13. Bölüm, Golemler

1.3K 151 8
                                    

Trien ile diğerlerinin online olmasını bekliyorduk. Onlar oyuna girmeden önce Trien parti isteği gönderdi. Partiyi kurduktan sonra bir süre daha mob bölgesinde beklerken sohbet ettik. Trien şaşkın bakışlarıyla "Seviye 35 olmuşsun." Dedi.

"Oyundan çıkmamanın yararları." Derken gülümsedim.

"Vaktin bol olmalı." Sesi tedirgindi. Belki oda gerçek dünya hakkında konuşmak istemiyordu. Yine de bunu söyleyiverdi.

"Öyle de denebilir." Yerden bir çalı alıp sustum. Birileriyle sohbet ettiğim zaman olay bir şekilde gerçek dünyaya bağlanıyordu. Bunu bir tek Age ve Elenia ile yaşamadım. Bir karakter parlak bir ışık içinde önümüzde belirdi ve ışık söndü. Giriş yapan Silhouttedi. Elinde yeni almış olduğunu düşündüğüm saldırı itemi Fif vardı. Fif, keskin kısmı yukarıya doğru kıvrılan zümrüt yeşili, tutma yerleri ise çivit rengi olan hançer türü bir itemdi. Üzerine giymiş olduğu siyah, göğüs bölümünde koyu mavi bir taş bulunan, işlemeli takım zırhında sarı renkli gözleri haricinde hiçbir yer görünmüyordu. Oyunda üzerimize giydiğimiz zırhlar ve kullandığımız saldırı itemleri bir ağırlığa sahip değildi. Bu yüzden hareketlerimiz kısıtlanmıyordu. Silhoutte'nin ardından diğerleri de sırayla online oldular.

Trien hepsini partiye aldı ve daha önce hiç gitmemişler gibi golemleri öldürmeye devam ettik. Bazen bir bölgede kalıp öldürdüğümüz golemlerin yeniden doğmasını bekliyor bazen de diğer bölümlerde ki golemleri öldürüyorduk. Uzun bir süre TP kazanmaya devam ettik. Bu partiden gerçekten keyif alıyordum.

Bir bölgede kalmayı tercih ettiğimiz zamanlarda yere oturuyor ve oyunda başımızdan geçen maceraları anlatıyorduk. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordum. Seviyelerimiz de kazandığımız TP sayesinde artıyordu. Yeni doğan golemlere saldırı yapmadan önce parti tablosundan diğerlerinin seviyelerine baktım. Nidra 28, Starie 26, Ultron 30, Silhoutte 30 ve Trien 31 seviyeydi. Yeni doğan dörtlüyü de seri bir şekilde öldürdükten sonra Trien bir seviye daha atladı ve 32 oldu. Ultron "Trien, şehre gidip yeteneklerimizi alsak mı?" dedi.

Biraz düşündükten sonra bize dönerek "Sizce sorun olur mu?"

"Sorun yok siz gelene kadar Sil ve ben hallederiz." Dedim Silhoutte dönerek. Lakap takmayı seviyordum. Aslın bakarsak isimleri kısaltarak söylemek gibi bir tembelliğim vardı. 

Sil gülümseyerek "Bana uyar." Dedi.

"Tamam, o halde gidebiliriz Ultron." Dedikten sonra şehre geri dönmeleri aktifleşti ve bir süre sonra pikselleşerek kayboldular.

"Süreleri geçti çıkmaları gerekiyordu." Dedi Nidra. O kadar az konuşuyorduki ani konuşmaları yanımızda yabancı olan başka oyuncular gelmiş gibi hissettiriyordu. Bu kadar ayrıntıyı düşündüğü için mi susuyordu? Saniyesine kadar hesaplamak mı? Onun bu takımın beyni olduğunu hiç düşünmezdim. Oyunda bu tür oyunculara 'stratejist' deniyordu. Onlar, partilerini zor durumlardan kurtarabilecek ve çarpışma sırasında düşmanlarını analiz ederek, ne yapmaları gerektiğini tüm parti üyelerine aktarabilecek zekaya sahip oyunculardı. Nidra'nın şuan bu kadar sessiz olması bu parti ile uzun zamandır oynadığının göstergesiydi. Çünkü stratejistler çarpışma sırasında partide en çok düşünen ve tek konuşan oyunculardır.

Yer şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı. Dört bölge ilerimizde ki bir tepenin arkasından gelen gök gürültüsü gibi iki farklı ses kulaklarımızda çınladı. Bu sesten sonra bölgede ki diğer golemler bulundukları noktada taş parçaları haline dönerek yığın oluşturdular. Normalde öldükleri zaman taşlar etrafa saçıldıktan sonra veya silahlarımızın ucunda pikselleşerek ölüyorlardı. Bu sefer pikselleşmedikleri için öldüklerini söyleyemiyordum. Belki de bu onların üstlerini selamlama şekliydi.  

"Boss olmalı." Dedi Nidra.

Starie titrek bir sesle "Lider, o olmadan savaşamayız." Dedi.

Sil, ona dönerek "Korkma küçük prenses, ben seni her zaman korurum." Dedi güven verici bir ses tonuyla.

Yanakları al al olan Starie "Teşekkürler Silhoutte-san" dedi. 'San' mı? Bu Japonlar tarafından yapılan ve anime olarak bilinen eserlerden kulağımın aşina olduğu, saygı gösteri olarak kullanılan bir ekti. Oyuna bütün dünyadan oyuncular katılabiliyordu. Gelişen teknoloji ile oyuna bağlanan her ırkın kendine ait bir dili oluyor ve her oyuncu seçtiği ırkın dilini konuşuyordu. Oyun bilgilerinde ise diğer ırklarla karşılaştığınız zaman 'ortak dil' adı verilen bir dilin kullanılacağı yazıyordu. Tüm bunlara rağmen burada bir Japon ile karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi. Yapacağımız çarpışma bittikten sonra Starie ile konuşacağım çok şey vardı.

Tepeye sesin geldiği yöne doğru yerdeki golemlerin yanından geçerek gittik. Oraya ulaştığımızda karşımızda tepenin yarısına gelecek boyutlara sahip 'Buz Golemi' ve 'Ateş Golemi' isimli iki taş yığını önümüzde duruyordu. Görünümleri aynı golemlere benzesede buz golemini oluşturan taşların arasında buz mavisi damarları andıran çizgiler vardı. Ateş goleminde de aynı çizgiler magmayı andırıyor gibiydi. Golemlerin ellerinde boyutlarına göre itemler vardı. Buz golemi elinde mavi beyaz bir kalkan ve sarı bir çekiç tutuyordu. Ateş goleminin de kırmızı siyah bir baltası vardı.

"Saldırıları tarzlarını bilmiyoruz. Starie, yeteneğinle defanslarımızı yükselt. Önce birkaç saldırı yapıp geri çekilin. Saldırı düzenlerini öğrenene kadar bu şekilde geri çekilerek saldırı yapmalıyız. Düzenlerini öğrendikten sonra dediklerimi bir bir yerine getirin." Nidra'nın ilk defa bu kadar ciddi ve uzun cümle kurduğuna şahit oldum. Tahmin ettiğim gibi o bir stratejistti. Starie narin sesiyle "Dehins" dedi. Kullandığı yetenek ile ayaklarımızın altında sarı şekilli bir çember oluştu ve böylece defanslarımız (Def) arttı. Artık taş yığınlarıyla çarpışmaya başlayabilirdik.

Irk Online - Sanal Dünya (Wattys2017)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin