47. Bölüm, Aile Bağları

955 91 31
                                    

Odamın açılan kapısının gıcırtısıyla sağ tarafıma dönerek yattığım yatağımda gözlerimi açıp odamın beyaz duvarında bulunan küçük boya çıkıntılarını izlemeye başladım.

"Kahvaltıyı kaçıracaksın." Dedi terliğinin parke zemine sürtmesiyle çıkardığı sese karışan ses tonuyla.

Yan yatarken mavi, yeşil ve sarı renkte olan yastıklardan mavi olanı kafamın altına alıp sırt üstü yatmaya başladıktan sonra tavana gözlerimi dikip esnemeyle karışık "Saat kaç oldu?" dedim. Büyük ihtimalle bu kurduğum cümleyi sadece ben anlamıştım.

Gülümsedikten sonra kendini yatağıma bırakırcasına kenarına oturdu "Kaç defa söyledim sana. Esnerken dediklerini an-la-mı-yo-rum." Dedi 'm' harfini uzatarak. "Dokuz buçuk" diye devam etti cümlesine ve "Babam yavaştan sinirlenmeye başlar bak." Dedikten sonra alt kattan gelen ses ile yatağımdan doğruldum.

"Çocuklar hadi, kahvaltı hazır." Annemin huzur dolu bu sesinden sonra doğruldum. Beyaz duvarlarla örtülü odam ağırlıklı olarak yine beyaz tonlarında eşyalardan oluşuyordu. Beyaz komodinin önünde serili küçük beyaz tüylü ve üzerinde iri siyah benekleri bulunan bir halım, arkasına genellikle o gün giydiğim eşyalarımı astığım beyaz bir boy aynam, beyaz aynalı dolabımın üzerinde özenle yerleştirdiğim basket toplarım, duvarımda asılı siyah akrep ve yelkovanı beyaz olan bir duvar saatim ve genelde boş olduğum zamanlarımı geçirmeyi tercih ettiğim yer olan beyaz bilgisayar masam vardı.

Üzerimde en sevdiğim mavi basket şortum haricinde hiçbir şey yoktu. Yatağımın yanına koyduğum gri terliklerimi giyip odamın camından dışarıya bakarken Eren "Yine oyundaydın değil mi?" dedi masamın üzerinde ki beyaz camları siyah olan sağında ve solunda yan yana bağlantı kurmak için jak girişleri olan kapatmayı unuttuğum için mavi ışıkları yanıp sönen kendini beklemeye moduna almış bağlayıcıma bakarak.

"Bugün Pazar ufaklık dedim." Kumral küt şekilde kesilmiş saçlarını okşayarak.

"Bir şartla bunu görmezden gelebilirim" dediğinde neyi kastettiğini anlamıştım. Ben gülümseyip on u sırtıma almak için yanına giderken Eren yatağımda ayağa kalkmayı çalıştı. Yumuşak yatağımda sol ayağını dengesiz bastığı için yamuldu ve düşecek gibi olduğunda sağ elimle omzuna dokunarak dengesini sağladım.

"Eren düşeceksin."

"Abim yanımdayken bana bir şey olmaz ki."

"Atla hadi, yoksa annem tekrar seslenecek." dediğimde yatağın kapıya doğru olan ucuna doğru geçip sırtıma atlamasını bekledim. Önce elleriyle boynuma sarıldı. Hemen ardında sağ ve sol ayanı belime doladı.

Aşağıya doğru inmek için kapımdan çıkarken "Kilomu aldın ya." Diye mırıldandığımda kafasını sağ omzuma yasladı.

Çenesini omzuma bastırarak konuşmaya başladı "Hala 21." Dediğinde mermer merdivenlerden inmeye başladım.

Çenesi hala omzumdayken "Abi bugün fotoğraf çektirmeye gideceğiz."

"Her yıl olduğu gibi." Diye cevapladım.

"Evet. Babam ve annem bu gelbeleğin bizim için önemli olduğunu söylüyorlar." Çocuklar duyduklarını hatırlamak ve söylemek konusunda çok başarılı varlıklardı.

"Gelbelek değil o, gelenek." Diye düzelttim.

Sırtımda "Gelbelebelek." Diye düzgün söylemeye çalışırken alt kata inmiştim.

Gülümsedikten sonra "Hadi bakalım ufaklık, yemek zamanı" dedikten sonra onu sırtımdan gri parke zemine indirdim. Koşarak merdivenin bulunduğu holü salona bağlayan kemerden geçti. Arkasından yürümeye devam ettim.

Benim odam gibi ağırlıklı olarak beyaz olan ve gri, siyah ve camgöbeği eşyaların özenle yerleştirildiği salona girdiğimde annemin yine hünerli elleriyle nefis bir sofra hazırlamış olduğunu ve babam dikdörtgen masanın bana göre karşı ucunda oturduğunu gördüm. Eren masanın bana göre sağında kalan sandalyesini babamın oturduğu yere doğru yaklaştırmaya çalışıyordu. Sandalyesini birkaç milim oynattıktan sonra üzerine tırmanmaya çalışıyorken, babam elindeki gazetesini hafifçe indirip göz ucuyla bana baktı.

"Günaydın." Dedim.

"Günaydın. Gel bakalım." Diye yanıtladıktan sonra gazetesine göz atmaya devam etti. Mutfak kapısından salona giren annem çiçekli mutfak eldiveni taktığı sağ elindeki bir tavayla yürümeye devam etti. Başımda aşırı şiddetli ve keskin bir ağrı hissettiğim anda gözlerimi kapatıp ellerimi şakaklarıma götürdüm.

Annem "Enes iyi misin oğlum?" dediğinde gözlerimi açtım. Annem elindeki pastırmalı yumurta yaptığı tavayı masada bulunan yuvarlak tahta nihalenin üzerine bıraktı.

Ağrı bir anda geçmişti. "Sanırım, başıma ufak bir ağrı girdi." aslında hiçte ufak bir ağrı değildi. Endişeli gözlerle bir süre bana bakan annem tekrar mutfağa dönerken kardeşim masanın üzerindeki zeytinlerin bulunduğu kaseye elini daldırıp bir süre yağların içinde gezdirdikten sonra yakalamak için gözüne kestirdiği yeşil içinde biber olan zeytini almayı başardıktan sonra ağzına götürdü. Zeytini yerken yüzünü ekşitti, ben çıkaracağını düşünmeme rağmen çiğnemeye devam etti ve yuttu.

Annem tekrar salona doğru giriyorken, bana onun bedeninde anlık bir dalgalanma oldu gibi geldi. Sinyali düşük olan bir hologramın kesik görüntüsünün anımsatan bu anlık dalgalanmayı baş ağrısıyla bağdaştırarak gözlerimi kapatıp ovuşturduktan sonra tekrar açtığımda annem normal görünüyordu. Elinde içi kızarmış ekmek dolu sepeti masanın üzerine bıraktı ve babamın tam karşınında duran sandalyeye oturmak için yürüdü.

"Oturmayacak mısın?" dedi gazetenin ucundan bakan babam.

Ağzımı hafif sağa büküp gülümsedikten sonra ellerimi arka saçlarıma götürüp parmaklarımı saçımın arasından geçirirken masaya doğru yürüdüm ve sol elimle kardeşimin karşısındaki boş sandalyeyi çekip oturdum. Babamın yemekleri beraber yeme ve sofradan beraber kalkma konusunda çok ciddi kırmızı çizgileri bulunurdu. Benim masaya oturmamla birlikte okumayı bıraktığı tabloid gazetesini iki defa katlayıp masanın kenarına koydu. Kollarını kenarı doğru açıp gömlek manşetinin yukarı çıkmasını ve kolunda sıkışmasını sağladı. Aklımdan "Tam bir genel müdüre yakışır gibi." Diye geçirdiğim sırada yeşil gözleriyle sanki beni duymuşcasına her zamanki ciddiliğiyle bir bakış attı. Çatal ve bıçağını eline aldıktan sonra "Afiyet ve şükürler olsun." Dedi.

Eren "Affiyet olsun." Dedi 'f'yi çiftleyerek ve sağ elinde tuttuğu çatalıyla bir kalıp peynire saldırıya geçti. Eren'in bu tavrına gülümsedikten sonra kahvaltı tabağıma bir dilim peynir, biraz siyah zeytin, biber ve annemin her zaman enfes bir lezzetle yapmayı başardığı pastırmalı yumurtasından tabağıma koydum. Okul ve iş hayatı sohbetleri derken kahvaltıyı tamamladık.

Babam unutmayacağımızı bildiği halde sofradan kalkmadan "Bugünün bizim için önemini biliyorsunuz." Dedi.

Annem sohbete katılarak "Aile fotoğrafı çektireceğiz." Dedi Eren'in başını okşarken ve cümlesine devam etti "Çocukları ben hazırlarım hayatım." Dedi içi adeta parlayan ve konuşurken gülen ela renkli gözleriyle.

Aile fotoğrafı her yıl Eylül'ün 14'ünde çekiliyordu. Zoraki gittiğim böyle bir gün nasıl unutulabilirdi ki?


Irk Online - Sanal Dünya (Wattys2017)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin