Multimedyadaki çalışma için Gülayıma çok teşekkür ederim <3
Final haftamda olduğum için bölümü henüz bitiremedim ve sizleri daha fazla bekletmemek için yine bölümü partlı yayınlamak istedi. Finallerim bittikten sonra yani 7. bölümden itibaren bölümler daha hızlı ve dolu dolu gelecek.
Melek, Levent ve Ateş sizlerle :* Keyifli okumalar <3
Dipnot: Vote ve yorumlarınızı eksik etmezsiniz inşallah ^_^
6. Bölüm
Aradan geçen birkaç güne rağmen hala kreş evine gitmeye cesaret edemeyen Melek sabah kahvesini eline alarak yeşilliğin en güzel tonlarına sahip geniş bahçelerine çıktı. Bakışları renk cümbüşü oluşturan, mis kokulu birbirinden güzel çiçeklerde yoğunlaşmışken genç kız yine düşüncelerine esir düşmüştü.
Adım atmak, dışarıdaki hayata tekrar dönmek istiyordu ama sanki bir el onu evine, düşüncelerine kapatıp ardından da sıkıca kilidi çeviriyordu. Melek kendini çaresizce içine daha çok kapatırken buna neden olanın da sadece kendisi olduğunu iyi biliyordu. Bildiği halde de bu duruma engel olamıyordu.
Bilinmez bir ikilimde kalan genç kız düşüncelerinde kendisini hapsettiği yalnızlıkta bir başına kalırken kahvesinden de bir bir yudum alıyordu. Yanan içine bir nebze olsun başka bir sıcaklık katan kahvesi onu derin düşüncelerinden arındırırken Melek etrafına kısa bir göz atıyordu. Bu ev ona birçok güzel her şeyi hatırlatırken yaşadığı kayıplar tüm güzellikleri gölgesinde bırakıyordu. Oysa her güzel anısı yaşadığı anda unutulmaz ve en mutlu olduğu zamanlardaydı. Ne yazık ki kaybettikleri tüm güzel anıları acımasızca ezerken genç kız en çok da kayıplarına üzülüyordu.
Güzel günler yeniden karşısına çıkabilirdi fakat kaybettikleri sonsuza kadar onu terk etmişti. Bunun hüznü genç kızın yüreğini acımasızca sıkarken kendini tutamayan bir gözyaşı Melek'in yanağına süzülmüştü. Genç kız akan gözyaşını hızla elinin tersiyle silerken bu durumunu hiç sevmiyordu.
Artık ağlamak ona acısını, kayıplarını daha çok hatırlatıyordu.
Artık akan yaşların bir sonu olmadığını çok iyi anlamış, onların kendisini daha çok hüzünlendirdiğini fark etmişti.
Ağlamak ne kadar ağlayanın içini temizlese de acılarını daha çok kanatıyordu. Melek bunu fark ettiğinden beri gözyaşlarının akmasını engelliyordu. Zaten yeterince acı çekiyordu.
Boynuna doğru üflenen nefesle bir an irkilse de kendisini hızla toplamıştı. Bunu yapanı gayet iyi tanıyan Melek sinirli bir şekilde arkasına dönmüştü. Bir elinde kahvesi olmasına rağmen bir elini belinde tuttu.
''Bunu yapmaktan zevk alıyorsun değil mi Levent Gürbüz?''
Siniri gözlerinde de tepki olurken, yosun yeşili gözleri çimen yeşilinin koyu tonuna yaklaşmıştı. Levent kardeşinin bu göz değişimini kaçırmazken elini beline getirmesi ile muzipçe güldü.
''Hem de nasıl...'' derken gözlerini çapkında kırpan Levent, ''Sen de buna deli oluyorsun değil mi Melek Gürbüz?'' diye sordu. Gülümsemesi yaramazlıktan uslanmayan bir çocuk kadar neşeliydi.
Melek, abisinin en çok bu uslanmaz gülüşüne sinir olurken ''Hemde nasıl!'' diye söylendi. Ardından işaret parmağını abisine doğru sallayarak, ''Sen de bunu bildiğinden beni deli ediyorsun değil mi?'' diye sordu.
''Evet...''
Kısa cevabı, gülen gözleri ve kışkırtan bakışları ile kardeşini daha çok sinirlendiren Levent bu anın tadını çıkarıyordu. Kardeşine takılması hem ona hemde kendisine çok iyi geliyordu. Az da yaşanılanlardan uzaklaştıklarını bildiğinden bu gıcıklıkları sık sık kardeşinin üzerinde uyguluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meleğin Ateşi
General FictionMelek ve Ateş... Biri pişmanlığın kor ateşine düşmüş, biri ise yüreğine düşen kor acıyla baş başa kalmış. Peki ikisinin de bu kordan çıkması ne kadar mümkün? Ya ikisinin de koru birbirlerinde tamamlanıyorsa? Soruların cevap bulacağı, vicdanların ko...