydi.

Telefonum çalmaya başladı bir süre sonra. Cebimden çıkarıp arayana baktım ve içimden bir küfür savurdum.

"Efendim Mine?"

"Baran, dünden beri arıyorum neden açmıyorsun? Duru'ya da ulaşamadım zaten. İnsan bi geri döner ama hiç mi aklına gelmiyorum?"

"Mine ne diyorsun Allah aşkına? Şuan seni düşünecek zamanım yok benim tamam mı? Kapat şu telefonu"

Telefonu suratına kapattım ve babamın peşinden bende karakola doğru ilerledim. Ne olursa olsun polislere söylemekten yanaydım. Bir şekilde bulunabilirdi sonuçta.

×××

Saat gece yarısını geçmiş olmalıydı ama Ulaş ile ikimiz gözümüzü bile kırpmamıştık daha.

Ulaş, çaprazımda hâlâ daha ellerini çözmeye çalışıyordu. Belki ipleri gevşetebilmenin umuduyla ama nasıl bağlamışlarsa artık elini oynatmaktan başka bir şey yapmamıştı.

"Zorlama, bileklerin acıyacak" dedim kısık sesimle. Sesim ve boğazlarım hâlâ düzelebilmiş değildi. Üstelik bu haldeyken daha da kötüye gitme ihtimali vardı.

"Umrumda değil, çıkarmam gerekiyor"

Uğraştı, uğraştı ama en sonunda yorularak ağırlığını sandalyeye verdi. Nefes nefese kalmıştı. Başaramayacaktı.

Ailemi düşündüm. Baran kim bilir ne haldeydi. Polise haber verdiğini öğrendikten sonra aklımdan hiç çıkmıyordu.

Fotoğrafımı, eve yollamış olmaları gerekiyordu. Çok öfkelenmişti, tahmin edebiliyordum ama eğer birazcık beni düşünüyorlarsa polisden şikayeti çekmiş olmaları gerekiyordu.

Sev BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin