37. Bölüm, Labirent

1.2K 112 25
                                    

Sanki dokunabilecekmişim gibi görünen Güneş dağların üzerinde yavaşça yükselmeye başladı. Stray sağ elini güneşe doğru uzatarak parmaklarını açtı. O'da benim aklımdan geçeni düşünmüş olmalıydı.

Haklılığımı kanıtlar gibi "Sanki dokunabilecekmişim kadar yakın görünüyor." dedi parmaklarının arasından güneşe bakarken. Büyük turuncu bu alev topunu izlemek içime huzur dolduruyordu. Hiç uyumamış olsam bile kendimi yeni uyanmış gibi hissediyordum.

Yaşadığım anın büyüsünden dolayı geç verdiğim cevap ile "Haklısın." dedim. Güneş önce takip edebildiğim ağırlıkta hareket ediyordu. Güneş tamamen sararıp güçlü bir şekilde patika yolu aydınlatmaya başladığında artık hareket ettiğini göremez olmuştum. Çadırların bulunduğu yerden gelen zırh seslerinden bir süre sonra aralıklı beyaz taşların döşeli olduğu yolda Lissia'yı bize doğru geliyorken gördüm. Miğferini takmadığından dolayı yüzündeki uyku sersemliğini net bir şekilde görebiliyordum.

Yanımıza iyice yaklaştığında sağ elini ters bir şekilde ağzına doğru götürüp esnerken bir şeyler söyledi. Stray yanıt olarak "Günaydın." dedikten sonra bende "Günaydın." dedim.

Lissia elini indirirken "Nöbet nasıl geçti? Bir aksilik olmadı sanırım." Dedi ve güneşin aydınlattığı patika yolun göz kamaştıran görünümünü izlemeye başladı.

Suikastçımız yaptığı çarpışmalardan sonra "Birkaç basit goblin haricinde gelen olmadı." Dedi. Öldürdüğümüz goblinler çoktan pikselleşmişti hayat bu kadar basit sona erebiliyordu. Oyunu sadece keyif aldığım için değil gerçek hayattaki anılarımı hatırlamamak belki de tamamen unutmak içinde oynuyordum. Ben duygularımı bastırmaya çalıştıkça onlar sanki daha fazla güçlenip beni için yıkmak doğru zamanı kolluyorlar gibi hissediyordum. Elgifer'in ölümünden sonra oyundan niye çıkmadığımı düşündüğüm zamanlarım oldu.

Lissia sol elini burnumun ucuna kadar sokarak parmak şıklattı ve "Hey, iyi misin?" Dedi.

Refleks olarak gözlerimi kırptıktan sonra "Birkaç goblin." Dedim.

Stray kıs kıs güldü ve Lissia tekrar lafa girerek "Hmm, demek sen hala oradasın. Aslında biz manzaranın güzelliğinden bahsetmeye başlamıştık" Dedi. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Bulanık bazı olaylar sıçramalarla ve hızlı bir şekilde aklımdan geçti. En son başıma gelen attan düşme durumumu yoğun bir şekilde düşünmeye başladıktan sonra bir süre daha konuşmamamın en iyisi olacağına karar verdim.

Üçümüz yan yana manzarayı izliyorduk. İçimizi ısıtan ılık bir rüzgar esti. Gözlerimi ağır bir şekilde kapattım. Bu eşsiz an hiç bitmesin istesemde rüzgar durduğu zaman büyü bozulmuş oldu. Bana bakıldığını hissettiğim anda kafamı çevirdim ve Lissia iri mavi gözlerini başka yöne kaçırdı. Kadınları anlamak hiçbir zaman başaramayacağımı düşünüyordum. Bazen yakınlaşıyorlar aklıma acaba fikrini getirdikten sonra adım atmaya yeltendiğimde bir anda araya uçurum koyabiliyorlardı. Atmaya cesaret ettiğim adımlar genelde sonuçsuz kaldığı için bende adım atmayı bırakmıştım.

Manzara eşliğinde bunları düşünüyorken yer şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı. Hepimiz dengede durmakta zorlanıyorduk. Solumda duran büyük bir kayadan sol elimle destek alarak durmayı başardım. Lissia da sol eliyle koluma sıkıca tutundu. Gökyüzünden geldiğimiz ormanlık alana doğru siyah bir kuş sürüsü çığlık atar gibi öterek uçuyordu. Yer bir süre daha şiddetini kaybetmeden titreyerek sallanmaya devam etti. Stray de kendi tarafında bir kayalığa tutunmayı başarmıştı. Dağlık alanın iç bölgelerinden büyük bir gürültü koptuktan sonra sarsıntı hafifledi ve durdu.

Adeta koluma yapışan ve var gücüyle sıkan Lissia "Deprem olmalı." Dedi.

Sarsıntının şiddetini azaltan son gürültü olmasaydı bende deprem diyebilirdim bunu düşünmeme rağmen "Olabilir." Diye yanıtladım. Hemen ardından "Şey kolum." Dedim Lissia'nın halen sıkmaya devam ettiği kolumu göstererek.

Irk Online - Sanal Dünya (Wattys2017)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin