Shangri-La (Beyaz Geçit) adı verilen üzeri karlarla kaplı dağların yamacına kurulmuş, önünde "beyaz nehir" adı verilen bir nehrin aktığı ve içerisi cenneti anımsatan bir şehir. Bu şehrin hareketli sokaklarının içerisinden akarak 'beyaz nehir'e dökülen dereleri vardır. Burası sokaklarında yaşarken gezebildiğiniz bir cennet.
Dağların yamacına kurulu olan neşeli şehir, bugün sessizliğe gömüldü. Hüzne kucak açmış sokaklarda sadece görevlerini tamamlamak için koşuşturan oyuncuların ayak sesleri yankılanıyordu. Bazı NPCler sistem tarafından ayarlandığı üzere görevlerine devam ediyordu. Keyifsiz bir şekilde beyaz taşların aralıklarla döşendiği yolda törenin yapılacağı tapınağa doğru yürüyordum.
Treras Tapınağı, şehrin dağlarla ilk bağlantısını oluşturduğu en yüksek noktada bulunuyordu. Dağların içerisine inşa edilmiş bu tapınağın dışarıya doğru uzanan ve törene katılacakların toplanabileceği geniş bir balkonu bulunuyordu. Elenia ve Age ile tapınaktaki bu balkonda bulaşma kararı aldık. NPC dükkanlarının ve diyar halkının evlerinin sırayla dizili olduğu yolda yürümeye devam ediyordum. Yürüdüğüm yolun sonuna doğru yerleşim yerleri son buluyor ve tapınağa doğru çıkan bir yokuş bulunuyordu. Yokuşu çıkmaya başladığım noktada, yerlerdeki taşların rengi siyaha dönüyordu.
Biraz daha yürüdükten sonra tapınağın giriş kapısının yanındaki duvara sırtını dayamış ve bir ayağını duvara koymuş şekilde duran Age'i gördüm. Ona doğru yürüdüğümde doğrularak iri siyah gözleri ile bana doğru bakmaya başladı. Yanına gittiğimde ellerimizi tokuşturup kucaklaştık.
"Perişan bir haldesin. Gerçi içinde bulunduğumuz şu durumda normal olmanı beklemem de saçma." Kriptor hikayelerimi anlata anlata bitiremediğim bir NPCden bahsediyordu. Ağzımda kurmak istediğim cümleler büyüdü. Age cevap veremeyeceğimi anladığında cümlesine devam ederek "Hadi gidelim." Dedi.
Meşalelerin aydınlattığı dağın içerisindeki merdivenlerden yukarıya doğru yürümeye devam ettik. Bir süre merdivenleri çıktıktan sonra meşalelerin aydınlattığı yol dışarıdan gelen güneş ışığıyla doldu. Tapınağın yolu burada ikiye ayrılıyordu. Sağ tarafa doğru yürüdüğünüzde dağın adeta gövdesine inşa edilen balkona çıkıyordunuz. Sol tarafa doğru gidildiğinde ise kutsamanın yapılacağı yere açılan kapı önünüzde beliriyor ve bu kapıdan içeriye sadece davet edilenler girebiliyordu. Sağa dönerek yolumuza devam ettik. Balkona çıktığımızda büyük bir diyar halkı, NPC ve oyuncuların oluşturduğu kalabalığı gördük.
NPCler ve diyar halkı beni görünce yüzlerini çeviriyordu. Bu tavırları balkondaki ilk adımlarımda beni daha çok karanlığa sürüklemesine rağmen ne de olsa onlardan birinin ölümüne neden olduğumu düşünerek içimi parçalayan üzüntümü yaşamaya devam ettim. Kendimi ifade edemeyeceğim bir noktadaydım. Kalabalığın ortasından balkonun sonuna doğru yürürken Elenia'yı Tapınağın belirli noktalarına yerleştirilmiş beyaz üzerinde ateş yanan sütunlardan birinin altında duruyorken gördüm. Göz göze geldiğim sırada adımlarım hızlandı. Oda bana doğru yürüdü ve birbirimize sarıldık.
"Çok endişelendim. Canım bu bizim içinde çok üzücü bir durum oldu." Age de yanımızda duruyordu. Kurmak istediğim cümleler ağzımdan bir türlü dökülmüyordu.
"Vakit geldi." Age bu cümleyi kurduğunda arkamı döndüm. Gökyüzünden iki tane, oyunu yönetmekle yükümlü ve oyuncular tarafından Game Master (GM) olarak isimlendirilen yöneticiler süzülerek iniyordu. Bir GM tamamen siyah takım zırhı giymişti ve siyah kanatları vardı diğeri ise tamamen beyazlar içersindeydi. Siyah olan elinde Elgifer'in cansız bedenini taşıyordu. Onu gören bütün NPC ve diyar halkından kişiler gözyaşlarını tutamadılar.
Diğer oyunculardan daha önce duyduğum kutsama törenini şuanda yaşıyordum. Üstelik bu tören bizzat benim hatam yüzünden yapılıyordu. GMler yere ayak bastıklarında hafif bir şekilde kanatlarını oynattılar. Balkonun ortasında duran herkes köşelere çekilerek yolu açtı. Beyaz GM açılan yolda balkonun ortasına doğru yürüdü ve elindeki itemi gökyüzüne kaldırarak "Ardiem fin reqrab Treras." Dedi. Bu sırada balkonun biraz üzerinde mavi bir ışık kümesi oluştu. Ellerini yere indirdiğinde ışık kümesinden çıkan siyah mermer yavaşça balkona doğru indi. Siyah GM mermerin tamamen yere inmesini bekledikten sonra yürümeye başladı. Elgifer'in bedenini mermere bıraktıktan sonra "Sunaklarımızı ona bağışlayabilirsiniz" dedi ve geri çekildi.
Törene katılan herkes sırayla O'na vermek istedikleri itemleri bıraktılar. NPClerden biri onlar için çok değerli bir broşürü sunağa bırakarak oradan ayrıldı. Elenia bulduğu nadir bir çiçeği bıraktı. Age'de bir çiçek bıraktı. Sıra bana geldiğinde envanter çantama hayali bir dokunuş yaptım. Ona bağışlayacağım itemi seçip elime aldım. Safir taşı tüm ihtişamıyla diğer sunakların arasında parlıyordu. Bu sırada birkaç kişinin nasıl böyle bir taşı ona sunduğum şaşkınlığını konuşuyordu. Ayağa kalktım ve Elgifer'e bakarak iki elimi birbirine kenetledikten sonra "Sadece benim hatırlayacağım, bizim son hatıramız üzgünüm Elg." Dedikten sonra Siyah GM tekrar sunağa doğru geldi ve Elgifer'i kucağına alarak tapınağa doğru yürümeye başladı.
Bu sırada beyaz GM de tekrar ellerini havaya kaldırarak "Weas ragnas rin Treras." Dedi. Önce sunağa bırakılan bütün itemler pikselleşti hemen ardından sunak yerden yükselerek gökyüzündeki ışık kümesinde kayboldu.
Beyaz GM itemiyle beni göstererek "Tulpar tapınağa giriş iznin verildi." Dedikten sonra sağ omzumda kırmızı, boynuzları olan ve elinde kırmızı bir tırpanı olan melek oluştu. Bunun neden bana verildiğini herkes çok iyi biliyordu. Arkamdan gülme sesi geldi. Öfkeyle sesin geldiği yöne doğru döndüğümde üç kişiden oluşan partiyi gördüm. Aralarından biri parmağıyla beni işaret ediyordu. Ren, Jaine ve Sao. Kendimi kaybettiğimi düşündüğüm sırada Elenia ve Age ellerini omuzlarıma koydular. Elenia kısık bir sesle "Ne amaçla burada olduğumuzu unutma." Dedi. Age'e dönüp baktığımda kafasıyla dediğini onaylayan bir hareket yaptı.
Bu sırada beyaz GM "Tulpar." Dedi. Tapınağa doğru beni aşağılayarak bakan gözler arasında yürüyordum. Balkonun kapısından çıkıp dağın içinde tapınağın bulunduğu alana girdiğimdeki soğuk havası içimi titretti. İki GM önemde yan yana yürüyorlardı. Kapıya geldiğimizde Beyaz GM tekrar itemini kaldırdı ve havada bir yuvarlak çizdi. Çizdiği bu yuvarlak sarı ışıltılarla parlıyordu ve sol elini halkadan içeri soktu. Kaybolan sol el bu halkanın başka bir boyuta açıldığını düşünmemi sağladı. Elini halkadan dışarı çekip çıkardığında elinde gri büyük bir anahtar vardı. Oluşturduğu halka ortadan kayboldu ve Kucağında Elgifer ile duran Siyah GMin sağından geçerek kapıya yürüdü. Anahtarla kapının kilidini açtıktan sonra iki eliyle demir kapıyı ittirdi. Kapı gıcırtıyla ağır bir şekilde açıldı.
Siyah GM içeriye doğru yürümeye başladı ve içeri girince durdu. Kapıda duran beyaz GM eliyle içeri geçmem için işaret yaptı. Odadan içeri girdiğimde GM kapıyı kapattı ve siyah GM'in yanına geçti. İkisi tekrar yürümeye başladılar. Odanın sağında ve solunda belirli mesafelerle dizilmiş beş tane sütun bulunuyordu. Sütunların altı demir plakalarla destekliydi. Yürüdüğümüz yolun sol ve sağ kenarındaki oyuklardan mavi kristalimsi sıvılar akıyordu. Odanın en sonunda ise beyaz minerallerden oluşturulan bir su havuzu bulunuyordu.
GMler bir süre daha yürüdükten sonra havuza yakın bir noktada durdular. Siyah GM havuza doğru yürüdü ve Elgifer'in bedenini suya bırakarak geri çıktı ve diğer GMin yanına geçerek havuza doğru döndü. Yüzünün belirli bölümleri dışında tüm vücudu suyun içerisinde kalıyordu. GMler ellerini birbirine kenetlediler ve göğüslerine doğru kaldırdılar. Bir ağızdan "Reborneas perg fin reborni Treras." Diyerek dua ettiler. Birkaç saniye sonrasında sudan cıvıldayan sesler yükselmeye başladı. Buz mavisi gövdelere ve incecik şeffaf kanatlara sahip su perileri sudan yükselerek Elgifer'in bedeni etrafında uçuşmaya başladılar. Onlar etrafta uçarken kanatlarından akan su damlaları havuza damlayıp suda halkalar oluşturuyordu. Hüzünlü de olsam şuan harika bir ana tanıklık ediyordum. GMler dualarını devam ettirerek "Finqe atras de Treras." Dediler. Onlar cümlelerini tamamladıktan sonra su perileri birbirlerine yaklaşarak daha hızlı uçmaya başladılar. Hepsi tek bir vücut olup odanın tavanına doğru yükseldiler. "Treras reborneas maghastes." GMler ellerini yana götürdüler. Duaları bitmiş gibi duruyordu. Perilerin oluşturduğu beyaza çalan mavi ışık dalgalanması hızla tavadan dönmeye devam ediyordu. Cıvıldama sesleri tamamen kesildikten sonra geriye yukarıda hareket eden bir ışık dalgalanması kaldı. Bir süre sonra ışık Elgifer'e doğru hareket etmeye başladı. Elgifer'in ağzından giren ışık tamamen kaybolduğunda GMler ona doğru hareket ettiler. Siyah GM "Yeniden diriltme duası son buldu. Tekrar hayata döndüğünde O'nun için her şey en başından başlamış olacak." Dedi.
GMin dediği her şey doğruydu. Eğer bir NPC ölürse yaptığı ve yaşadığı her şeyi unutarak tekrar dirilebiliyordu. "Üzgünüm Elg bu artık sadece benim hatırlayacağım bir macera. Her şeye rağmen seni tekrar görebilecek olmam çok güzel." İç geçirdiğim sırada suyun içinde duran Elgifer derin bir nefes alarak uyandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Irk Online - Sanal Dünya (Wattys2017)
Science FictionOyuncu sayısı milyonlara ulaşabilen sanal oyun toplulukları vardır. Bu topluluklarda kendini zirve yarışına adamış kişilerin savaşı gelecekte de şuan dünyada olduğu gibi tüm hızıyla devam ediyor. Eğlence Merkezi adlı firma, 2036 yılının getireceği ü...